Salı, Aralık 30, 2008

Mutlu Yıllar..

Mutlu Yıllar...

Mutlu Yıllar...

Mutlu Yıllar...

Mutlu Yıllar...

Mutlu Yıllar...



Bu da yeni yıl hediyesi..

Perşembe, Aralık 25, 2008

aşk..

send'e görl..

Hapşırdıktan sonra birbirlerine 'çok yaşa' diye dilekte bulunan Türkleri uzun zaman izleyen Amerikalı mesai arkadaşımız nihayet bir gün dayanamayıp sordu:
"Neden biriniz hapşırıp 'Bless you' (çok yaşa) dendiğinde "Send a girl" diyip duruyorsunuz?"

Kardio vasküler irdelendiğinde, aksırığın, burun mukozasının üzerindeki hassas pübertenin kısa süreli sebep olduğu irritasyon sonucu oluşan basınç, kılcal damarlarda oluşan anlık genleşmeyle, omurilikte uyarılmaya koşut, penis damarlarındaki mili saniyede gelişen genleşme ile, bir mikro ereksiyona akostik olup.......o an için canımızın "görl" çekmesine sebebiyet vermekte....
:))))))))))))))))))
Yaaaa....

Teşekkürler Atlıhan..

Pazartesi, Aralık 22, 2008

son izlenenler..

Heroes 11-12-13.. 3. sezon bitti..
Prison Break 4.Sezon. 14 ve 15. bölümler..

Elegy (Duygusal film seven izlesin.. Sountrack'i iyi. Arıyorum. Bulunca link veririm.)
Ouantum of Solace (Tipik Bond. Harala Gürele..)
A Home at the End of the World (Değerleri altüst eden, çok iyi bir film bence.. İzleyin.)
Burn After Reading (Çok sevdim, çok güldüm.)
Closer (Bir kez daha izledim..)
Must Love Dogs (Gırgır bir aşk filmi.. Vakit geçiriyor.)

Cumartesi, Aralık 20, 2008

raslantısal tesâdüfün koinsidınsı..

Abicim,
Blogcu bi'kardeşim beni bi'zaman mimlediydi.. "Hayatınızdaki tesâdüfler" gibi bi'şeydi..
Çok zaman geçtiği için hatırlamıyorum kim olduğunu. Kızmasın bana, eğer bu satırları okursa. Şimdi dönüp aramakta zor. Arasam bulmak daha zor. Bulsam linkti, minkti en zoru...
Dışarıda yağmur alabildiğine yağarken, ben de bu güzel kış gecesinde sütün dibine vurmuşken, "Uğraşamâcem" Özür.
Konuya dön ajan...

Üç adet tesâdüf var size bahsedeceğim.
Yeniden eskiye doğru gidelim.

Yaklaşık 2-3 ay önce cep telefonum çaldı. Adamın biri.. Adım "Franco" dedi. Aksanlı konuşuyor biraz. Sattığım mallarla ilgili bi'şeyler sordu. "Ben karides alcam, Somon füme alcam, havyar alcam. Evimde yiyicem." filân yaptı.
Sipârişini ve telefonunu aldım, "dönjembensize" diyerek...
Ertesi gün, nâdiren gittiğim bir arkadaşımın işyerinde oturuyoruz, lâflıyoruz.
Derken, arkadaşımın bir arkadaşı daha geldi. Tanıştırdı bizimki; "A... bey - H....bey" filân...
Lâf lâfı açtı, sen n'apıyon, ben n'apıyom.. Ben anlatırken, yeni gelen kişi "Seni dün Franco diye biri aradı mı?" dedi.. "Yes" dedim. "E, o benim.." dedi adam...
Yuh dedim ben de...

Neyse, bana acaip gelmişti böyle bir tesâdüf.

Blog âleminde "Abi" rumuzunu almam ve bloğun adını "Ah be güzel abim be" koymamdan uzun bir müddet sonra, "Ah be abim" adında başka bir bloğun varlığını keşfetmiştim.. Hattâ bu konuda bir yazı da yazmıştım ve o dönemde o bloğun sâhibi beyefendi bizi ziyâret edip, nâzik bir kaç kelâm etmişti.. Kaldı ki şimdi o yazıyı bulup link vermekte şey ister. Emek..
Neyse, Konuya dön ajan...
O bloğu incelediğimde, o abi'nin eşinin adının benim eşimle aynı olduğunu gördüm..
Bu da bana acaip gelmişti..
Koca internet dünyasında birbirini hiç tanımadan, hemen hemen aynı isimle blog açan iki adamın eşlerinin isimlerinin aynı olması..

