Pazartesi, Nisan 26, 2010

Vay annassını...

Geçen gün radyoda, bir istatistik-araştırma sonucunu dinlerken yaşları 10-20 arasındaki gençlerin erkek kısmının günlük ortalama attığı sms adedinin 40, kız kısmının ise 80 olduğunu duyduğumda memleket gençliğinin ne kadar müthiş bir yerde olduğunu düşünmekten kendimi alıkoyabildiğim zamanlarda Sinan Çetin'in sayesinde, Doğuş Çay içmeyen Anadolu insanının doğruyu bilmediğini ve dâhi Tasavvuf ehillerinin de göründükleri gibi olmadıklarını, ya da oldukları gibi görünmediklerini düşünür oldum.
Doğuş Çay içmeyen Mevlevî'nin dönmeye bile hakkı yoktur.

Cuma, Nisan 16, 2010

Babaanne ve Uskumru ve Robot

Bundan iki üç ay evvel, bir e-mail aldım. Son derece kibar yazılmış bir rica idi.
Ailesinin Girit adası kökenli olduğunu, babaannesinin Ringa balığına özlem duyduğunu, daha önce bu balığı getirtmek için Yunanistan'a gidenlere ricalarda bulunulduğunu, ancak son zamanlarda ya pahalı veya yok dendiği için edinemediklerini, internette araştırma yaparken bize ulaştığını anlatan, elimizde olup olmadığını, eğer var ise fiyatını soran, tahminimce benim büyük kız yaşlarında bir kız toruna aitti satırlar.

Ringa veya kimisine göre Renga, zaman zaman bizimde sattığımız ve ne zaman istesek bulabildiğimiz bir üründü gerçekten. Ancak kız, bir kaç tane alacağı için, bunu bana gelecek olan bir siparişin içine koyduracağımı, geldiğinde kendisine haber vereceğimi ve ulaştıracağımı anlattım.

Birkaç gün sonra, sipariş verirken "Ringa'da atın kolilerin içine bir kaç tane." dediğimde, "iki üç aydır Ringa yok." yanıtını aldım. İçimden "Ulen amma kısmetsiz torun ve babaanneymiş." diye de düşündüm hani.

Kıza bir e-mail attım. Şu anda Ringa'da bir sıkıntı olduğunu, takip ettiğimi, bulduğum ilk anda haber vereceğimi filân anlattım.
Üzerinden hayli bir zaman geçtikten sonra kızdan bir e-mail daha geldi. Babaannesinin kolyoz balığı sorduğundan bahsediyordu. Egeliler bilir, kolyoz, bizim çakma uskumruya verdiğimiz isimdir. Birbirlerine benzerler. Balıktan anlamayan ikisini birbirinden ayırmakta zorlanır.

Kıza karşı, daha önce Ringa işini çözemediğim için eziklik hissediyordum.
Bir e-mail daha attım ve telefonunu istedim. Gönderdi.
Aradım, yaşlı bir kadın sesi vardı karşımda. Kızı sordum. Babaanne bir takım suallerden sonra kızı çağırdı telefona. Kendimi tanıttım, özür diledim. Adreslerini verirlerse kendilerine Kolyos yerine çok daha değerli olan Uskumru Füme bırakacağımı ve bunun bir hediye olduğunu anlattım.
Kız adresi verdi. Bir kaç saat sonra Alaybey'in dar sokaklarından birinde bir kaç katlı eski denebilecek bir binanın önünde durduğumda, giriş katının açık penceresindeki tül perdenin ardında hayli yaşlı, dişleri dökülmüş bir teyze gördüm.

Babaanneydi o.

Uskumru füme paketini verirken, nasıl keseceğini, üzerine ne koyabileceğini filân anlattım. Teşekkür etti babaanne. Bastım, gittim.

Sonra kızın evde olduğunu hissettiğimi hissettim.

