Pazartesi, Şubat 26, 2007

Kaan için..

Bu yazıyı okumaya başlamadan önce lütfen player'da Lâcivert şarkısının çaldığından emin olun...

Otobüsten indi. Üşüyordu.
Saatine baktı. Gülümseyerek "yediyüzellibeş" diye mırıldandı kendi kendine...
Yine ustasından beş dakika önce gelmişti işte... Ana yoldan sanayi sitesinin içine doğru hızlı adımlarla yürürken okulu bırakmakla iyi ettiğini düşünüyordu...
Ustasıda iyi adamdı be. En azından bir meslek erbâbı olacaktı burada...
Sonrası.. Sonrası Allah kerim...
Kepengi kaldırmak için kilidi açmaya çalışırken ellerindeki nasırlara takıldı gözleri. Olsundu... "Ben daha çırağım. Çıraaak..." dedi yüksek sesle... Nasıl olsa yalnızdı dükkanda... "Deli" diyecek kimse yoktu ortalarda. Çayın altını yaktı... Elbiselerini çıkartıp düzgün bir şekilde astıktan sonra tulumunu üzerine geçirdi. İstiyordu ki; ustası geldiğinde, çay demlenmiş, dükkan derlenip toparlanmış, süpürülmüş olsundu. Bunu ustası için mi yoksa kendisi için mi yaptığına bir türlü karar veremiyordu. Unuttuğu bir şeyi hatırlayarak hızla dolaba yöneldi.
Ceketinin iç cebinden çıkarttığı arkası kuşlu aynasını tulumunun cebine yerleştirmeden önce son bir kez kendisine baktı. Saçları lâcivert görünüyordu sanki güneş ışığında...
Gözlerini tamirhanenin kapısına çevirip henüz yeni yeni parlamaya başlayan güneşe bakmaya çalışırken gördü lâci arabayı. BMW amblemini farkettiği sırada yutkundu... "Ne araba be arkadaş..." Takip eden bir kaç saniye içinde ise ne düşünebildi... ne de yutkunabildi.

Tek görebildiği, güneşi arkasına aldığı halde, güneşten daha fazla parlayan bir çift elâ göz ve kumral saçlardı şimdi. Sonradan o ânı çok düşündü ama hiç bir zaman emin olamadı.

Sanki o an...

...o saçların üzerinde bir hâre görür gibi olmuştu...

GÜLGEÇ..

Öğretmen derste sormuş:
"Çocuklar dil balığı neden yassı?"
Önden biri parmak kaldırmış.
"hocam bana amcam anlatmıştı, balinanın teki ona bi kaymış, dil yassılmış."
Ögretmen kızmış ve "bi daa bööle bişey dersen seni sınıfta bırakırım." demiş.
Ertesi gün öğretmen tekrar sormuş:
"peki, istakozun gözleri niye dışarıdadır."
Aynı çocuk parmak kaldırmış;
"hocam onuda amcam anlattı, o sırada istakozda ordaymış.. "

Cumartesi, Şubat 24, 2007

Prozodi ve Kik..

Müzikte prozodi hatası, kısaca, kelime içindeki hecelerin alâkasız şekilde bölünmesine denir.

İstiklâl Marşı'mızda,


"Kooorkmaa sönmeez bu şafaaaakk.."

"Lardaaa yüzen Alsancaaak"
ve
"tüten en son ocak o BEE (!)"
"Nim milletimin.."

şeklinde, yıllardır yapılan hataların düzelmesini beklerken..

kişiliğini gerçekten sevdiğim, bilgisine görgüsüne inandığım Zülfü Livaneli'de
"Karlıı Kayıııı Normanında" diyerek bu yanlışlığı sürdürmüştür..

Ama bu yazıyı yazmamın sebebi ne "İstiklâl Marşı" ne "Karlı Kayın Ormanı".

Sebep Yaşar'ın Kiki..
Yaşar'da tıpkı Livaneli gibi müziğini sevdiğim bir besteci, şarkıcı..
Geçen sene hit olan "Beni Koyup Gitme" şarkısında söylediği
"Kendini martılarla bir tutma.."
"senin kanatttt.."
"Ların yok.."
şeklinde yaptığı hatayı duymuş ve bunu kendisi farketmese bile, O'nu uyaracak birinin varlığını hayâl etmiştim.
Yanılmışım.

