Perşembe, Temmuz 31, 2008

iNFO:

Annem, bugün 14.00 civârı operasyondan çıktıktan sonra, 18.00 sularında odasına geldi..
Sol memesinde kötü huylu olduğu düşünülen kist çıkartılmış. Sol kol altında, lenf bezlerinde bâzı yerler temizlenmiş.. Sağ memede ilerisi için risk faktörü oluşturabilecek iki ufak kist alınmış..
Doktoru, az bir radyoterapi ile herşeyin normale döneceğini, kötü bir durum olmadığını söyledi.
İlk gecesi zorlu geçecek..
Tanrı, 17 yaşında beni doğurup büyüten ve her zor ânımda yanımda olan bu iyi yürekli kadına güç versin..

Cumartesi, Temmuz 26, 2008

Off..

Yaklaşık on gündür, annemin memesinde bulunan bir kitleyle ilgili Ege Üniversitesinin yollarındayız.
Bu konuyla ilgili bir şey yazmak istemiyorum. Örneğin dün, tüm işlemleri ve tahlil-tetkikleri öğlen 12'de bittiğinde, hafta sonu annemin eve çıkabilmesi için, bir imzâ, evet yanlış okumadınız, sâdece bir imzâ gerekirken, bizi bir odada yedi saat elli dakika bekleten, defalarca ama defalarca söylememe rağmen, bu imzâyı atmak için sekiz saat odaya gelemeyen asistan doktoru, Üniversitenin şu anki içler acısı durumunu yazmayacağım.
İçimden gelen canhıraş feryâdı dışarı vurmamak ve Genel Cerrâhi'nin altını üstüne getirmemek için kendimi sâdece orada yatan sessiz, dertli hastaları düşünerek frenlediğimden de bahsetmeyeceğim.
Annemin memesindeki şu anda erken teşhis edildiğini düşündüğümüz minik kitle,
eğer kanserli ise,
ve bizler stresin kanserin en büyük düşmanı olduğunu biliyorsak,
bu sekiz saatlik gerilimin o kitleye ve anneme nasıl bir zarar olduğundan da sözetmeyeceğim.

Ben sâdece biraz gergin olduğumdan,
ve kısa bir ayrılıktan bahsedicem.
İşlerimi bitirebilirsem, öğlenden sonra bir kaç günlüğüne Bitez'deyim.
Kanyakta dinlendirilmiş kuru üzümlü, çikolatalı dondurma yiyip, denize gircem.
Bir de 2455 sayfalık bir roman aldım yanıma.. Onu okumam lâzım.
Dün çıktı. Kimi gerçek bir öykü diyor, kimi Bilim Kurgu..
Belki akşamları rakı da içerim, bilmiyorum, ilk defâ deniicem.

Kıçın Yansın E.Ü.
Sizin de kıçınız yansın sayın okur..:)

Perşembe, Temmuz 24, 2008

YUH..

Aynı gün yayımlanan bu üç haberi okuyunca,
objektif bir bakış ile, ister istemez,
"bu ülkenin insanına, hâline güleyim mi, ağlayayım mı?" diyor insan..

Bu ülkede en yüksek getiriyi eşek fiyatları sağlamış.. Burada..

Bu ülkede Köpük Dansı yaparken üç kişi ölmüş.. Burada..

Ve bu ülkenin bir Tır şöförü, Cebelitarık'a gideceğine yanlışlıkla İngiltere'ye gitmiş.. (Ulan Manş'ı nası geçtin a.k.?) Burada..

Ne demeli sence, Türkekırgın?

Cumartesi, Temmuz 19, 2008

Aloo, N'oluyo?

Seni her gören, "Yahu sen kilo vermişsin.." diyorsa,
Ama kantar, seni bugüne kadar tutmuş olduğun ideal kilondan iki kilo fazla gösteriyorsa,
Bu ne anlama gelir sahi?

