Öykü, La Santa Roja'nın Emmi adlı yazısı ve yorumlarından aklıma düşen bir olayı anlatmaktadır.
On yıl kadar önce, İzmir-Köln/Bonn uçuşu...
Sabah saatleri. Köln inişi yerel saatle 09,30 filan sanırım...
Yaza giriyoruz. Chakotay, Tez ve diğer arkadaşlarıma götürdüğüm şeyler var valizimde.
Mesela çok sevdikleri tuzlu kuru pasta... Hani ufak susamlı tekerlek ya da üzeri peynir parçalı dört köşe tuzlu kurabiyeler gibi. Sanırım 4-5 paket var çantanın içinde.
Sonra büyücek bir paket beyaz peynir.
3-4 şişe büyük rakı...
3-4 paket 200-250'şer gramlık karışık çerez...
Ve son anda Chakotay'ın istediği Can Erik. Bildiğimiz yeşil erik yani. Tam da turfanda o sırada.
İçeri alkollü içki sokmak limitli olduğundan, büyük çantamın derinlerine, jean pantolonların paçalarından içeri sokmuştum rakıları. Sokmadan önce de hem kırılmasın hem de aranırsa çok rahat bulunmasın diye şişeleri çorapların içine sokmuştum.
Yani çoraplara sokulmuş şişeler, jeanlerin paçalarından içeri tıkılmış, üstlerine de kazak, mazak atılmıştı.
Herşey yolunda gidiyordu ancak hesaba katmadığım bir şey vardı sanıyorum.
Diğer yolcular arasında farklı olan görüntüm.
Blue-jean, üzerinde belleri dışarıda beyaz bir gömlek, üzerinde koyu sarı keten bir ceket, gözde siyah gözlükler, saçlar bol jöleli ve arkaya sıkı sıkıya taranmış ve at kuyruğu yapılmış bir vatandaş. (tam akdenizli kaçakçı tipi.:) )
Sırıtıyordu gerçekten eşarplı teyzelerin ve pos bıyıklı amcaların arasında.
Bu sırıtmayı Alman Gümrük Polisi'de farketmiş olacak ki, her zaman geçtiğim kapıdan çıkmaya çalışırken "Deklare edilecek bi'şeyiniz var mı?" diye sordu. "Yok." derken adamın gözlerini gördüğümde işin uzayacağını anlamış ve pişman olmuştum bile. Ama geri dönüş yoktu artık.
"Valizinizi şuraya koyun ve açın lütfen." dedi kibarca.
Daha açtığım anda film başladı zaten.
Adam en üstteki can eriklerin kesekağıdını eline alır almaz, 3-4 tane erik yerlere yuvarlandı.
Hoş oluyo ha, tertemiz bir havaalanında yeşil yeşil topların sağa sola saçılması...
Ben de kızarmaya başladım zaten o sırada... Yeşil - Kırmızı, Erik Hırsızı... Ha ha haaa...
Bir de İzmir Karşıyaka renkleridir ayrıca... Yeşiiiil- Kırmızııı, En büyüüük, Kaf Kaaaf..
Kaf Kaf Kaf, Sin Sin Sin, Allah Kahretsin... Zıçtın olm sen Köln'de. Var mı ööle artiz gibi turalamak?
Neyse efenim, amca elini hemen alt sırada güzelce paketlenmiş tuzlu kurabiyelere atarak dışarı çıkardı hepsini ve sordu. "Was ist das?"
O sırada içinden "Das ist eine kleine sefertas" gibi bir abuk espri yapsan da, valizin muhteviyatı itibarı ile pek kleine (küçük) bir sefertas olmaması garip bir ironi oluşturmuş durumda.
Allahtan tuzlu kurabiyenin almancasını biliyorum.
"Salz-gebaeck" dedim.
İnanmadı Polis, kutuların ambalajlarını açıp içine baktı. Biz de olsa tadına da bakar ama o kadar değil bunlar.
Sonra peynir çıktı meydana. Derken çerezler. Bir kaç tane fındık, fıstıkta döküldü mü yerlere?
Tam rezillik yani.
Veeee...
Vee...
Polis elini soktu omzuna kadar valizimin içine, karıştırıyor... Bunu yaparken de gözlerini benden ayırmıyor...
Tuuk diye bir ses.
Bu ses, masanın üzerine konan şişe şeklindeki bir çorap teki.
Normalde çorabı masaya 10 metre öteden atsan hiç ses duyulmaz ama benim çoraplar sertleşmiş. :)
İki, üç ve derken dört adet şişe şekilli çorap. Masada inanılmaz bir manzara.
Erik, Peynir, Çerez, Tuzlu kuru pasta ve Rakı.