Yeni albümünde "Elde var bir" adlı şarkısında;

"Ne garip, nerde başladı, nerde bitti.."
"Kikimiz" diyor..
Valla ben de artık Yaşar'ın Kiki'ne isyan ettim..

Player'a "prozodi" adıyla her iki şarkısının o bölümlerini çaktım..

Dinleyin, Yaşar'ın Kiki'nin nerede bittiğini belki siz çözersiniz..

Bu hataların artık yapılmaması gerekmiyor mu?

Perşembe, Şubat 22, 2007

Martı...



Bak Abi, senin beyaz martıyı buldum....

TERS

Çok uzun bir zaman sonra, dün Havra sokağından başlayıp Konak'ta biten Kemeraltı Nostaljisi yaptım.


Havra sokağı'nın İkiçeşmelik tarafından girişi aynı.. Bağırış.. Çığırış.. Kalabalık..
İlk anda yirmi senedir değişen hiç bir şey yok diye düşünüyorsunuz.. Ama biraz ilerledikçe, kalabalığın giderek azaldığını görüyor, esnafın yüzündeki umutsuz ifadeyi seziyorsunuz..
Yıllar önce dericiler çarşısı olan sokakların terkedilmiş görüntüsü içinizi burkuyor. Koca işhanlarının kepenkleri kapalı..
Demirciler hanı.. Şadırvanaltı.. Kestelli derken.. Hisarönü'ne çıkıyorsunuz.
Bir balıkçıda öğlen yemeği.. Canınız bir bira istiyor, dil şiş ve salatanın yanında. "Yok." diyorlar.
Oradan çıkıp Mennan'a giriyorsunuz. Kazandibi üzeri dondurma.. Yılların "Mennan"ında su, ancak siz tatlınızı bitirdiğinizde, isterseniz (!) geliyor masaya..

Kızlarağası Han..



Burada, güzel bir dibek kahvesi içmek niyetiniz.. Gelen kahve çok sıradan, hani içmesem de olurdu tipinden bir kahve.. Ve çok ilginç, bu kültürü yaşatması gereken, tarih kokan, hâttâ kokmayıp direk tarihin kendisi olan bu handa bile kahveyle birlikte getirilmesi gereken suyu da istemek zorundasınız.. Kemeraltı'nda ki yeni kuşağın bira, su gibi sıvılarla bir sorunu var sanıyorum. Ya da bu kuşak başka bir yerden gelmiş buraya.. Bilmiyor.. Yaşatmıyor.. Yaşatamıyor.. Sonra bir ortak nokta buluyorum kendimce.. Balıkçı'daki, Mennan'daki ve Kahvecideki garsonların hemen hepsi Doğu aksânı ile son model cep telefonlarıyla görüşmeler yapıyorlar..

Konak meydanına çıkıyorum..

Büyük yapıların ve karmaşanın arasında kaybolmuş "İlk Kurşun" anıtını arıyor gözlerim, sessizce.


Beyaz bir MARTI'nın bağlı olduğu bir iskeleye doğru yürüyorum.. Ve üzerinde çığlık çığlığa uçan gemiler..

Beni Karşı YAKA'ya götürecek..

Salı, Şubat 20, 2007

dedicated to Return2..

Player'da "Born in iZMiR" isimli Moe Joe yapıtı Kanada'ya, içinde sevgiyle gönderilmiştir.

Pazartesi, Şubat 19, 2007

Adada..Udada..

Takrîben 20 gün kadar önce Lost dizisinin ilk 54 bölümü geldi.
Dedim ki; "Ulen, otur izle diziyi elindeki kadarıyla.. Ama hükümsüz.. Yani peşin hükümsüz.. Sonra yaz, aklında kalanları.."
Netekim öyle oldu.
İmdi;
1-Bu dizi Pehlivan Tefrîkası ya da günümüz teknolojisi ile ve ona dayandırılarak çekilmiş bir pembe dizi..
2-Bu diziyi 24 ile karşılaştırmayalım, no'olur..
3-Bu dizi bitmez..
4-Ya da bu dizi öyle bir yerde biter ki, no'olduğunu hiçbirimiz annamayız.. Ya da en çok biz anlarız..

