Perşembe, Ekim 29, 2009

PASAJ

Dönüş uçağımız yarın. Saat üçte... Avare avare dolaşıyorum İstiklâl'de. Akşam önemli bir düğünümüz var. Bayanlar hazırlıklarda. Benim vaktim var. Öylesine geziyorum İstanbul'da... Sinemalardan birinde, çok sevdiğimiz ve uzun zamandır gelmesini beklediğimiz bir filmin oynadığını görünce A.W.'ı arıyorum cep telefonu ile. Bugünkü programa bu filmi dahil etmemiz olanaksız ama yarın, uçak saatinden evvel 11 seansına girsek sorun olmadan havaalanına yetişebiliriz. Tamam mı, tamam.
Bilet almak için gişeye yaklaşıyorum.
Çok kalabalık.
Sıra bana geldiğinde iki kişilik bilet için 39 lira diyor gişedeki adam. Kredi kartımı veriyorum. Çekiyorlar. Kart slipi ile birlikte bir de kasa fişi veriyorlar elime. Fişe bakıyorum, 29 liralık. Benden 39 lira aldınız ama 29 liralık fiş vermişsiniz diyorum. Arkamda bir kaç kişi homurdanıyor. Gişedeki adam kızgın gözlerle bakarak "kartını ver yine." diye tıslıyor, kabaca. Uzatıyorum. Bir şeyler yapıyor ve kartımı vererek "Tamamdır işlemin." diyor, dişlerinin arasından...
"Tamamsa eğer, 39'luk işlemin iptalini ve 29'luk yeni işlemin yapıldığını gösterir yeni slipleri verirmisiniz?" diye soruyorum.
"Sen hep böyle ukalâ mısın?" diye bağırıyor gişedeki adam.
Aynı anda, arkamdaki büyük kalabalık uğuldamaya başlıyor.
Çember sakallı, uzun paltolu, yaşlı bir adam kalabalığın arasından bana bir tokat atıyor.
Çok garip...
Hiç kimse benden yana tavır koymuyor.
Kimisi, orada beklediği için,
kimisi çember sakallı gibi çember sakallı olduğu için,
kimisi "bana ne" dediği için,
ve kimisi kendisine göre durup durduk yerde arıza çıkaran bir adama gıcık kaptığı için...

Üzerime çullanan kalabalığa dur diyen yok...

Kaçmam lazım.

Ve kaçıyorum. Koşuyorum.

Arkamdan atla kovalayan birisi var. Ben kaçtıkça atını şahlandırıp, ön ayaklarını sırtıma bastırmaya çalışıyor. Kalabalık bağırışıyor. Ben koşuyorum, atlı adam yaklaşıyor. Atın her atağında ön ayaklarının sırtıma daha fazla yaklaştığını hissediyorum.
Tam o sırada ufak bir pasaj girişi görüyorum. Son bir güç ile kendimi o girişe atıyorum.
Atın oraya girmesi imkansız.
Düştüğüm yerde nefes nefese etrafıma bakınıyorum, her taraf Türk bayrağı ile donanmış.

Ter içinde uyanıyorum.

* * * *

Bu rüyayı 27 Ekim gecesi gördüm. Gördüğüm gibi paylaştım sizlerle. Hatırladıklarımdan hiçbir şey çıkartmadım. Hiçbir şeyi de abartmadım.

Ama sabah kalkar kalkmaz "Böyle bir rüyayı neden görür ki insan?" diye düşündüm kendi kendime...

* * * *

En büyük bayramımız kutlu olsun.

8 yorum:

Kubilay Kızıldenizli dedi ki...

En büyük Millet bayramımız kutlu olsun!
Rüyanız hayırlara vesile olsun.
Sevgiler

beenmaya dedi ki...

hayırlara gitsin denir ya öyle geçirdim bende içimden...kutlu olsun en büyük bayramımız...

bu arada ist.da olma işi de rüya mı yoksa gerçek mi...

ABİ dedi ki...

@ kubilay ve beenmaya, teşekkürler. ikinize de sevgiler.
@ maya, herşey rüya... tamamı ile...

g. dedi ki...

geldin ve haberimiz olmadı diye söylenmeye başlıyordum tam..
rüyaymış neyseki:))

Vladimir dedi ki...

BU rüya, daha bu ayın başında çok yakın bir mekanda, Sıraselviler'de bir kadının kabus gibi gerçeği olmuştu. Empati, sempati, zor durumdakine yardım hak getire.. malesef tabi :(

GULTEINEN ENKELINI dedi ki...

butun olay "cember"de...

kutlu olsun bayramimiz abim...

Deniz dedi ki...

:) Gulteinen Enkelini ye katılıyorum, olay cemberde :)

Umarım ilerde Cumhuriyet Bayramımızı kutlarken "çevreye verdiğimiz rahatsızlıktan ötürü özür dileriz" gibi tabelalar asmak zorunda kalmayız...

Hepimizin Cumhuriyet Bayramı Kutlu Olsun

Deniz dedi ki...

:) Gulteinen Enkelini ye katılıyorum, olay cemberde :)

Umarım ilerde Cumhuriyet Bayramımızı kutlarken "çevreye verdiğimiz rahatsızlıktan ötürü özür dileriz" gibi tabelalar asmak zorunda kalmayız...

Hepimizin Cumhuriyet Bayramı Kutlu Olsun