Dönüş biletimin üzerinde Kalkış Saati 22:45 Kasımpaşa yazıyordu.
22:15'te Etiler, Levâzım taksi durağından bir araba çağırdım. On-oniki dakika sonra, yani 22:30'dan bir kaç dakika önce Kasımpaşa'da, ..... turizmin Avrupa yakası merkezindeydim.
Sâkin bir İstanbul akşamı diye düşündüm kendi kendime. Sonra, yirmidört saat önce İzmir'de aynı firmanın merkezinin ne kadar kalabalık olduğu geldi aklıma.. Dün Pazar'dı ama.. Herkes İstanbul'a dönüyordu tabi.. Bugün Pazartesi akşamı.. Kim ne için gitsin di ki İzmir'e bu saatte..
Yazıhanenin yanında bulunan üç beş servis minibüsünün bir tanesinin ön farını onarmaya uğraşan iki kişi vardı.. "22:45 gelecek di mi?" dedim.. Kafası arabanın kaputuna gömülmüş olandan değil de, O'nu dalgın dalgın seyreden diğerinden, "Tabi.. tabi.." diye geldi, yanıt.
Bir sigara yaktım.. içemiicem ya zıkkımı şimdi bir müddet..
Bir kaç kısa telefon konuşması..
Allah Allah..
Bir kaç dakika sonra 22:45 olacak.. Hiç bir hareket yok terminâlde..
"Olm, şimdi bir şey sormassın.. soora sormadığın için bi halt olur.. soora da basîretim bağlandı filân dersin kendi kendine.. yürü biraz kurcala şu işi bakiim.." diyerek girdim yazıhaneden içeri..
İki tane corç var içeride.. (Komple tikiyiz..)
-İyi akşamlar arkadaşlar..
-İyi akşamlar abi..
-22:45'te bi sorun mu var?
- ........
-Arkadaşlar bi sorun mu var..?
-Abi, 22:45 diye bi araba yok ki.. 22:15 vardı.. Çoktan gitti.
- ........ (Has..tirr..)
-Geç kalmışsınız..
-Ööle mi.. Burada ne yazıyor..? (Biletin üzerindeki yazıyı göstererek..)
- ......... (Komple Sarıyız..)
Sonra bir anda sâkin İstanbul gecesi bir kâbusa dönüşmeye başladı..
Uğultu hâlinde, heyecanlı telefon konuşmaları..
"Araç nerede şu anda?"
"Biraz soora Ataşehir'den yürüyecek.."
"Na'apçaz?"
"Lanoolum, adam haklı.. Salakmısın. Na'apçaz diyosun hâlâ. Yetiştircez.."
"Rıfkı abiiii..burada bi adam var.. aracı bekletiin.."
...
Tikilerden biri diğerine "Kimle gönderelim?" diye sordu. Diğeri " Tabî ki Ali abi ile.." dedi.
"Ali abiiii.." diye bağırdılar, bizden başka kimsenin olmadığı terminâlde.
Ve Kahramanım Ali abi çıktı, karanlığın içinden. Yanında bir de yardımcısı vardı. Durumu çok kısaca anlattılar..
Ali abi, bana servis minibüslerinden birinin kapısını açarken "Buyrun beyefendi.." dedi, Rutkay Aziz'e benzer bir ses tonuyla..
Ali abi direksiyonda, muavin yanında, bende arkada tek başıma.. Kasımpaşa'dan çevre yolu yönüne doğru yarım bi spin atarak ve tekerleklerimiz cayırdayarak çıktık yola..
Saat gece ona on vardı.. Ve Otobüs on dakika sonra hareket etmeliydi Ataşehir'den.
Ali abi gittikçe yoğunlaşan trafiğin içinde her türlü varyeteyi yaparak kullanıyordu aracı.