Birinci bölüm: Uçak düşer .. Jack'i tanırız..Bir Adadadırlar..
İkinci bölüm: Kate'i tanırız. Adadadırlar..
Üçüncü bölüm: Sawyer'ı tanırız.. Adadalar..
Dördüncü bölüm: Sayid, John Locke kimdir, öğreniriz.. Adadalar..
Beşinci bölüm: Adada domuz bitti. John Locke ööle dedi.
Dokuzuncu bölüm: Michael ve uzatmalı Oğlu Walt'un ilişkisi..
Yirmiüç: Ohh. Sal yapımı bitti.. Acaba dizide biter mi?
Yirmialtıncı bölüm : Ambara
(Hatch) girdiler.. Adada..
Otuzaltı: Hatch'den çıktılar.. Başka heç buldular.. Tabi oda adada..
Ossyedü: Bilmeden Other'ların liderini esir alırlar.. Muhtemelen O'da tam o sıralarda belkemiği tümörü oluyor. (Ada..)
Osseküz:: Other'lardan birini (Ethan) öldürüp gömerlerken hala nefes alıyo, Kate'in gördüğü siyah güzel atın yanında at terbiyecisinin elleri görünüyo.. (Tabi O da adada.. Çünkü at terbiyecisi de bu filmin çekimi için adaya gelmiş sanırsam..)
Bilmiom: Kate hem Sawyer'ı hem Jack'i öpüyo..Lock yürüyo.. (Adada.) Sait ateş ediyo.. (Adada) Sun kocasına takıyo.. (Kore'de. ) ve bu camdan balerin heykeli ile ilişkilendiriliyo..
Kırk: Ana-Lucia.. Dude.. (Eşman çocuk.. Hani 156 million dollars babe..)
Rakamlar.. 3-5-15-36-42 Loto.. (Ama Adada tabi)
Kırkbir: Terörist Rahip Mr.Eko.. Eroin/Uçak/Brother Yemi..
Kırkbejj: Ana-Lucia ve Libby'nin şahadeti.. (Adada..)
Gırkyedü: O hatch bahladı.. (patladı yani..) Ama olsun.. Adada başka heçlerde var tabi.. Desmond var.. Mrs.Widmore var.. More var..More var.. Adada .. Udada..
Elliüç: Helal Kate.. Helal Sawyer.. Götürdünüz walla.. Büyüksün Jack..
Ellidört: Jack Other'ların liderini ameliyat yaparken Hipokrat'ı bile unuttu.. Yuf..
Adadalar.. Ama sürpriiiiz. Başka bir adadalar.. Olsun.. Ama yine adadalar ya.. Ona bakın siz..(Karşı adadalar.)

Bölüm numaraları kafadan değil başka bir adadan atılmıştır..

*********************

En sevdiğim Adam; Desmond..
Uçmuş bi sefer.. Ayrıca Irish.. Çok güzel bir aksanla "Brother" diyo.. Ben içten Brother diyen herkesi sevmişimdir..:) E..İyi de içiyo.. Adanın güzel kızlarında da gözü yok.. En azından şimdilik..
En sevdiğim bölüm ise Kate ve Sawyer'ın (I Never) oyununu oynadığı bölüm.. (Oyunu da sevdim.Bi de güzel oynadılar şimdi Allah için..))
Sawyer'ın olur olmaz lâflarında herkese bi ad takmasını da çok seviom.. Harbi gırgır oğlan..
Bana göre Lost bu kadar...
Haa.. Bütün bu olayların sorumlusu da Dharma'da çalışan Katil Bahçevan.. (en uzaktaki adada oturuyor O.. Henüz tanımıoss..)

İmralı'dan Sevgiler..

(Burada hâlâ domuz var ama.. Hani Locke'un bilgisi olsun. İstanbul'dan İmralı'ya 108 dakikada gelir mi artık.. Bilemem gâri..)

Voltaire'den..

“Bir yönetimin, insanların yanlışlarını cezalandırma hakkına sahip olmaması için, bu yanlışların suç olmamaları gerekir; bu yanlışlar, ancak topluma karışıklık getirdiklerinde suçturlar; bağnazlıktan esinlendikleri andan başlayarak bu toplumu karıştırırlar; böylece, hoşgörüye layık olmaları için , insanların bağnaz olmamaları gerekir .”

Çarşamba, Şubat 14, 2007

Sevgililer Günü

Eşi ile hemen her bayram geldikleri bir yerdi, burası..
İki ay kadar önce yine burada, birlikteydiler.

"Bugün çok sessiz.." diye mırıldandı..