Örneğin yüzüm zayıflıyor, vücudum şişmanlıyor olabilir mi?
Ya da dış görünümüm inceliyor da içimde bir yerde bir şey mi büyüyor?
Şöyle iki kiloluk filân..

N'oluyo ya?

Cuma, Temmuz 18, 2008

Hisseli harikalar kAmpanyası

“Madonna” kampanyası, “Geyikli” kampanya, “Hamilton seni yanında istiyor” kampanyası, “Partner avantajı” kampanyası , “Pilottan temiz telefon” kampanyası…

Bunlar Vodafonun biten kampanyalarından bir kaçı..

Nasıl kampanyalarmış artık öğrenmem biraz zor ama merak etmedim de değil. Mesela Madonna partnerim olsa bu avantajlı olurdu gerçekten. Acaba bu kampanyanın koşulları nelerdi ? Geyikli- boynuzlu kampanyalardan almazdım zaten ama kimdir bu Hamilton beni niye yanında istiyordu, benimle ne yapacaktı merak ettim ( Ben o sırada Madonna’nın yanında olurdum gerçi). Pilotun telefonunun temiz olması olayını kısmen anlayabiliyorum . Adamın hayatı havada geçiyor ve tabiatıyla telefonu çoğunlukla kapalı ve kılıfında duruyor, temiz kalması çok normal.Ama ülkede toplam kaç pilot var ki? Hepsi telefonunu satılığa mı çıkarmış, erken gelen mi kaptı bu temiz telefonları? Oralara pek aklım ermedi doğrusu.

Türkselin “dakika bizden” , “konbara”, Aveanın “patlican” , “toplangel’e arkadaşını getir” kampanyası filan pek bir sönük kalmış Vodafonunkiler yanında. Vodafonun da ötekilerin de devam eden kampanyaları hakkında sitelerinde gerekli bilgiler var ilgilenenler oralardan baksınlar, hangisi daha avantajlıdır bilmiyorum. (Canım sıkkın zaten Madonna kampanyasını kaçırmışım.)

Lakin okurların Aveanın “Avea- Türk Telekom evlilik” kampanyasına karşı temkinli olmalarında fayda görüyorum. Zira A. ve A. ‘nın evliliği henüz oturmamıştı. Bunlar boşandılar mı ki bu ikinci evlilik çıktı ortaya? Hem A. ve A. ilişkisindeki samimiyete ve tarife detayına bir bakalım ve rakamlar konuşsun, biz değerlendirelim.

Avea 505 (Ykr/Dk) 8.10
Avea 555 (Ykr/Dk) 12,00

İki mobil telefon şirketi olan A. ve A. bile uyumlu bir evlilik kurabilmiş değilken, A. lardan birinin telekomla evliliği nasıl olur?
Hangi A. öteki A.ya geyik kampanyası yaptı?


(Madonna kampanyasının tekrarı olur mu ki?)

Çarşamba, Temmuz 16, 2008

Aşk ve Vicdan...

Aşkınızla vicdanınız arasına sıkışsanız hangisini tercih ederdiniz?

Pazartesi, Temmuz 14, 2008

Geçen ayki Sıkay Layf dergisinden Cezayirli İparhan

Efenim, Türk Havayollarımızın Sıkay Layf dergisini belki duymuş, okumuşsunuzdur. Türkiye'nin ve dünya'nın ilginç mekanlarını, yaşamlarını anlatan bir çeşit tanıtıcı dergi. Kültürümüzü, dünya kültürünü yerli yabancı müsterilerine tanıtmak ister bu dergi. Genelde bir sütunu Türkçe anlatır, hemen yanındaki sütunda İngilizce meali vardır. Böylece çevirileri birebir kontrol etme imkanı sunar. Hafif Türkçe düşünüp İngilizce konuşan bir dergidir. Ama iyidir.