Saat Onu biraz geçerken köprüye yeni geliyorduk. Manzara hiç hoş değildi. Gişeler fenâ hâlde Lemandı. İlk telefon orada çaldı. Ataşehir'den arıyorlardı. Ali abi "Gişeler çok kötü.. Buradan çıkabilsek beş dakika sonra oradayız." dedi telefondaki adama.. (Yalandı tabi.. Kendi bile inanmıyordu söylediklerine Rutkay Ali..) Ve o arada sağ taraftan bir yan yola girdi.. Bayağı bir kazancımız olmuştu ama yan yolun sonlarında yine önümüzde bir sürü araç vardı. Tek uyanık Ali abi değildi tabi, İstanbul'da.. Ve o yolun sonunda yine gişelerin önüne çıkabilmek için normal trafiğe dönmek gerekiyordu.. Bilet gişesine gelmemize bir araç kala tekrar çaldı Ali Abi'nin telefonu.. Ali abi biraz dinledikten sonra "Bana anlatmayın buraları.. Yan yolmuş.. Zâten oradan geçtim.. Çıkmak üzereyim.. Bilet alıyoruz.." dedi ve telefonu muavinine verdi."Bir daha çalarsa sen bak.."
O sırada çıktık gişeden.. Tekerleklerimiz tekrar cayırdarken, Muavin "Yürrü be Ali abi be.. Kim tutar seni beee.." diye çığırdı. Yol tahmin ettiği kadar açık değildi Ali abinin. Saat Onu yirmi geçmişti. Otobüs yirmi dakikadır beni bekliyordu. Ve benim hakkımda ne düşündüklerini az çok tahmin edebiliyordum. Servisin içerisinde izin alarak bir sigara daha yakarken, insanların yüzüne nasıl bakacağımı ve ne diyeceğimi düşünmeye başlamıştım.
Arada muhabbet ediyorduk.. Eğer otobüse ulaşamazsak ne olacağını sorduğumda, "Abi.. seni İzmir'e ulaştırmak bizim borcumuz ." dedi Ali abi..
"O zaman Bursa'da rakılar benden.." dedim.. Muavin yandan "Allah beeee.." diye nîdâlandı, hoşlanmıştı gelişmelerden..
Onbuçuğa bir kaç dakika kala tekrar çaldı Ali abimin telefonu.. Muavin henüz açmaya davranmadan Ali abi "Otobüsü gördük de.." dedi.. Muavin "görüyoruz sizi." dedi..
Ulen ben mi bi b.k göremiyordum ne.. Elli oluyos ya.. Körlük başlangıcı sanırım..
Bilete baktım bi daha.. Hani acaba hakikaten ben mi yanlış görmüştüm diye.. YoOOo.. Aslan gibi 22:45 yazıyo..
Aaa.. Otuz saniye sonra gerçekten bende gördüm.. Ama biz otobanda, otobüsten bayağı yukarda, ters yönde yanından geçiyorduk. Sonra sağa bir keskin ve hızlı dönüşle otobandan çıkış..
Efenim, sonuç itibarı ile onikiye yirmibeş kala yani otobüsü otuzbeş dakika bekleten adam olarak indim minibüsten.. Otobüse doğru koşarken, öğretmen ya da bir nevî devlet memuru görünümlü bir adamın haklı tepkilerine mâruz kaldım.. O'na yarım bir cevap verdim koşarken. Ve otobüse girdim.
Sessizlik..
Herkes bana bakıyor.
"Hanımlar, Beyler.." dedim, Okan Bayülgen tonunda..
"Hepinizden çok özür dilerim. Benimde başıma gelseydi, inanın bende en az sizler kadar sinirlenirdim.. Ancak biletimin saatini yanlış yazmışlar.. Ben, bana söylenilen saatten on beş dakika önce söylenilen yerdeydim.."
Yine bir sessizlik..
Sonra bir delikanlı..
"Abicim, aynı olay geçen gün bu firmada bizimde başımıza geldi.. Ben sizin hiç bir suçunuz olmadığını tahmin ediyorum.." dedi otobüste herkesin duyacağı şekilde..
..
Yerime otururken..
Otobüs hareket etti.
..
Otobüsün Muavinine "bana bir bardak su verirmisin?" dedim.
"On dakika sonra servis yapacağız.. Şimdi de biraz siz bekleyin..(!)" dedi, pişmiş kelle..
Cevap veremedim. Boğazım kupkuruydu..