Kontağı kapattı. Elleri direksiyonda, bir müddet.. ..öylece durdu.
Derin bir soluk çekti ciğerlerine..
İzmir'de bulutlu ve rüzgârlı bir gün sürüyordu.

Yanında, kimsenin oturmadığı koltuktan önce siyah eşarbını, daha sonra çiçeğini aldı.
Ağır ama dimdik yürüyerek girdi Kabristan'a.


Sevdiklerini çok erken kaybeden sevgililere..





It Feels like the end
When you're closer to losing your dreams
Than losing a friend
Flying blind
I'm shooting into the dark
Who will I find
Oh girl
And if it takes me a lifetime
I swear I'll tear down every wall
Love conquers all

On my way
Tomorrow I rise with the sun
Soon I'll be gone
Words can't say
How the memories of feelings of love
They linger on
Oh girl
And if it takes me forever
I know it's worth every teardrop that falls
Love conquers all

Somewhere there's a place in your heart
Where the wounds never heal
Well you're not alone
That's just how I feel
Love conquers all
This one will last a lifetime

And if love conquers all

This one will last forever

Salı, Şubat 13, 2007

Ağlasam...

Biz gene iki ilkokul öğrencisi olsak
Ben kalemi silgiyi boynuma bağlasam
Sen sümüklü desen
Ağlasam...
(Ağlamanın saadet olduğunu ağlayamadıkları zaman anlayanlara...)

Cuma, Şubat 09, 2007

Bir Haber

Murat Ongun
Habertürk
Gözden Kaçan 3 İntihar
29.01.2007 11:43


Tarih: 7 Ağustos 2006

Yer: Pursaklar-Ayancık Yolu(Ankara)

Aselsan'da çok önemli projolere imza atan 31 yaşındaki makine mühendisi Hüseyin Başbilen bir aracın içinde ölü bulunuyor. ODTÜ mezunu mühendisin sol el bileğinde ve boynunda kesik izleri var. Otopsi sonucu "intihar etmiştir"deniliyor.

Tarih: 16 Ocak 2007

Yer: Gölbaşı(Ankara)

Aselsan'da çalışan ODTÜ mezunu elektrik mühendisi 30 yaşındaki Ali Ünsem Ünal aracının içinde tabancayla intihar ediyor.3 yıldır Aselsan'da çalışan mühendis ölüyor.

Tarih: 26 Ocak 2007

Yer: Batıkent(Ankara)

26 yaşındaki ODTÜ mezunu elektrik mühendisi Evrim Yançeken evinde intihar ediyor.2 yıldır ASELSAN’da görev yapan 26 yaşındaki Evrim Yançeken, 7. kattaki evinin pencerisinden atlıyor. Genç mühendis ölüyor.

Yüksek lisans yapan genç mühendisin, uzun süredir tez için çalıştığı ve bu nedenle psikolojisinin bozulduğu iddia edildi. Bir de intihar notu bırakmış: "Artık dayanamıyorum. Psikolojim çok bozuldu. Yüksek lisans tezimle ilgili büyük sıkıntılar yaşıyorum. İntiharımdan kimse sorumlu değil. Ailemin üzülmesini istemiyorum.

*7 Ağustos'taki ilk intiharda şüpheler vardı. Mühendis Hüseyin Başbilen'in vücudundaki kesikler için "kendi yaptı" dendi.

*Gölbaşı'ndaki 2. intihar da mühendis Ali Ünsem Ünal,aracının içinde başından vurulmuş bulundu. "İntihar etti" dendi.

*Batıkent'teki 3. intiharda ise Evrim Yançeken intihar notunu yazıp 7. kattan kendini attı.

Dikkat ederseniz 3 ölüm de farklı biçimde gerçekleşiyor.

3 farklı intihar metodunu uyguluyor mühendisler.

İntiharlar son 6 aya sıkışmış.

İlginç. Aselsan, TSK'nın dışa bağımlılığını azaltmak için kurulmuş bir şirket.En önemli özelliği aviyonik bakımından bunu büyük ölçüde başarmış olması.Bu aviyonik meselesi çok önemli. 650 milyon dolara F-16'larımızı ABD modernize edecek ya, işte o uçaklarda bizimkilerin yapamadığı tek şey aviyonik sistemler.Dışa bağımlılık o yüzden.

Türkiye'nin en parlak üniversitesinden mezun olmuş 3 parlak mühendis.