İzmir-İstanbul seferindeyiz. Kabinde oturuyom. Önümdeki koltuğun arkasındaki cepte, genelde kusmuk torbasının önünde bulunan Haziran sayısını elime alıp karıştırmaya başladım. Makalelerden birinde tema olarak dünyanın çeşitli yerlerinden kelebekler seçilmiş. Makaleyi tam okumadan, resimler üzerinden Dünya'nın farklı yörelerindeki kelebekleri incelemeye başladım. Renk renk mi, desen desen mi istersin. Herşey var yani. Sayfaları çeviriyorum. Sonra, son sayfadaki bana oldukça tanıdık geldi. Döndüm makaleye. Onunla ilgili bölümü okudum. Evet doğru. Onu anlatıyor. Bir şeyler çekiyordu belli ki... O diğer tüm feminen tipli kelebekler arasından sıyrılan Cezayirli İparhan. Ne de olsa Akdeniz'den komşumuz yani. Kollar omuz hizzasından iki yana açılmış "Heeytt, buradan geçmek için beni ezmen gerek" tarzında bir Kelebek. Desenler güzel ama solgun. Çölün bezginliği, kızgınlığı suratına vurmuş. Gözler patlak, bıyıklar ülkücü, sakallar uzun. Antenler teyakkuzda. Alnında boynuz. Kızgın kumda devriye gezen bir arkadaş. "Yürü be" dedim "Abdüllatif İparhan, Tayyip bile tutamaz seni!". Böyle kelebek mi anlatılır? Evet anlatılır. :)))

Pazar, Temmuz 13, 2008

Biriktirilebilir Dostluklardan değildi.

Bâzen, tanıştığın biri ya da birilerini seversin, dost olabileceğini düşünürsün.
Bir iki ufak tefek hatâ olsa da, bir şans verirsin kendince.
Zaman geçer.
Bakarsın ki, böyle düşünen sâdece senmişsin.
Karşındaki sana kılmış.
Senin gibi düşünmemiş hiç bi zaman.
* * *
Geçenlerde, G. geldi, akşam yemeğine.
Konuşurken, bir arkadaşlardan açıldı mevzû.
G. hiç bir detaya girmeden, "Ben" dedi, "Onlarla ilgili karârımı verdim. Bitmiştir. Biriktirilecek bir dostluk değil onlarınki.."
Ne bizi konuşturdu, ne de kendi konuştu..
Hakîkaten gerekte yoktu konuşmaya.
* * *
Gerek yok uzatmaya..

