Cuma, Ekim 04, 2013

Eylülün yirmiyedisi




B
ir arkadaşım Facebook'ta Ertuğrul Özkök'ün bir yazısının linkini paylaşıyor.
Alttaki yorumların bir çoğu ve özellikle "o kadar yalakalıktan sonra doğru da yazsa boş." yorumu anlatmaya çalıştığım şey...
Yılmaz Özdil bir gün yazı yazmıyor, karısının hastalığı yüzünden,
adamın ne i.neliği kalıyor, ne yazarlığı, ne satılmışlığı...

Bu anlayış yüzünden bizden bir b.k olmuyor...

O liboştu, bu dönekti, şu yalakaydı derken sözde aynı uğurda savaştığını zanneden milyonlarca yalnız insan...

Kimse kimseyi ne yapsa beğenmiyor.

Karşı olduğu partinin gençlik kolunun cep telefonunu vererek "7/24 hizmetinizdeyiz. Kömür mü lazım, makarna mı?" pankartını facebookta paylaşıp küfür edeceğimize, kendi kollarımızı oluşturarak, "7/24 hizmetinizdeyiz." pankartımızın altına cep telefonumuzu yazmak zor çünkü bize...

Tinerci çocukları sokaklardan toplayıp, eğiterek kendi militanları haline getiriyorlar diye karşı partiye kızıyoruz.
Yapsana aynısını, konuşacağına...

Çok tuhafız arkadaş, çok...

İki saniyede karar verir, yazar, bunun da en doğrusu olduğunu düşünürüz, kavga bile ederiz... Sadece lâfta ama... Sahada değil.
Birbirimizi klavyelerimizle, hainlikle, gaflet içinde olmakla suçlarız...
Sadece %100 bizim gibi düşünmüyor diye...

Diyorum ki...

Tuncel Kurtiz sonsuzluğa geçmeden iki gün evvel, yanlışlıkla hani, olur da nefret ettiğimiz bir liderin ya da partinin yapmış olduğu ufacık olumlu bir şeyden bahsetseydi...

Bu gün son nefesini verirken ne kadar denyo olduğumuzu düşünür müydü misâl?

İki dakikada insan unutuyorsunuz yeğenler, der miydi?

Hiç yorum yok: