Çarşamba, Temmuz 01, 2009

Sokak Kedisi...

Daha öncede dedim ya; Bunlar hep gece yarıları oluyor – yirmi dörtlerde, Susuk bir yalnızlığım oluyor – anasonlu, işte o vakit kendimle buluşmaya gidiyorum. Hiçte hoş bir buluşma olmuyor doğrusu, bulmayı umduğumla bulduğum birbirleriyle hiç örtüşmüyorlar. Aslında Özdemir Asaf beni ikaz etmişti ama ben onu ciddiye almamışım. Demişti ki;

Dün sabaha karşı kendimle konuştum.
Ben hep kendime çıkan bir yokuştum.
Yokuşun başında bir düşman vardı
Onu vurmaya gittim kendimle vuruştum...
Aslında niyetim kendimi bulup hemen geri dönmekti. Ama olmadı. Karşımdaki ondan hoşlanmadığımı anlayınca otur dedi, oturda konuşalım. Sen bugüne kadar” aradığına” değil de “kolay bulacağın yerdeki şeylere” bakmışsın. Sonra da kolay yerde bulduklarına, tamam işte zaten bunları arıyordum deyip, gözlerinin içine baka baka kendini kandırmışsın. Yeni deneyimleri göze almamışsın.


İşte burada isyan ettim, çünkü benim yontum hiç bitmedi, bindiğim tren çöl kenarından geçti, ben yüzeyime kum motifleri işledim, aynı tren deniz kenarından geçti, ben yaptıklarımın hepsini sildim dalgalar daha keyifliymiş dedim. Ama beni rahat bırakmadınız ki, herkes bir şeyler söyledi gün geldi isyankâr olmamı istediniz, başka bir gün itaatkâr. Kimi zaman girişimi ele al dediler, sonra boş ver, uyum uğruna boyun eğ dediler. Bir tarafta içgüdüsel isteklerim, diğer yanda toplumsal varlık olarak benden beklentiler. Beklentileri gerçekleştirmeye çalışan özgür insan, çok komik değil mi?

Ama çok sıkıldım ben böyle yaşamaktan, bana hesap soranı çektim daha da yakınıma, dinle bak dedim, şimdi sana ne yapmak istediğimi söyleyeceğim;

Okulları kırmak, oyunlarda mızıklamak, sonu belli masallara burun kıvırmak istiyorum. Avutmalara rest çekip, baş okşamalara sivri dille cevap vermek, nasihatlere nanik yapıp, kanayan dizime boş vermek istiyorum. Tüm haksızlıklara karşı iki ayaklı bir protesto bayrağı olmak, boyalı lolipopları yere atmak, eleştirel aklın kapı zillerini çalıp çalıp kaçmak geliyor içimden. Bitmedi; Karanlık pencere camlarına taş atmak, yağmurlu yolun sonunda varlığını bildiğin bayram yerine koşmak, hani şu camdan bakan Arap kızının mahcup, mütevazı ama aydınlık hayalini yakalamak istiyorum.

Ama izin vermiyorlar, Beni, annesinin uslu, munis çocuğu; beni içine kapanık, beni mistik, beni edilgen, beni kasabın kedisi olarak tanımlıyorlar, yaldızlı süslü sözlerle aldatıyorlar. Oysa ben bedeninde yüzyılların kavgalarından yadigâr yaralar, değişime uyumlu, zaman denilen farenin peşinde bir canavar, ehlileşmeyen bir akıl, her an köşeden çıkıp gelecek tehlikeye refleks, ben kuşkucu, ben soğuk gecelerin parlayan gözleri, ben bulduğunu paylaşan, paylaştığını bulmak için savaşan, ben ışığa ve güneşe sonsuz bir inanç, ben tüylerinde yaşam, gerçek ve cesaret kokan sokak kedisi olmak istiyorum.

5 yorum:

Deniz dedi ki...

Kasabın kedileri olmadan, sokak kedilerinin özgürlükleri bizi çağırır mıydı?

Aklıma Halil Cibran ustanın şu satırları geliyor...

...'Hazziniz, istirabinizin maskesiz halidir.
Ve kahkahanizin yükseldigi ayni kuyu,
sik sik gözyaslarinizla dolar.
Baska türlü olabilmesi mümkün müdür?
Istirabin içinize kazidigi alan ne kadar
derin olursa, o denli çok hazzi içerebilir.

Ve sarabinizi tasiyanla, çömlekçinin firininda
yanan ayni kadeh degil midir?...

Adsız dedi ki...

İçinizdeki çocuğu yaşatın abi...
Bu duyguları hep o çocuk istiyor büyümeyen hani normlara aykırı olan çocuk.Hem şımarık hem cesur hem akıllı hem sevecen illede maceraperest romantik......

Özgürlük uçurtma olsa kuyruğu mutluka tellere takılır...!!!

Nilly


kuyruğuna

ABİ dedi ki...

"olmak istiyorum..." deyip bırakmışsın usta...

Oldun mu, olabildin mi?

yoksa bu hayat böyle mi geçecek?

jubelum dedi ki...

oldun diyenler, bak ben onlarin yalancisiyimi

GULTEINEN ENKELINI dedi ki...

e olmussun iste donup bakma geriye...