Yiğit Özgür

Cuma, Temmuz 11, 2008

Belgesel gibi

Her şey aynen şöyle gelişti. Evimiz bittikten sonra oturma raporu için vergi dairesine harç yatırmaya gitmiştim. Oradaki memur oturma raporu aldıktan sonra bir yıl içersinde tapuda cins değişikliği yapmam gerektiğini yoksa ödediğim harç kadar ceza ödemek durumunda kalabileceğimi bana anlattı. Neyse, biz eve yerleşince ilk günlerin heyecanı ile bu işleri unuttuk ama baktık ki zaman çok çabuk geçiyor, geçen Perşembe bu işi yapmaya karar verdik. Kendimi her türlü bürokratik engel, kişisel kaprise hazırladım ve söz verdim asla kızmak, sinirlenmek yok. Sabah 8:45 Çeşme Tapu dairesine gittim. Ne iş için geldiğimi söyleyince yan taraftan havale işlemi yapmam söylendi. Yan taraf 45cm. kadar bir yan taraf ama gelin görünki memur henüz gelmemiş. Abi 9:20 de söylene söylene geldi belli ki bir şeye kızmış. Kendine gelmesini bekledim havalemi yaptırdım. Diğer servise geçip evraklarımı verdim bu arada memur çok şaşırdı çünkü hiç eksik evrağım yokmuş. Bana bir yazı hazırlayacağını benimde bu yazı ile Vergi Dairesine gidip borcu yoktur cevabı almam gerektiğini söyledi. Yazıyı ne zaman alırım deyince BEKLE dedi. Ne kadar bekleyeceğimi bilmeden beklemeye başladım. Önce şahsi telefonlarını bitirdi, klimayla oynadı, pencereyi açtı kapattı ve diğer memurlarla Fenerbahçenin yeni antrenörünü yaşının problem çıkartıp çıkartmayacağı konusun irdeledi sonra toplam 4 satırdan oluşan yazıyı elime tutuşturdu. Vergi dairesine gittiğimde memur 1 yıl önce ödediğim makbuzun yanımda olup olmadığını sordu evet dedim burada, çok iyi olmasaydı işin zordu dedi. Bilgisayardan print edilmiş bir makbuzun olmaması durumda neden işim zor, kayıtlardan bulunmaz mıydı diye sordum. Alaycı bir tavırla güldü siz bu işler bu kadar kolay mı zannediyorsunuz dedi. Çayından bir yudum aldı, krakerini ısırdı kafasını sallaya sallaya şimdi yukarı çık bunun havalesini yaptır dedi. Çıktık yukarı yaptırdık havaleyi indik aşağı verdim evrağı, kağıdın üzerine imza paraf arası bir yaptı, tekrar yukarı yolladı beni bu kez kayıt için. Memurun yanına geldiğimde çayını bitirmiş ekranda bir şey yapıyordu. Ekranı görmedim ama mouse tıklama hızına bakılırsa oyun oynadığı muhakkaktı. Dosyayı elimden aldı BEKLE dedi, 20 dk. sonra bana Tapunun istediği yazıyı verdi, Müdüre imzalat tekrar bana getir dedi ama gösterdiği oda boştu, içeride kimse yok deyince arkadaşları burada Çeşme Kalesine gittiler gelir şimdi dedi. Yok mu başka çaresi diye sordum yardımcısını bulursan şansını dene bazen imzalıyor bazen imzalamıyor dedi. Fırladım çıkarken yakaladım anlattım derdimi ver imzalayayım dedi, ama önce git mühür bassınlar sonra gel bekliyorum burada çabuk ol acelem var dedi. Neyse imza işini bitirdim. Tekrar yukarı havale servisine gittiğimde orada bir memur bana kayıtta yaptır istersen çünkü bir daha yollarlar buraya deyip bir kez yukarı çıkmaktan kurtardı gerçi aşağıdaki abi kızdı o demeden kayıt yaptırdım diye ama fazla uzatmadı. Elimde Vergi Dairesinden borcu yoktur yazısı ile tapuya döndüm, aynı memuru bulmak vakit aldı çünkü kadastroya yollamış onu Tapu Müdürü, bekledim. Memur gelince bana 110 ytl lik bir tahakkuk fişi verdi bunu Vakıflar Bankasına yatır gel dedi. Koştuk bankaya neyse boştu 5-10 dakikada bitti iş, geri geldim verdim ödediğime dair makbuzu. O da bana müdüre imzalatmam için evraklar silsilesi verdi. Ne yalan söyleyeyim bitti iş galiba diye düşünmeye başlamıştım. İmzalar tamamlandı aynı memur bana ne dedi... Tahmin etmeniz mümkün değil, şimdi aynı Vakıflar Bankasına 3,80 YTL daha yatırın bu fişle sonra bana gelin. Olaya bilimsel yaklaşmaya söz vermesem uygun bir cinnet anıydı. Gittik yatırdık geri geldim tamam mı artık deyince şimdi bekleyin arşivden kontrol edeceğiz. Sonra yeni tapunuzu vereceğiz dedi. Tüm bu araştırma 1 saat 15 dakika sürdü. Sonunda Tapuyu almak için Müdürün yanına gittiğimde sordum neden bu kadar uzuyor bu işler diye. Bana ne dedi biliyor musunuz ? Bakın aynı gün işleminiz bitmiş bu ender olan bir şey bunu kimseye söylemeyin sonra herkes işinin aynı gün bitmesini ister.
Çok şey söyleyebilirim bu olayın üzerine ama söylemeyeceğim çünkü tüm bu yaşadıklarım bana Çeşme deki tüm devlet memurlarının Kuantum Fiziğine göre yaşadığını, zaman ve mekan kavramına başka açıdan baktıklarını öğretti.