Fekat, benje, hayâtımdaki en acaip raslantı şudur;
Âhir ömründe iki kez evlenen bir adam olarak,
16 yıl ara ile tanıştığım her iki iyi insan ile, ilk karşılaşma ânının, koskoca dünyânın, koskoca Türkiye'sinin, koskoca Ege Bölgesinin ve Kocca İzmir şehrinin, aslında hemen hemen hiç kullanmadığım bir caddesinde gerçekleşmiş olması, sizce de anormâl değil midir?

Bunu bi'arkadaşıma söylediğim de; "Sen oralarda çok dolaşma artık." dediydi..

Info: Şimdi Gugılört'den baktım.. iki nokta arası 285 metro.. Vay beee.. Ben bi süt daa aliim. Bye.

Çarşamba, Aralık 17, 2008

H. ( II. Bölüm ) Mektuplar

Ferit'in işini çok daha fazla önemsediği ya da önemsemesi gerektiği yıllardı.
Otuz yaşındaydı ve asılıyordu hayata..
Diğer tarafta Hakan, Ferit'e kıyasla, çok daha rahat bir hayat sürüyordu.
1989 yılında çıkan "Esmer Günler" kasedi yanında bir notla ulaşmıştı Ferit'e.



Karşılıklı yazışmalar sürüyordu.
Bir Hakan yazıyordu, bir Ferit.


Ferit saklayacaktı bütün bu kağıtları..
Yirmi yıl..
Ve yirmi yıl sonra düşünecekti; Hakan'ın kendisi gibi saklamamış olabileceğini..


1989 sonunda, Ferit ortak olduğu işten ayrılarak kendi firmasını kurmaya çalışırken, Hakan bir miktar borç verdi Ferit'e.. Bir kaç ay sonra ödedi Ferit borcunu..
Burada Hakan'ın başka bir desteği daha vardı Ferit'e. Limited şirket kuruluşunda gereken ikinci ortak olarak göründü. Çok küçük bir payla.. Sembolikti.
Zâten sembol kullanmayı severdi Hakan..
Şirketin kuruluşu sırasında, Ferit'e gönderdiği zarfta, bir adet 500 lira, bir adet Barclay sigara, Bir Buğday başağı, bunların ne anlam ifâde ettiğini anlattığı özel bir not ve "Sınır tanımayan gerçek sevgidir" yazan bir kart vardı.



Bir akşam üzeri, Hakan telefonda midesinin ağrıdığını ve iyi hissetmediğini söyledi Ferit'e. İşten çıkar çıkmaz Hakan'ın evine giderek sabaha karşı 02.30'a kadar orada kaldı Ferit. Hakan'ın durumunun iyi olduğunu gördüğünde, sabahın çok erken saatlerinde işe gitmek zorunda olduğundan evine dönerek bir kaç saat uyumak istediğini söyledi.
Çok sinirlendi Hakan..
Yalnız bırakılmaması gerektiğinden, böyle bir hâldeyken başka hiçbirşeyin önemli olmaması durumundan çok katı kelimeler kullanarak bahsediyordu.
Canı sıkılmıştı Ferit'in.
Çıktı gitti.
Bir kaç gün sonra, Hakan'ın gönderdiği not, öfkesinin hâlâ azalmamış aksine daha da kırıcı bir şekle bürünmüş olduğunu gösteriyordu.
Ferit'in gönderdiği cevap ise, bir çeşit "Rest'i görüyorum." yazısıydı.
* * * *
1990 yılından sonra çok az görüştüler.
Sâdece yolda karşılaştıklarında, Ferit "Nasılsın abi?" diye soruyor, Hakan ise son derece soğuk davranıyordu.
Oysa hâlâ ortak görünüyorlardı kağıt üzerinde.
2001 krizinde, Ferit, firmada oluşabilecek herhangi bir problemin Hakan'ı da etkileme olasılığını ciddi bir şekilde düşündü.
Hakan, son derece iyi niyetle, maddi olarak bir şey koymamasına rağmen, şirket kurulabilsin diye destek vermişti Ferit'e..
Unutmuş bile olabilirdi ortak olduğunu..
Diğer yanda Ferit, işlerin gittikçe kötüye doğru gittiğini, 1990-2000 yılları arasındaki parlak dönemin bittiğini farkediyordu..
Çevresindeki bir çok insanın başı, hacizlerle, karşılıksız çeklerle belâdayken, Allah Korusun, ters bir durumda, sâdece sembolik ortak olan Hakan'ın kapısına gelebilecek bir derdi nasıl açıklayabilirdi? Bunun yanıtını nasıl verirdi?
2001-2005 yılları arasında, Ferit akşamları eve dönerken, Hakan'ın evindeki ışığa bakıyor ve karnı ağrıyordu..
Çok samîmî ve içten duygularla düşündüğünde, neredeyse onbeş yıldır görmediği bu farklı ve yalnız adama gelebilecek bir zarar, çok rahatsız ediyordu beynini..
2006 yılında, şirketin yeniden yapılanması sırasında, zorlukla ulaşabildiği Hakan'a, detay anlatmaksızın hisse devri konusunu aktardı.
"Tamam." dedi Hakan. Muhasebeciyi bir kaç gün uğraştırıp beklettiyse de attı imzâsını..
* * * *
Artık Hakan ve Ferit ortak değiller.
Ve Ferit, geceleri Hakan'ın ışığına daha rahat ve mutlu bakıyor geçerken.
Tamâmen kendi hâlinde ve yalnız yaşayan bu adamı hiç unutmadan, notunda kendisini târif ederken söylediği "Şirret, Nâlet, Geçimsiz, Huysuz" kelimelerinin ona yakışmadığını bilerek..
Aslında olağanüstü nâzik, içli, duygulu, zeki ve kaliteli bu adamı hep severek..
Ve yaptıkları, öğrettikleri için müteşekkir kalarak..
* * * *
Şimdi birisi elli oldu, diğeri altmışı geçti..
Ama ikisi de çocuk hâlâ..
Ve ikisi de aslan burcu..:)