Türkiye'nin en parlak kuruluşlarından birinde iş buluyorlar.

Türkiye standartlarına göre hayli iyi maaş alıyorlar.

Ve "yüksek lisans tezi sıkıntısı" onları intihara sürüklüyor.

Yüksek lisans neden yapılır? Daha iyi maaş, daha iyi mevkii için.

Adam zaten 26 yaşında bunu başarmış.

Diğerleri de...

Aselsan'ın internet sayfasına giriyorum,intiharlarla ilgili tek açıklama yok.

Türkiye'nin en gözde kurumunun 3 mühendisi intihar ediyor, herkes "sus-pus".

Ölenler Aselsan'ın çalışanı değil yalnızca,

Bu ülkenin yetiştirdiği beyinler,

Olay sadece "ruhsal sıkıntı" ise, ilk intiharın ardından çalışanlarına yönelik tedbir almayan Aselsan yönetimi yine kusurlu sayılır.Türkiye'nin en gözde mühendisleri bu ölümleri görünce Aselsan'da çalışmak ister mi? Kurum, adeta içine kapanarak kendi bacağına kurşun sıkmış olmuyor mu?

Yanıtı gizlidir ama yine soralım: Bu mühendisler hangi proje üzeride çalışıyorlardı? Geleceklerini garanti altına almış 3 kişinin ard arda intihar etmesini "yüksek lisans" notu açıklamaya yetmiyor.

muratongun@haberturk.com

Çarşamba, Şubat 07, 2007

Dost ya da düşman....

Ben bambaşkaydım eskiden,
Ne olduysa zamanla oldu
Elim ayağım koptu kendiliğinden
Şimdi her parçam
Bir başına buyruk ;
Ya dost
Ya düşman....

Salı, Şubat 06, 2007

Ege'ye dair....

M.Ö 355 de yaşanmış bir olay ; Kocası Mavsolos’u kaybedince yerine geçen 2.Artemisia’nın başından geçenler. Bir kadının yönetiminde kalmayı onurlarına yediremeyen Rodoslular, büyük bir donanma hazırlayıp Halikarnassos’a saldırmayı tasarlamışlar. Ancak saldırıyı önceden haber alan Artemisia, Rodosluların hareketinden önce donanmasını gizli bir limana saklamış. Askerlerine ve halkına da şehirden uzaklaşmalarını, tepelere çekilmelerini emretmiş. Büyük limana hiçbir direnişle karşılaşmadan giren Rodoslular, gemilerini limana demirleyip karaya çıkmışlar. İşte tam bu esnada Halikarnassos donanması, bugünkü kalenin bulunduğu adanın arkasından dolaşarak, limandaki Rodos savaş gemilerini kolaylıkla ele geçirmiş. Karaya çıkmış Rodoslular arkalarındaki donanmayla, tepelerden inen askerlerin arasında kalınca Artemisia için zafer kaçınılmaz olmuş. Başladığı işi tamamlamak isteyen Artemisia kendi askerlerini Rodosluların gemilerine bindirip Rodos’a yelken açmış. Halikarnassos’tan dönen gemilerini gören Rodoslular, zafer kazanan askerlerinin döndüğünü düşünmüşler ve şehrin kapılarını hiç çekinmeden açmışlar. Böylece Rodos akılla tasarlanmış, kuvvetle desteklenmiş bir plan sayesinde ikinci kez kolaylıkla fethedilmiş. Güzellik bunun neresinde diye düşünüyor olabilirsiniz. Tasarlayan kadın olunca güzellik bir yerinde değil her yerindedir.

Pazartesi, Şubat 05, 2007

Peki..Bu nedir?

Aşağıdaki resimde gördüğünüz 4 maddenin ne olduğunu tahmin edin, bakalım..
Sadece 1 tahmin hakkınız var..







Cumartesi, Şubat 03, 2007

Nereden nereye..



Yukarıdaki fotoğrafta IBM'in 1956 yılının eylül ayında, yeni bilgisayar imalatı için naklettirdiği, ağırlığı 1 tonun üzerinde ve belleği 5 MB olan Hard Diskini (HDD) görüyoruz..

Perşembe, Şubat 01, 2007

böcek işte...

Söyledikleri şarkı değildi ağustos böceklerinin
Onlara tembelliği siz yüklediniz.
Bir arpa boyu yaşayıp çığlık çığlığa
Kırkıncı gün kuruduklarını görmediniz..