Perşembe, Temmuz 10, 2008

Çatır/Çutur..

İnsan, tam şöyle sabah kahvesini içip, karnı guruldamaya başladığı sırada, tuvalete girmeyi plânlarken ya da plânlarkene, hattâ kafasında onuncu tilki olarak, ne denli bi gürültü çıkacağının hesâbı içinde banyoya doğru yürürken ya da yürürkene, evde temizlik eyleminde bulunan yardımcı kadının elektrik süpürgesini çalıştırmasını bir büyük şans olarak düşünüp, klozete rahatça yerleşirken ya da yerleşirkene, aynı anda kadının ikinci bir hareketle, süpürmekte olduğu odanın kapısını da kapatma sesini duyduğunda, bu ikinci eylemin, çok uzun yıllardır bu eve gelen bu yardımcının deneyim, gözlem ve duyularının bir sonucu olup olmadığını düşününce,
çok ta rahat mıçamıyo..
Bilginize..

Zaman zaman Nikôl Kidmın ya da Corç Kuluniy'in de kabız veya ishâl olduğunu düşündüğüm aklıma geldi, nedense.

Çarşamba, Temmuz 09, 2008

:))))))))

A 3-year-old boy examined his testicles while taking a bath.
"Mom", he asked, "Are these my brains?"
"Not yet," she replied..

Cenaze Tebessümleri..

Ya, ölmüşün arkasından gülünmez ama,

Çok yıllar önce, Vosvos Onur'un babasının cenâzesinde, annesine "Başınız sağolsun." diyeceğime "Gözünüz Aydın." demiştim. Onur'da dahil, girdiğimiz gülme krizini millete çaktırmamak için çok çabalamıştık. (Bu gençlik âvâreliğindendi sanırım.)

Üç dört yıl önce ise, hem o dönemde hem de şu anda bir ilimizin eylemli Vâlisi olan çocukluk arkadaşımın babasının vefat ettiğini duyduk. Haberi aldığım anda, direk işten cenâzeye gitmek durumunda olduğum için blue-jean ve gömlekle ulaştım câmîye.
Tabi, bütün İzmir devlet erkânı orada..
Kapıda mebzûl miktarda siyah araç..
İzmir Vâlisi, Emniyet Müdürü, Büyükşehir ve Belde Belediye Başkanları, Kaymakamlar vs.
Ve tabi hepsinin korumaları.. Etraf Men in Black durumu.
Ben avluya girer girmez, bizim vâli (arkadaşım olan yâni) boynuma sarıldı ve ağlamaya başladı.
Çok eski dostuz. Normâl. Ama görüntü anormâl.
Vali bey, o korumalar ve bürokratların arasında, kot pantolonlu, uzun saçlı bir adama sarılmış ağlıyor, adam ise Vali Beyi teselli ediyor.
Neyse, ben ayrıldım oradan..
İleride bizim eski kanka grubunu gördüm,
gittim yanlarına muhabbet ediyoruz.
O sırada, Karşıyaka'lıların yakından tanıdığı Kara Mustafa geldi yanımıza. O'da bizim gruptan.
Bar işletir(di) kendisi..:)
Abi, Kara'da bi kıyafet;
Mor gömlek, yakalar göbeğe kadar açık. Altında koyu mor tonlu bi jean, sivri burun garip bir ayakkabı, bir de mavi mor yeşil karışımlı bir kolye..
Bizden biri tısladı; "Ulan i.ne, cenâzeye bu kıyafetle gelinir mi'lan?"
Kara, "valla işten geliyom" gibisinden bişeyler mırıldanırken, Doktor Memet, milletin kendisini toplamak için çeşmenin filân arkasına kaçıp, en az on dakika ortadan kaybolduğu lâfı etti;
"Abi, bu, arkadaşın ciddî cenâze kıyafeti. Normal günlerde Go-Go Girl kıyafetleri giyer."