Yanlış bile hissetsem, bir e-mail atarak teşekkür etmesi gerektiğini düşündüm.
Yapmadı.
Babaannesinin canı bir şey çektiğinde bir daha yazacak mı bakalım.

* * * *

Reklamda ağzından emziği düşen bebenin emziğini ağzına tıkan robotu, mâzallah, uyandığımda karşımda görsem altıma ederim.
Ayrıca kadının gecelikle havalı havalı yürürken yüzüne takındığı ifade, o robotun varlığını bildiğini, hattâ çok yakın bir ilişki içinde olabilecekleri fikrini düşürüyor insanın aklına.
Adam hâlâ mışıl mışıl uyuyo.
Uyu sen, uyu. Robocop götürüyo işi...

Çarşamba, Nisan 14, 2010

COUPABLE

" Coupable; askerlik aylarımı karartan, ruhumu deşen, gece koğuşta başımın içinde durmadan çalan, en az kalk borusu kadar kötü ve korkunç bir deneyimdi benim için. izah edeyim. askerliğim boyunca dört ay bir subay restoranında kasiyerlik yaptım. yemek salonunda eskiden kalma bir yemek müziği cd'si vardı. anılar 9 ile ortak bir sürü şarkısı olan greatest hits tadında karışık ve muhtemelen sonradan yapma bir albüm. albümün ilk şarkısı; adını sonradan mekteb-i sultani mezunu bir asteğmenden öğrendiğim jean francois michael'e ait coupable idi.

tabii biz bunu ilk önceleri " fondante, fantadne, kağpa, kudeta, kumpanya, kandane" şeklinde duyuyorduk. sonlara doğru hafiften bir "kopable" noktasına geldik. şanssızlığım şuydu: salon sabah kahvaltısında bir saat, öğle yemeğinde bir buçuk saat açıktı. albüm sabah bir kere tur atıyor, öğlen ise bir buçuk tur attığı için, coupable iki kere çalıyordu. yani günde 3 kere dinliyordum. bu haftada 15, ayda 60, dört ayda 240 kere yapıyor. ikinci bir emir gelmediği için değiştiremiyorduk. yemek yiyen rütbelilerin kulakları muhtemelen yalama olduğu için onlar duymuyordu. ilkokul mezunu ve garsonluk yapan erler şarkıyı temiz bir fransızcayla ezbere söylüyorlardı. bense her geçen gün biraz daha çöküyordum.

o günlerde karşıma değil jean francois michael; victor hugo, tigana, sartre, fabien barthez veya roland barthes... kim çıkarsa allah yarattı demeyip dalabilirdim. hatta bir ara net bir şekilde, küfür babında francois mitterrand'dan girip, jean baudrillard'dan çıktığımı hatırlıyorum...

neyse efendim, ben tezkere alınca, bir bayram havası yaşadım. sivil hayatta bir sürü güzel şeye kavuşacaktım; ve bu şarkıdan kurtulacaktım. lakin öyle olmadı. bir süre sonra kulaklarım bu şarkıyı arar oldu. meğer müptela olmuşum. sordum soruşturdum, buldum buluşturdum. limewire'lere çaput bağlayıp, kazaa'lara adaklar adadım. ve şarkı bulundu.

şimdi günaşırı dinlemezsem kendime gelemiyorum. sayesinde fransızcam da gelişti. baccalauréat derecem ise yolda."