Karşımda bir Türk Gümrükçü olsa teklif edeceğim şeye canı dayanmaz biliyom ama elin Alman'ı ne anlar Çilingir sofrası dersem. Zaten almancasını da bilmiyorum.
"Lütfen içerideki kabine geçin ve soyunun" dediler abi.
Biz de tersi olur. Bunlar önce sevecekler sonra içecekler herhalde. Biz Türkiye'de önce içer sonra sevişiriz çünkü.
Soyundum. Bir boxer, bir ben.
Polislere ek olarak bir kadınla bir adam geldi. Ellerinde eldivenler var.
Cüzdanımı çıkardılar pantolonumun arka cebinden. Ellerinde şişeler ve içinde papix türünde bir şeyler var. Bunları şişelerin içindeki sıvıya değdirip, sonra cüzdanımın sağına soluna sürdüler. Bir tanesi elime ve parmaklarıma sürdü bir şeyler. Sonra kayboldular. Beş dakika sonra filan döndüler. "Giyinebilirsiniz." dediler.
Sanırım uyuşturucu vs. taramasıydı yapılan.
Rakılar için ceza kesildi. Rakı bizde örnek 25 lira ve Almanya'da 40 lira ise aradaki farkı tahsil ettiler. Yani o gümrüğü aldılar. Tekrar çantama koydum herşeyi. Ve çıktım.
Akşamına da, Chakotay, Tez ve arkadaşlarımız yaptık soframızı tabi. Bir kaç erik ve fındık-fıstık haricinde herşey tamamdı.
Eğer, elimde ya da cüzdanımda uyuşturucuya dair en ufak bir ize rastlansaydı, daha derin yerlerimde araştırma yapacaklarını ve gümrükten daha yumuşak bir anlayışla :) çıkacağımı hissetmiştim.
Adamlar çok ciddiydi ama ne yapalım, biz de Türk'tük.
Pazartesi, Mart 23, 2009
Cologne-Bonn Gümrüğünde Çilingir Sofrası
zebze çeşidi:
0-ABY,
gırla karışık gerçek,
Gör ki battık yan gitsin alabalık,
kişisel
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
10 yorum:
çorap içindeki şişeler çok güldüm yaaa görüntü muhteşem ama senin çilingir sofrasına ve durumuna değinmiyorum bile :)))
Ortak hikaye ve yeni müzik (nihayet)bu saatte bi tekletti. Öptüm Kömür. Hoscakal..
:))) Budur! İnsan arkadaşı için çiğ tavuk yer. Rakıya çorap giydirme pahasına çilingir sofrasını kurdurmuşsun.
Gerçi rektal tuşe durumu yaşansaydı arkadaşlarını eskisi kadar sever miydin bilemiyorum Abi:)
Sağol paylaştığın için, çok güldüm okurken.
Afedersin Abi, çok güldüm. Kötü bir şey olmasın diye de hem güldüm hem endişelendim. Daha önce hiç hem gülüp hem endişe duymamıştım. Bu yazının üstüne rakı erik iyi giderdi valla.:))
hmmm rakı şişesini çorapla saklamak ilginç ve bir o kadarda yaratıcı :)))
hay allah abi ya allah uzun ömürler versin çok güldüm :))
Gorsel malzeme de metne ayri bir derinlik katmis Agbi:))
Cok alemsiniz coook:))
Sizdeki gümrük anıları fenaymış!! Yalnız "ellerinde eldivenler" kısmını okuyunca Eyvah demedim diyemeyeceğim :)
Ofisteki Safe@Office uygulaması yüzünden sayfanız açılmıyor, ancak okuyabildim :( Nedir problem anlamadım ki...
"Ah bir de corap tekindeki, raki sisesindeki balik olsam..."
abi o kadar cok guldum ki puha puha puha diye...
Neyse resimdeki fikir benim cok isime yarayacak; cunku aralik ayinda tatilden dondugumuzde 3 adet yesil efe bumladi benim bavulda ve butun havalani anason koktu bizim yuzumuzden :-)
Damlayan bavulla gumrukten gecisimiz ve vinlayarak alandan uzaklasmamiz da ayri hikaye :-D
*La Santa Roja, Blogtaki bazı zımbırtıları kaldırdım. Sorun halen devam ediyor mu? Bunu deneme yanılma yolu ile bulmakta bana yardımcı olursan sevinirim.
*Chakotay, evet müzikler eskisi kadar sık değişmiyor. Ama daha sıklaştırmaya dikkat edeceğim.
ve tüm dostlar. Sevgiler hepinize.
O halde bile içimden umarım şişeler kırılmasın diye dua ettim sanırım.Üzgünüm eldivenlere rağmen ben rakılara takıldım Abi :))
Yorum Gönder