Cuma, Eylül 11, 2009

2012

Süper güç ABD'de, (ne kadar gıcık kapsakta bu kelâm doğrudur) yıllar evvel 24 dizisi ile bizi siyah bir başkan geleceğine inandıranlar, şimdi aynı dizide President'ı bayan yaptılar. Gelecek dönem Hillary'e hazır olmalıyız.

Diğer taraftan felâket filmleri ile yine zihnimizde bir hazırlık oluşturulduğunu düşünüyorum. Aşağıdaki film fragmanını izleyen ya da o filmi izleyen birisi, İstanbul'un sel görüntülerinden daha az etkilenir / etkilenecektir.

Ben 2012 - Marduk olayına inanmıyorum.

Ama buna inananların ve/veya inanmak isteyenlerin olduğuna,
yerin altına uzun, çok uzun tüneller kazıldığına,
bu tünellere çok enteresan şeyler depolandığına,
Marduk gerçekleşirse âmennâ... Ama olmazsa kendi Marduk'larını kendilerinin yaratacaklarına, bunu yapmaları için kendilerine göre çok yeterli ve geçerli sebepleri olduğuna,
ve biz, sıradan insanlar, eğer kendimizi korumak için bir yol bulamazsak bu filmlerden kanıksadığımız sahnelerdeki gibi üzerimize gelen dev dalga ya da ateş toplarını birbirimize sarılarak beklemekten başka bir çaremiz kalmayacağına inanır oldum.

Bu durumda ne gelecek dönem, ne de Hillary olur.

Ben kafayı mı kırıyorum acep?

5 yorum:

İçimden Geldiği Gibi dedi ki...

Abi "Marduk" ne ola ki?
Hiç duymamıştım...

ABİ dedi ki...

@ İçimden geldiği gibi,
En basiti ile insanoğlunun bildiği en eski takvim olan Maya takviminde 2012 yılının son günlerinde dünyaya çarpacak olan gökcisminin ismi. mi desem ne desem... ben çok anlamam bu işlerden... Burak Eldem diye bir yazar var. hababam yazıyo bu konuyu... altta ondan bir alıntı var... tatmin etmezse yaz gugıl'a Marduk diye... bak neler var neler... sevgiyle...

ABİ dedi ki...

Marduk: Mezopotamya kozmolojisinden, kutsal metinlere

On sekizinci yüzyıl sonlarından başlayarak arkeoloji alanında yaşanan yüksek ivmeli gelişme ve buna bağlı olarak ortaya çıkan sınıflanmış bulgular, yüzlerce yıl boyunca sisler ardında kalmış eski uygarlıkların düşünce gelenekleri, bilimsel birikimleri ve yöntemlerine daha farklı bakmamızı sağladı. Özellikle, dilbilimcilerin de yoğun çabalarıyla katkıda bulundukları bu süreç içinde Eski Mısır hiyeroglifleri ve Mezopotamya çiviyazısının bütünüyle deşifre edilmesinin ardından, o güne dek taş anıtların üzerinde birer gizem yumağı gibi duran metinler ve yazıtlar, suskunluklarından sıyrılıp, binlerce yıl ötesinden bize seslenmeye başladılar. On dokuzuncu yüzyıl sonlarında, çiviyazısı tabletler, papirüsler ve parşömenlerin üzerindeki metinler hızla modern dillere kazandırılmaya başlayınca, İlkçağ toplumlarının tarihi neredeyse yeniden yazılmaya başladı. Daha da önemlisi, yazılarla günümüze taşınan o eski birikim tüm unsurlarıyla birlikte kavranır hale geldiğinde, tapınaklar ve anıtlarda somutlaşan mimari değerlerin ardında, daha önce yalnızca kırıntılarına ulaşılabilen büyük bir matematik ve astronomi geleneğinin varlığıyla karşı karşıya geldik.

Aşağı yukarı yüz yılı aşkın bir süredir, başta Mezopotamya ve Mısır olmak üzere, İlkçağ toplumlarının evren kavrayışları, kozmolojileri ve kozmogonilerine ilişkin derlenmiş bilgiler üzerinden giderek, günümüzden binlerce yıl önce, bugünkü teknolojik olanakların çok büyük bölümünden yoksun olmalarına karşın büyük bir ciddiyet ve hassasiyetle çalışan kadim astronom ve gözlemcilerin kayıtlarını inceliyor bilim adamları. Eldeki veriler çoğalıp, “büyük resim” ortaya çıktıkça da, şaşkınlığın yerini kaçınılmaz bir hayranlık almaya başlıyor.

Bugün elimizdeki veriler, Mezopotamya’da en az Sümer’den itibaren (kabaca İ.Ö. 3000’ler) oldukça gelişmiş ve derin bir astronomi geleneği olduğunu ortaya koymakta. Sümer rahiplerinin gökyüzü kayıtlarında yörüngeleri izlenip hassasiyetle hesaplanan gezegen ve gökcisimlerine ilişkin bilgilerin, ardılı olan Akkad (Babil) uygarlığının astronom rahiplerince daha da derinleştirilip, ayrıntılandırıldığına ve bir bilimsel disiplin olarak astronominin sistematik hale getirildiğine tanık oluyoruz. İşin en çarpıcı yanıysa, dünyadan çıplak gözle izlenebilen beş gezegen (Merkür, Venüs, Mars, Jupiter, Satürn) dışında, güneş sistemimize ait başka gök cisimlerinin varlığından söz eden metinlere de rastlıyoruz kimi kayıt ve belgelerde.