Bu yazı ekşisözlük yazarlarından İtaatsiz' e ait bir yazıdır. Bu akşam şarkıyı özleyip internette aramalarım sırasında karşıma çıktı. Böylesi güldüren askerlik anısı az bulunur. Paylaş seçeneği (gerçi facebook vs. var, blogspot yoktu ama) olması dolayısıyla buraya aldım. Ben okurken kahkahalarla güldüm, umarım siz de okurken aynı keyfi alırsınız:) Hele ilkokul mezunu garson erlerin şarkıyı temiz bir fransızcayla söylüyor olmalarına gülmekten öldüm. Sağolasın itaatsiz:))

Perşembe, Nisan 08, 2010

Nekahat notları

Defalarca söyledim bizim hanıma. Hayvan beslemek iyidir ama; bu dünyada. Dokuz tahta altına şişman biri olarak gidip de etinle dötünle böcekleri daha fazla besleyeceğine, şimdi biraz az ye de tabağından artanlarla hayattayken börtüyü böceği besle diye ama dinletemedim. Hayır Hak vaki olup da yerçekimine teslim olduğun gün yatacağın yere kendi ayağınla gidebilecek olsan iyi de, insanoğluna muhtaçsın seni taşısın diye di mi? Hani teşvik var tamam cenaze taşıyanın sevabı büyük diye ama yani biraz da taşıyanları düşünmek lazım.

Gün diye bişey tutturmuşsun konuyla komşuyla, neymiş 3 çeşit tuzlu, 3 çeşit tatlı yapmayanı kınıyolarmış efendim. Toplaşıp memleket meselelerini konuşsanız eyvallah da, benim herif şunu şöyle sever bunu böyle sever diye günahımı alıyosun akşama kadar. Hayır umurunda olsa bari yani neyi nasıl sevdiğim. Küllî iftira. Akşama kadar binlerce kalori değerinde karbonhidratı lüpleyip sonra elli gramlık kremden, otuz tabletlik haptan medet ummanın ne manası var?

Geçirdiğim operasyon sonrası nekahat dönemimde evde üçümüz başbaşa kaldık ya; televizyon-karım ve ben. Ne cehennem azabıymış gündüz kuşağı televizyon seyretmek meğer. Ya evlendirme bürosu programlar, ya yemek programları. Bi de üçübiraradaestetikameliyat tanıtımları. Eskinin TRT' sinin süneli, keneli programları bile bunlardan bin kere daha hayırlıymış valla.

E tabi bizim hanım akşama kadar beynimi didikliyo, ben bekarken böyle miydim sana çocuk doğurucam diye bu hallere düştüm, öde diyetini diye. Yahu damak tadın için ben diyet ödeyeceğime sen azıcık diyet yapsan daha iyi diil mi? I-ııh! Evliliğin başında beşi biyerde altın isteyen hatun, evliliğin ortalarında beşi biyerde estetik ameliyat ister oldu. " Bana armut kron al bak şööle kilo verdiriyomuş, recene krem al bak çatlaklarımı geçircekmiş, fiyofinera al bak nasıl da inceltiyomuş. Yahu sen şu fiyofinerayı tanıtan kadının cüssesine baksana, kadın pınarın başında oturuyo, kendisi kullanıp da incelse ya, akıl var mantık var dedim dinletemedim.

Hanımın ısrarları canıma tak dedi, dedim bir araştırayım aslı varsa alayım şu mucizelerden birini bizim hanıma, O da mutlu olsun ben de. Açtım interneti, danıştım google babaya. Google baba beni bi siteye yönlendirdi. Sitenin tüm yetkililerinden özür diliyorum, lütfen özelimize saygı gösterin, "erkekler" üye olmayın filan diyodu ama umursamadım, "kadınlar kulübü" ne üye oldum. Aman ne iyi etmişim. Bu sitede bazı kızkardeşler televizyonda Seda' nın ağzından çıkan sedayı acilen deneyip, yarar görüp görmediklerini bu forumda paylaşıyorlar ve aylar, bazen yıllar süren görüş alışverişi sonunda her ürün hakkında nihaî karara varıyorlar ve böylece diğer kızkardeşleri gereksiz para, zaman ve umut israfından kurtarıyorlar. Hay gözünüzün yağını yiyim. Verdim şifreyi ve kullanıcı adını bizim hanıma okudu, yazıştı, yatıştı. Şimdi ben de rahatım, O da. Oh be!

Yaşasın kadınlar kulübü ayol :)