Cenâzelerle ilgili son komik olay ise Return2 ve/veya Witness ile gerçekleşti.
Yalnız olay yeri bu kez Cami değil, telefondu..
Witness'ın annesini kaybetmesinden ve cenâze töreninde karşılaşmamızdan bir kaç hafta sonra bu kez babası hastalandı. İzmir'e geldi, gitti.
Bir kaç zaman sonra telefonda konuşuyoruz. Ben "Baban nasıl oldu..?" diyeceğime, yanlışlıkla "Annen nasıl?" dedim.
Çok kısa bi sessizlikten sonra yanıtladı Witness;
"Durumunda bi değişiklik yok. Hâlâ Ölü.."

İlk olay âvârelikten de olsa, son olay bunamadan oluyo sanırım..

iddialı gençlik.


Delüğanlünün sol bacak dizine kadar alçıda..
Ve motorun arkasında bir çift koltuk değneği göze çarpıyor.
Ama O hâlâ, önündeki aracın solundan, eni bir metreden daha az olan aralığa girerek, "nasıl geçerim" hesâbında.
Alçılı bacakla, kaldırımdan destek alarak "illâ ki araya girecem, bu aracı geçecem." diye, itekliyo motorunu.
Allah'ım, Akıl fikir ihsân eyle, Yarabbiii.. Amiin.


Salı, Temmuz 08, 2008

iZLE..

Günün Ürünü

Keneler, biyolojik silahtı, değildi türünden komplo teorileri ve tartışmalar devam ededursun ; girişimci vatandaşlar gerekli girişimlerde bulunmuş ve modern kenesökücüyü kullanıma sunmuşlar bile.

Pazartesi, Temmuz 07, 2008

Bilgi ossun.

Kırkpınar pehlivanları, bu sene, pahalı olduğu için zeytinyağı kullanmıyorlarmış.
Çiçek yağına dönmüşler..
Valla bak. Şaka değil bu. Gülün diye yazmadım yâni.

?

Ya, bişey sorucam ama hani ayıp olmasından da çekiniyorum.
Okuduğuma göre TFF başkanı Sayın Hasan Doğan, Türk Hamamından çıktıktan iki dakika sonra ruhunu teslim etmiş.
Şimdi cenâze, defnetmek üzere hazırlanırken, ölü yıkayan kişiye bu durumda çok bir iş düşmüyor sanırsam. Diğ mi?
Ne düşündü acaba?

Cuma, Temmuz 04, 2008

Girdi, çıkmaz... e stori bay yozdil

2 Temmuz 2008
Yılmaz ÖZDİL
yozdil@hurriyet.com.tr

Girdi, çıkmaz...


Haliyle herkes soruyor:

"N’oluyor?"

*

Meşhur fıkradır...

İki kafadar, iddiaya girer.

Biri der ki:

"Şu ampulü ağzıma sokarım."

Öbürü der ki:

"Sokamazsın."

Sığardı, sığmazdı derken...

Sokar.

Ama küçük bir pürüz vardır...

Çıkaramaz!

Öbürü şaşırır, nasıl çıkaramaz?

Başka bir ampul bulur...

Kendi ağzına sokar.

I-ıhh... O da çıkaramaz.

Biri káğıt kalem bulur...

"Hastaneye gidelim" yazar.

Çıkarlar sokağa, atlarlar taksiye.

Taksici bir de ne görsün, iki kişi, ağızlarında ampul... "Hayrola" der... Konuşamazlar. Kağıda yaza yaza anlatırlar dertlerini... Taksici gülmekten kırılır tabii.

"Yahu arkadaşlar" der...

"Çocuk musunuz Allah aşkına, insan böyle bir şeyi dener mi hiç?"

Neyse...

Bırakır ikisini hastaneye.