Orijini Sümer dönemine dayanan ve “Yaratılış Destanı” adıyla bilinen ünlü Enuma Elish’te, adeta güneş sistemimizin bir profili çıkarılıyor ve milyarlarca yıl öncesine ait bir “oluşum süreci”, mistik ve ilahi simgeler kullanılarak dillendiriliyor. Gerek bu metnin, gerek Mezopotamya’ya ait binlerce yıl önce kaleme alınmış astronomi raporları ve kayıtlarının belki de en çarpıcı özelliğiyse, güneş sisteminde “düzenin sağlanması” ve gezegenlerin yörüngelerine oturması sürecinin baş kahramanı olarak, bugün bizim varlığını bilmediğimiz ya da henüz izine rastlamadığımız gizemli bir gök cismini göstermesi: Marduk.

devamı var...

ABİ dedi ki...

Yaratılış efsanesi olarak kategorize edilen Enuma Elish’te Marduk, “uzaklardan gelen” ve bir anlamda zor yoluyla göksel düzeni sağlayan, görkemli bir gök tanrısı gibi tanımlanıyor. Bilinen en eski Sümer metinlerinde, bu gök cisminin net bir adı yok ama ona verilmiş bir unvan, neredeyse isim halini almış: “Ortadan Geçen” ya da “Ortayı Ele Geçiren” anlamına gelmek üzere, kadim Sümer dilinde NI.BI.RU adıyla anılıyor. Sümer uygarlığının çözülmesinden sonra Mezopotamya’da onun bütün kültürel mirasını ve hegemonya gücünü devralan Sami kökenli Akkad uygarlığı, bu kadim unvanın yanı sıra, “göksel düzenin sağlayıcısı” olarak gördüğü gizemli gök cismine, kendi panteonundaki en büyük tanrının, Marduk’un adını veriyor. Daha da ilginci, Marduk ya da NI.BI.RU yalnızca kozmogoninin içinde, varoluş döneminden kalma kadim bir göksel düzenleyici olarak anılmakla kalmıyor; Mezopotamya kozmolojisinde, varlığını ve göksel gücünü sürdüren bir “astronomik unsur” olarak da değerlendiriliyor. O kadar ki, bu gök cisminin uzun yörünge periyodunu simgelediği düşünülen bir sayısal değer, aynı zamanda “hükümdar” sözcüğünün karşılığı olarak da Akkad diline yerleşiyor: Şar. Bir başka deyişle, “Şar” sözcüğü hem kral ya da hükümdar anlamına geliyor, hem de Mezopotamya altmışlı matematiğindeki 3600 sayısının karşılığını vererek, “göksel bir periyodun” da altını çiziyor.

Mezopotamya kozmogonisinde, güneş sistemimizdeki gezegenlerin yörüngelerinin oluşmasında, kadim çağlarda gerçekleştiğine inanılan bir “göksel karşılaşma” ya da belki çarpışmanın vurgulandığına tanık oluyoruz. Bu karşılaşma sonrasında, kısa süreli bir kaosun ardından düzen yeniden sağlanıyor ve yörüngeler belirleniyor. Enuma Elish’te, söz konusu karşılaşmada Marduk’un karşısındaki göksel varlık, dişil nitelik taşıyan ve “tanrıça”yı vurguladığı düşünülen Tiamat. Egemenliğini tüm sisteme kabul ettirdikten sonra Marduk, “kutsal” sayılan bir döngüyü izleyerek, uzun aralıklarla o göksel karşılaşmanın gerçekleştiği yerde, bir başka deyişle “savaş alanında” yeniden beliriyor; gücünü ve hükümranlığını hatırlatıyor, ardından da binyıllar sonra geri gelmek üzere, tekrar uzaklaşıyor:

Benzeri temayı, kadim uygarlıkların çoğunun kozmogoni ve mitlerinde (hatta bazen astronomi kayıtlarında) buluyoruz: Mısır’da bu, Osiris ile Seth’in savaşı olarak çıkıyor karşımıza örneğin. Çok daha uzaklarda, Orta Amerika’nın Maya uygarlığının kayıtlarındaysa, “çağların belirleyicisi” bir göksel savaşın tarafları olarak, Quetzalcoatl ve Tezcatlipoca adlı iki göksel unsur gösteriliyor. Yunan ve Hindu mitlerinde, evrensel düzenin oluşması sürecinin belirleyicisi olarak “tanrıların göksel savaşları” motifi, sıkça yinelenen bir kozmik olgu görünümüyle karşımıza çıkıyor. Aşağı yukarı aynı temalara, çoğunlukla “sayısal simgecilik” anlayışı uzantısında bir tür “kodlamadan” geçirilerek düzenlenmiş kutsal metinlerde de rastlıyoruz. Sözgelimi İncil’in son bölümünü oluşturan ve Aziz Yuhanna tarafından kaleme alındığı düşünülen “Vahiy” (Revelation) adlı metinde, bu kez tümüyle olumsuz niteliklerle donatılmış olarak, Deccal (Anti-Christ) kimliğiyle sunulan “göksel ejderha”, Babil mitlerinden ödünç alınan simgesellikler içinde, aslında bir anlamda Marduk’un “şeytanlaştırılmış versiyonunu” betimliyor.

www.burakeldem.com

İçimden Geldiği Gibi dedi ki...

Allah allah,bu nasıl bir kurgudur anlamadım?
teşekkür ederim.