Bundan iki üç ay evvel, bir e-mail aldım. Son derece kibar yazılmış bir rica idi.
Ailesinin Girit adası kökenli olduğunu, babaannesinin Ringa balığına özlem duyduğunu, daha önce bu balığı getirtmek için Yunanistan'a gidenlere ricalarda bulunulduğunu, ancak son zamanlarda ya pahalı veya yok dendiği için edinemediklerini, internette araştırma yaparken bize ulaştığını anlatan, elimizde olup olmadığını, eğer var ise fiyatını soran, tahminimce benim büyük kız yaşlarında bir kız toruna aitti satırlar.
Ringa veya kimisine göre Renga, zaman zaman bizimde sattığımız ve ne zaman istesek bulabildiğimiz bir üründü gerçekten. Ancak kız, bir kaç tane alacağı için, bunu bana gelecek olan bir siparişin içine koyduracağımı, geldiğinde kendisine haber vereceğimi ve ulaştıracağımı anlattım.
Birkaç gün sonra, sipariş verirken "Ringa'da atın kolilerin içine bir kaç tane." dediğimde, "iki üç aydır Ringa yok." yanıtını aldım. İçimden "Ulen amma kısmetsiz torun ve babaanneymiş." diye de düşündüm hani.
Kıza bir e-mail attım. Şu anda Ringa'da bir sıkıntı olduğunu, takip ettiğimi, bulduğum ilk anda haber vereceğimi filân anlattım.
Üzerinden hayli bir zaman geçtikten sonra kızdan bir e-mail daha geldi. Babaannesinin kolyoz balığı sorduğundan bahsediyordu. Egeliler bilir, kolyoz, bizim çakma uskumruya verdiğimiz isimdir. Birbirlerine benzerler. Balıktan anlamayan ikisini birbirinden ayırmakta zorlanır.
Kıza karşı, daha önce Ringa işini çözemediğim için eziklik hissediyordum.
Bir e-mail daha attım ve telefonunu istedim. Gönderdi.
Aradım, yaşlı bir kadın sesi vardı karşımda. Kızı sordum. Babaanne bir takım suallerden sonra kızı çağırdı telefona. Kendimi tanıttım, özür diledim. Adreslerini verirlerse kendilerine Kolyos yerine çok daha değerli olan Uskumru Füme bırakacağımı ve bunun bir hediye olduğunu anlattım.
Kız adresi verdi. Bir kaç saat sonra Alaybey'in dar sokaklarından birinde bir kaç katlı eski denebilecek bir binanın önünde durduğumda, giriş katının açık penceresindeki tül perdenin ardında hayli yaşlı, dişleri dökülmüş bir teyze gördüm.
Babaanneydi o.
Uskumru füme paketini verirken, nasıl keseceğini, üzerine ne koyabileceğini filân anlattım. Teşekkür etti babaanne. Bastım, gittim.
Sonra kızın evde olduğunu hissettiğimi hissettim.
Yanlış bile hissetsem, bir e-mail atarak teşekkür etmesi gerektiğini düşündüm.
Yapmadı.
Babaannesinin canı bir şey çektiğinde bir daha yazacak mı bakalım.
* * * *
Reklamda ağzından emziği düşen bebenin emziğini ağzına tıkan robotu, mâzallah, uyandığımda karşımda görsem altıma ederim.
Ayrıca kadının gecelikle havalı havalı yürürken yüzüne takındığı ifade, o robotun varlığını bildiğini, hattâ çok yakın bir ilişki içinde olabilecekleri fikrini düşürüyor insanın aklına.
Adam hâlâ mışıl mışıl uyuyo.
Uyu sen, uyu. Robocop götürüyo işi...