Yoğun bakıma alınırlar.

Tam acil müdahale başlarken...

Taksici acil servise geri gelir...

Ağzında ampul!

Bulaşıcıdır çünkü...

Görünce gülmekten altına işeyen taksici, "Acaba gerçekten çıkmaz mı?" diye düşünerek, ilk bakkala yanaşmıştır.

*

Kıssadan hisse...

Söyledik size denemeyin diye.

*

Nasıl olsa denemesi bedava, deneriz, olmazsa çıkarırız zannettiniz, çıkmaz.

İnsan Kategorisi Birincisi


Sene 2006 ...

National Geographic Society'nin yerel edisyonlarının işbirliği ile düzenlediği, 17 ülkenin katılımı ile gerçekleştirilen ve toplamda 30 bini aşkın fotoğraf başvurusunun değerlendirildiği "Uluslararası Fotoğraf Yarışması'nda" Türkiye'yi "İnsan" kategorisinde temsil eden Erdal Kınacı birincilik ödülüne layık bulundu.


Sene 2008 ...

Anamur İlçesi Sağlık Grup Başkanı Dr. Erdal Kınacı, bazı dergi ve gazetelerde yayınlanan yardıma muhtaç ve engelli vatandaşların yarı çıplak fotoğrafları ile ilgili suç duyurusu üzerine tutuklandı.



Kendisine ait sitede ve Fotokritikte fotoğraflarını görebileceğiniz, Erdal Kınacı şöyle demiş:

" Bir zamandan beri (olağanaltı hal bölgesi) elbisesini giyen, yaşadığım (yalnız fakat güzel) ülkede, ne yazık ki hak-hukuk-adalet gibi kavramlara olan inancımı yitirdim. "Fotoğraftan dolayı linç olur mu" sorusunun cevabını alıyorum. "

Perşembe, Temmuz 03, 2008

Çarşamba, Temmuz 02, 2008

Mustafa Balbay'ın 30.06.2008 tarihli makalesi

Cumhuriyet 30.06.2008
GÜNDEM

MUSTAFA BALBAY

The Gülen Movement!

Başlık bizim değil...

Fethullah Gülen çevresinde gerçekleştirilen uluslararası toplantıların kalıplaşmış adı; Türkçe söyleyişle Gülen Hareketi... Gülen Türkiye’den çok Amerika’ya mal olmuş bir kişilik sergilediğinden adlandırma da yakışıyor.

Örneğin, 2007 yılı ekim ayında İngiltere Lordlar Ka-marası’nın salonları bu hareketin düzenlediği toplantılara açıldı. Kaç kurum Lordlar Kamarası’nda böylesine olağanüstü ilgiyle karşılanır; okurun yorumuna bırakalım.

Gülen’le ilgili gelişmeler hızlı seyrediyor. Yargıtay’ın kararı genel anlamda bilinenin ilanıydı. Gülen’in silahlı terör örgütü çerçevesinde yargılanmasının temeli yoktu. Olayın asıl boyutu ABD’de seyrediyor...

Gülen, Türkiye’ye geliş koşullarının kolaylaştığı şu günlerde, ABD’de kalış koşullarını güçlendirmeye çalışıyor. Yeşil Kart almak için yaptığı başvuru reddedildi. Savcının Gülen’le ilgili dile getirdiği kuşkular ilginç; insanın Amerikan savcısı iyi bir Cumhuriyet okuru mu, diyesi geliyor!

***

Gülen, ABD’de kalış zeminini güçlendirmek için “iş, bilim, sanat, eğitim ve spor alanında olağanüstü yetenekli” kişilere verilen oturma ve çalışma izni almak istedi. Mahkeme şu yanıtı verdi:

“Bu alanlardan biri hakkında olağanüstü yeteneğini belgeleyememiştir!”

Gülen’in çevresindekiler hemen şöyle bir tümce ürettiler:

“Kendileri, dini hoşgörüyü eğitim kurumlarına sokma metotları geliştirmiştir..”