Pazar, Aralık 14, 2008

H. ( I. Bölüm ) Boş çerçeve

1981-83 arası Ferit için zor yıllardı..
Para kazanmaya çalıştığı ama bir türlü kıçını toparlayamadığı zamanlar..
Evlilik, baba olmak, askerlik, iş kurmak..
Çocuğun sütü için cebinde parasının olmadığı kadar zor zamanlar..
İkinci şişe sütün sulandırılarak içirildiği.. zor zamanlar..

84-86 toparlanma yıllarıydı..
Kendisi üstüne başına pek bir şey alamıyordu ya da evlerinde bir yemek masası yoktu ama artık süt için üzülecek durumlar aşılmıştı en azından. Hoş, yemek masası alsa, koyacak yer yoktu bu küçücük evde.. Güneş görmeyen, zemin kattaki eve, "Denizaltı" diyerek dalga geçen arkadaşları da vardı, Ferit'in. Zengin babaların zengin çocuklarıydı onlar.
Evin gerçekten de denizi andıran bölümleri vardı ama..
Örneğin kışın bir dolabın altına kaldırılan yazlık ayakkabı yazın çıkarıldığında yosun tutmuş olabiliyordu..

Ferit, 1987 yılında, yirmidokuz yaşına henüz girmişken tanıştı Hakan ile..

Kırklı yaşlarının başındaydı Hakan abi. Şehrin çok tanınmış giyim firmalarından bir tanesinin hem ortağı hem de müdürüydü..

Hiç evlenmemişti.

Konuşmasının yumuşak tonu ve duygusallığı, "Gay" olduğu dedikodusunun yayılmasına neden olmuştu. Oysa tanıyanlar böyle bir şeyin olmadığını, Hakan'ın çok kendi hâlinde bir adam olduğunu biliyorlardı. Ferit'te kısa zamanda öğrenmişti bunu.

Bir zaman sonra Ferit ve Hakan arasında iki erkeğin arasında nâdir olabilecek bir abi-kardeş / usta-kalfa ilişkisi gelişti.
Çok sevdiler birbirlerini.

Hakan'ın durumu çok iyiydi. Yalı'da bir teras katında oturuyor, İstanbul'dan gelen, o dönem için şöhret sâhibi olan bayan misâfirleri oluyordu. Bir kaç kez magazin dergilerine konu da olmuştu, uzaktan çekilmiş papparazzi fotoğrafları..

Yaşantısı, tarzı, duruşu, evi, çiçekleri, tabakları, bardakları, tuvaleti, banyosu, okudukları, dinledikleri, izledikleri, içtikleri farklıydı Hakan'ın. Kaliteliydi.
Ferit, yaşamda öğrendiklerinin büyük bölümünü ilk olarak O'nda gördüğünü farkedecekti yıllar sonra..

Hakan, Ferit'in üstüne başına bi'şeyler alamadığını gördüğünde kendi kazak ve gömleklerinden verirdi. O kadar ince, o kadar zeki ve o kadar seçilmiş kelimeler eşliğinde yapardı ki bunu, ne karşı çıkabilirdi Ferit, ne de almamazlık edebilirdi.

Evli olmasına rağmen, haftada bir ya da iki akşam Hakan'a gidiyor, birlikte uzun sohbetler ediyorlar, kitaplardan, filmlerden konuşuyorlar, sonra geç saatlerde evine dönüyordu Ferit.
Hakan zaman zaman onları aile olarak da ağırlıyor, Ferit, karısı ve küçük kızları üç beş ayda bir, hep birlikte, bu yalnız adamın yaptığı olağanüstü yemekleri, kurduğu kaliteli sofralarda yiyiyorlardı.
Ferit'in eşinin de bir şikâyeti yoktu. O'da sevmişti Hakan abiyi..

