Perşembe, Haziran 24, 2010

Show must go on

Fıkralarla ilgili ne düşünürsünüz bilmem. Bana sorarsanız çok ciddi darb-ı meseller içeren fıkralar vardır. Cindy Crawford ile Asım' ın fıkrasında olduğu gibi:
Cindy Crawford ve Asım bir gemi kazası neticesinde ıssız adaya düşerler. Ne yapsınlar can sıkıntısından sabah akşam birlikte olurlar. Ancak bir süre sonra Asım durumdan zevk almamaya başlar. Cindy çıldırır. Asım'a ne olduğunu sorar, ne isterse yapabileceğini söyler. Her türlü fantaziyle ve herşeyiyle emrine âmade olduğunu, nerede hata yaptıysa düzeltmeye çalışacağını anlatır. Asım inatla Cindy'ye 'istediğim şeyi yapabilmen mümkün değil' der. Cindy çaresizlik içinde ısrar eder ve herşeyi göze aldığını söyler. Asım en sonunda 'Bir denemeye' karar verir. Önce Cindy'nin saçlarını kısacık keser. Sonra üstünü örtecek biçimde ceketini giydirir. Kestiği saçlardan bıyık yapar. Cindy, ne olduğunu anlamaya çalışırken Asım onu mümkün olduğu kadar erkeğe benzettikten sonra akşam olunca sahile gelmesini söyler. Akşam olur ve Cindy erkek kılığında sahile gelir bakar ki Asım mukellef bir rakı sofrası hazırlamış ve masayı mezelerle doldurmuştur. Asım ve Cindy masaya otururlar ve Asım elini kanka modunda Cind'nin omzuna koyar ve şöyle der:
-Ulan Kazım bir aydır kiminle sevişiyorum söylesem inanmazsın.
........

Asım'a başkaları ile paylaşmadıkça, tek başına Cindy' i götürmek eylemi asla yetmeyecektir.
Fıkrayı duyduğumdan beri anlamlı bulur iken, facebook fenomeni ile (tamamen bireysel-bilimsel yaklaşımım çerçevesinde) birebir örtüşmesi neticesinde, bu fıkra insana bakış-görüş açımı anlatan en pratik ifade biçimim de oldu.
Solak ya da sağak olmanıza göre değişen kadraja uygun açılardan, cep telefonu kamerası ile kaydedilmemiş ve facebookta paylaşılmamış ise:
Ne kadar güzel olursanız olun, güzelliğiniz güzellik,
Ne kadar yüksek bir dağa tırmanırsanız tırmanın, tırmandığınız yükseklik,
Ne kadar uzağa giderseniz gidin, gittiğiniz uzaklık ,
Ne kadar derine dalarsanız dalın, daldığınız derinlik
yeterli ve anlamlı olmayacaktır.
Yakın zamanda Almanya' dan aşık olduğu İstanbul' a izine gelen, aylardır görmediği çocuğu ile geçirebileceği sınırlı saatlerini fotoroman tekniği ile resimleyen, istanbul fonunda çektiği fotoğrafları günü gününe facebookta yayınlayan, fotoğraflarda dolgun dudaklı ve iyi görüntü vereceğim derken, biricik çocuğunun yüzündeki o çaresiz ifadeyi görmekten aciz kalan bir "insan"ı gözlediğimden beri cindy ile asımın hikayesi acı da verir oldu ya, karıştırmayalım.
Şimdi, sevgili Gulteinen Enkeline' in bloğunda yerinde olarak sorduğu soruya, buradan yine bir soruyla eşlik etmek istiyorum:
Sizce de artık sadece ve sadece nasıl görüntü verdiğimiz ile ilgili değil miyiz? Sizce de artık facebookta paylaşmak için yaşamıyor muyuz? Sizce de artık bazı şeyleri sırf sergilemek adına yapmıyor muyuz-(lar mı)?
"Show must go on"...mu?
Peki, nereye ve ne zamana kadar?
Ya bir gün biz şowumuzu sergileyedururken, üzerinde şow yapacağımız sahne de kalmazsa ne olacak ?

6 yorum:

ali zafer sapci dedi ki...

Çok ara vermiştiniz, yazınızı severek okudum. Selamlar.

ÇALIŞAN ANNE OLMAK dedi ki...

Yorum yapmak için kelimelerin yetersiz kaldığı bir yazı... Önümüze başımızı eğip bir daha düşünmemizi sağladığın için yürekten teşekkürler... Bugün tahmin edilen sağanak yağışlı havaya rağmen herşey çok güzel zira tepiksiz ve tekmesiz :)

hep dedi ki...

Her şey bir yana, insanlar toplumsal olaylarla ilgili olarak, feysbukta şu gruba katılarak, şu videoyu, bu yazıyı paylaşarak, ya da şunu bunu beğenerek tepkilerini ortaya koyduklarına inanıyor, üzerlerine düşeni yapmış olmanın rehavetine kapılıyorlar. Oysa gerçekte hiç kimse hiç bir şeye tepki göstermiş olmuyor. Atı alan Üsküdarı geçip gidiyor. Basit bir sanal oyuncak gibi görünse de, bu çakma sosyal iletişim aracı aslında insanları afyonlamaktan başka bir işe yaramıyor.

sevgiler

GULTEINEN ENKELINI dedi ki...

blogumda sordugum soruyu ne kadar ve daha guzel ifade etmissin andy.. kalemine saglik; ozlemistik seni

Aydan Atlayan Kedi dedi ki...

Belki de insanlar onaylanmadan gerçek olduğuna inanamıyorlardır. Mesela kendisine ayna karşısında güzel diyordur ama illa ki "evet güzelsin" diyecek biri olmadan kendine inanmıyordur. Bu yüzden sergiliyordur kendisini. Ya da yaptığı şeyleri.Sorun onaylanmak bence.

andelib dedi ki...

@ alizafersapçı,çok teşekkür ederiz.

@ çalışananneolmak, bir şey yazılmasa dahi anlayabilmek, duyguları paylaşmak en güzel yorumdur.

@ hep, katılıyor ve artırıyorum,feysbuk paranoyak yaklaşımlarla değerlendirilecek olsa; kişilerin siyası fikrinden, arkadaş-akraba çevresine, zaaflarına, zevklerine, kültür düzeyine, ne gün nerede ne yaptığına kadar takip imkanı tanıyan, ilgilenenler için çabasız-çalışmasız istihbarat imkanı tanıyan muhteşem bir veri deposu.

@ Gulteinen Enkelini, feysbukun bunca yan etkisi yanında blogcuların yaratıcılığını heklemesi de pek ala mümkün, orada da kendi çevresine bir tür yayın yapması sözkonusu çünkü.

@ Aydan atlayan kedi, psikologlar daha iyi bilirler işin derinini, ama haklısın, onaylanma çabası ve kendini aynada görme isteği olarak da adlandırılabilir bu durum.

Hepinize teşekkürler ve sevgiler