Mahkeme sordu:

“Nedir bu metotlar?”

Buna verilen yanıt da tatmin edici olmadı... Bütün bunların üstüne savcı demez mi:

“Gülen’in olağanüstü büyük maddi gücü var. Bu güce erişmede CIA ile ilişkilerinin rolü olabilir!”

Gülen hareketinin CIA ile bağlantısı var mı yok mu sorusu, şöyle bir soru kadar abes:

Mayoyla denize giren kişi ıslanır mı?

Bu soruya Gülen mantığıyla yanıt vermek için önce şu sorunun yanıtlanması gerekir:

Deniz ıslak mıdır?

Gülen’in 1990’lı yılların başından itibaren hızla büyümesinin temel etkeni şöyle özetlenebilir:

ABD, yıkılan Sovyetler Birliği’nin ardından Orta Asya’yı kendi nüfuzu altına almak için Gülen’i taşeron olarak kullandı. Her şey bu temelin üstüne oturtuldu.

***

Geçen hafta ABD’den gelen haberler ilk bakışta kafa karıştırıcı nitelikteydi...

1997’den beri ABD’de yaşayan Gülen’le igili Amerikan makamlarının kafasında neden ani soru işaretleri oluşmuş gibi bir hava veriliyor?

Beş şık sıralayalım:

A- ABD, Gülen’i Orta Asya’da yeterince kullandı. Zamanla gerçek kimliği açığa çıktı. Rusya, Özbekistan Gülen okullarını kapattı. ABD, Gülen’in son kullanma tarihinin dolduğunu düşünüyor.

B- ABD, Gülen’in yeni dönemde Afrika’da kullanılmasını planlıyor. Bu süreçte tüm iplerin kendi elinde olmasını sağlamak için oturma iznini sallantıda bırakıyor. Kendisine bağlı Gülen’i daha da bağımlı kulluğa çekiyor.

C- Türkiye’nin iç dengelerini dikkate alıyor. Önümüzdeki dönemin nasıl sonuçlanacağını kestiremediği için Gülen’e karşı daha ortada bir duruş sergiliyor.

D- AKP’nin kapatılması davası sonrasında Gülen hareketi nasıl bir tavır sergileyecek? Bu konuda netleşmiş bir anlaşma olmadığı için ABD, Gülen’e “çizgimizden çıkarsan çizeriz” mesajı veriyor.

E- Hepsi.

Gülen, ABD’den gelir-gelmez ayrı konu. Biz Türkiye’dekilere seslenelim:

Kendinize gelin!

ankcum@cumhuriyet.com.tr

2010 KPSS Eğitim Bilimleri soruları :)


Salı, Temmuz 01, 2008

Zeki, Çevik ve Ahlaklı..



Üç tâne oğlan çocuğu.. İkea'nın otoparkında.
Büyücek olanının elinde bir kaç adet 2 litrelik içecek şişesi. Boş..
Diğer ikisinin ellerinde içeride bir yeteleye verilen meşrubat bardakları..
Girip girip, bardaklarını doldurup doldurup, çıkıp çıkıp, dışarıdaki şişeleri duvar kenarında doldurup doldurup yine içeri giriyorlar..
Şişeler dolunca, bisikletleri ile bir beş dakîka kadar kaybolup, boş şişelerle yine aynı operasyona başlıyorlar.
Stok mâliyeti,
Vergi Kaçırma,
İş Emirleri,
Mâliyet Muhasebeleri ve şirketleşme konusunda süper bir nesil geliyor.
Aslan Melmeketim.

Rakip Manav'a İspat

Arka sokaktaki şişman Manav..
Atom Marulun kilo hesâbı ile satılması imkânsız diyen Eşman Çucuk...
Ahanda bak..
Bide bi'dakım'avalarda "Olmas ööle şee." diyodun.
Satılıyomumuş Atom Kiloyla, hı? Dango..