Bir zaman sonra, bir gece, Hakan tuvaletten çıktığında, koridordaki antika sehpânın üzerinde yıllardır duran boş çerçevenin içinde, "Neyin ne zaman dolacağı hiç belli olmuyor, değil mi usta?" yazılı bir not görecek ve içeriye giderek Ferit'e sarılıp ağlayacaktı..

İki erkeğin aşkıydı bu..

Devam edecek.

Perşembe, Aralık 11, 2008

Teşekkürler Aysun



Son dönemdeki neşe kaynağım, Marilyn Monroe' dan sonra sevdiğim ikinci sarışın: Aysun Kayacı.
Yarı sunuculuğunu yaptığı Yazı Tura programında bugün, yarışmacı olarak konuk ettiği samimi arkadaşı Ebru Destan'a şeker tadında bir kurban bayramı diledi :) Ama kendisinin de söylediği gibi O' nun suçu yok, O konuşmaya çalıştığı sırada arkadaki büyük ekranda şeker fotoğrafları geçiyordu, ister istemez kafası karıştı : )) Yirim seni ben yirim!

Pazartesi, Aralık 08, 2008

Kutlu ossun Lan..



Oğlum,
hâtırâlarımızın hayâllerini bile çaldınız lan..
paranoyak ettiniz lan bizi..
İki çatapat çatlatsan, bi mantar tabancası patlatsan, terörle mücâdele şubesinden gelirler mi diye korkuyoz artık lan..
bayram yerlerini, salıncakları bitirdiniz oğlum..
zıçtınız batırdınız lan..
* * * *
kriz dalgasına arı kestim ben bu sene..
etinden olmasa bile sütünden faydalanırım dediydim.. o bile olmadı..
bitirdiniz ulan ülkeyi..
bitirdiniz.
bayramları bitirdiniz.
* * * *
saydım, biz bugün yaşı 62-87 arasında olan onbir kişiyi mutlu etmişiz, vesile ile..
o da bi'şey..
mutlu bayramsssss..

Pazartesi, Aralık 01, 2008

Güneşi Gördüm..

Eğer bir terslik olmazsa, Mahsun Kırmızıgül'ün "Güneşi gördüm" filminin fragmanı bu hafta Cuma günü gösterime giriyor..
Fragmanın soundtrack'ini Kardeşim yaptı..
Ve az önce dinledim..
şu anda da size bu satırları yine onu dinlerken yazıyorum..
Vücuttaki tüm tüyler yerçekimine isyan eder durumda..
Özellikle trailer'ın son sahnesinde, müziğin de büyük etkisiyle, küçük çocuğun güneşe doğru kaldırılması sahnesine uçacaksınız..

Gösterime girdiği gün, müziği sizinle paylaşacağım..

Sevgiyle..

Oğlumun denizci olmasını isterdim..

Oğlumun denizci olmasını isterdim.
Deniz sonsuz bir kavga alanıdır.
Deniz kavgacıdır.
Oğlumun kavgacı olmasını isterdim.
En iyi, en temiz, denizde düşünülür.
İsterdim ki oğlum,
Kavga’dan ayrılmadan,
Kavganın içinde düşünen bir adam olsun.
Denizin gözü pek’tir.
Denizcinin de gözü pek,
Denizle yüz be yüz dövüşülür.
İsterdim ki oğlum,
Yüz be yüz dövüşmekten tat alsın.
Diyeceksiniz ki:“İşte bunda haltettin!
Arkadan bıçak atmasını bilmeyenler,
Bu kara toprak üstünde, kendileri
Sırtlarından bıçak yiyerek devrilirler”
İyi ya, işte ben de onun için,
Oğlumun karada kancıkça dövüşen bir bücür değil,
Denizde yüz be yüz dövüşen bir dev olmasını isterdim.


Akşam Gazetesinde 08-Ağustos-1935’ günü “Orhan Selim” takma adi ile yayımlanan Nâzım Hikmet satırlarından..

ASIL ADÂLET..

insanlarda tek sıcak yasa;
üzümden şarap yapmaları,
kömürden ateş yapmaları,
öpücüklerden insan yapmalarıdır.

insanlarda tek zorlu yasa;
savaşlarda yoksulluğa karşı
kendilerini ayakta tutmaları,
ölüme karşı yaşamalarıdır.

insanlarda tek güzel yasa ;
suyu ışık yapmaları,
düşü gerçek yapmaları,
düşmanı kardeş yapmalarıdır.

hep vâr olan yasalardır bunlar.
bir çocuğun tâ yüreğinden başlar,
yayılır, genişler, uzar gider.
tâ akla kadar..

Paul Éluard