Perşembe, Haziran 25, 2009

Abartmıyorum, inanmayan izlesin.

Sizlere geçen gün sinema dili başlığı ile Burning Plain adlı filmde bir yönetmenin 3-5 dakikada neleri anlattığını ya da anlatabildiğini yazmıştım.
Üstelik bu bir aksiyon filmi filan da değildi. Çünkü aksiyon filmlerinde adam üç dakikanın içine dünyanın yok oluşunu da sığdırabiliyor.

Yeni nesil Türk yönetmenlerinden bunu istemek haksızlık, kabûl.
Yani olanaksızlıklar yüzünden özel efekt olaylarında elbette Hollywood ile yarışabilirler demiyorum. Lâkin filmin ilk dakikalarında seyirciyi içine alacak bir şey yapın be arkadaşım.
Beni filmin içine çekin, baymayın, kasmayın.
İlk onbeş, yirmi dakikada öyle bir şeyler anlatmalısınız ki, filmin ortaları durgunlaşmış olsa bile, sonunu merak etmeliyiz.

Geçenlerde Nuri Bilge Ceylan filmlerinin hepsini edindim.
Kasaba ile başladım. Abi, Allah canımı alsın, ilk yirmi dakikada, bir köy, o köyde bir ilkokul, ilkokulda sürekli camdan dışarı bakan bir öğretmen, bir Türkiye gerçeği; okula zar zor gidebilen ya da evinden bozuk yemekle gelen köy çocukları ve sobanın üzerine ayakları ıslanmış bir çocuk tarafından kuruması için asılan çoraptan düşen damlaların sesi vardı. Ha bir de kedi. Camdan miyavlıyordu.

15 dakika... Tısssss... Miyaaavv... (Sobaya düşen su sesi, miyavlama...)

20 dakika... Tısssss... Miyavvvv, tıssss, miyaaavv..

Kocaman yirmi dakikada anlatılabilen sadece bu. Film zaten siyah beyaz.
Kapattım.

Mayıs Sıkıntısı'na baktım. İlk on dakika yine bir ev... Karanlık. Uyumaya çalışan insanlar. Haziran sıkıntısı harbiden.

İklimler'de ne olmuş?
İlk iki dakika, bir kız, harabelerde sütunların arasından bir adamı kesiyor.
Bir kuş geçiyo tepelerinden fıtıfıtıfıtı diye... Önce kız, sonra adam (iki dakika ara ile) bu sese bakıyorlar. Derken tam ikinci dakika bittiği sırada biz adamla kızın birbirini tanıdıklarını anlıyoruz. Adam kıza sarılarak sıkıldın mı diye soruyor. Kız da "YooOo." diye yanıtlıyor.
Ve buradan itibâren taaa altıncı dakikaya kadar başka hiç bir şey olmuyor. Dört dakika sadece tepede oturan kızı izliyoruz arada köpek havlamaları ve sinek vızıltıları ile birlikte.
Toplam kocaman, koskocaman 6 (yazı ile altı) dakika.
Hani Nuri bey bana sorsa sıkıldın mı diye, yooOOoo diyemeyeceğim. "Eveeeet." diye bağırarak üstümü başımı yırtmak geliyor içimden.

Hadi Uzak'a da bir göz atalım.
Yine geniş plan, karlı bir köy görüntüsü... Yine tek sekans, yine iki dakika kırkbeş saniye yürüyen bir adam.
O kadar "Uzak" yani, köy ile yolun arası. Gerçek zamanlı çekiyor adam.

Bir tek Üç Maymun'u seyredebiliyorum sonuna kadar. Diğerlerine göre daha iyi. Merak ettiriyor.

Adam kimine göre dehâ, kimine göre Tarkovsky'dir, bilmem. Ben sı-kı-lı-yo-rum.

* * * *

Semih Kaplanoğlu'nun Yumurta filmine bakayım dedim az evvel. Nejat İşler'i sevmiştim Barda filminde. (Bak o güzel bir filmdi.)

Yine bir uzun yürüyüş sahnesi ile açılan bir film...
Yaşlı bir teyze birinci saniyeden başlayarak tek sekansta neredeyse üç dakika boyunca yürüdü.
Kırdım yumurtayı, omlet yaptım...

Türk yönetmenlerinden Jack Bauer'lı filmler yapmalarını istirhâm ediyorum.
Hem Kiefer biraz dinlenir, hem siz azcık hareketlenirsiniz. Biz de ortayı buluruz.

Tısssss... Miyaavv... Bu ne yaaa?

15 yorum:

cinar dedi ki...

Yumurtayı seyretmeye çalıştım ve çok sıkıldım. Sonuna kadar seyrettim gerçi ama film bitince "eeee?" durumundan çıkamadım. Uzak'ta sonuna kadar dayanamadım :( Üç Maymun'u henüz seyretmedim ama onunla ilgili bilgiler, yorumlar hep olumlu. Seyredeceğim o yüzden. Bir de Türk sinemasını özellikle seyretmeye çalışıyorum. Hani sinemaya gidemesem bile gidip DVD'sini falan alıp sinemaya katkı yapmaya da çalışıyoruz ama bazen hakkaten çok sıkıcı oluyorlar ya.
Ben de Lost, Fringe kıvamında şeyler istirham ediciim o zaman :) Hmm başrollerde de Mehmet Günsur falan oynasın :))

jubelum dedi ki...

Aynen katılıyorum, çoğumuz bu anlattıklarını (yönetmenlerin) zaten normal hayatımızda yaşıyoruz, olup bitene şahit oluyoruz. Sinema deyince nedense aklıma hayal geliyor, öyle olsun istiyorum. Zaten yaşadığımı tekrar bana izlettirdiklerinde sıkılıyorum. Alsın götürsün beni istiyorum. Çok şey mi istiyorum?

Vladimir dedi ki...

NBC'nın beni sıkacağını tahmin ediyordum, uzak, iklimler ve 3 maymun evde uzuuunnn zamandır yatıyor. hele bu yazıdan sonra evden de atarım ben artık onları. Film izleyiciyi içine alabilmeli, merak ettirmeli ya da düşündürebilmeli. Bunları yapamayan filmler ibana hitabetmiyor.

Brian de Palma..... FEMME FATALE.. herkese tavsiye ederim. ilk başta bayabilir ama izlediğim en iyi filmlerden birisidir. Filmdeki her nesne filmin ikinci yarısında tekrar karşımıza çıkıyor. Olay da merak edilir halde.. hem tuhaf hem de izlettiren. Onu izlediyseniz hakkında konuşmak isterim :)))

egemavisi dedi ki...

Gariptir, NBC'nın Üç Maymun'unu izlerken çok sıkıldım. Uzak için hiç de öyle gelmemişti. Yeniden izlemek gerek.
Anlattığın diğer filmde de "ee şimdi bu olacak" deyip de olanları görünce pek albenisi kalmamıştı filmin.
Yine de iyi filmler diyorum ve burada bitiriyorum yorumu. .)

ABİ dedi ki...

@ egemavisi,
filmlerin hiçbirini anlatmadım ben. sadece ilk 15-20 dakikalarının anlatım tarzından bahsetmeye çalıştım.
söylemeye çalıştığım şey filmlerin kötü olduğu değil. yani "bunlar iyi film değil". demiyorum ben.
sadece çok kastırıyor. Konuşma olmayan, sadece yürüyüşlerle ya da uzun uzuuun bakışlarla dakikaların tüketildiği tarz filmler.
kimi insan böyle filmleri seyretmeyi ya da bir başka deyişle dakikalarını böyle tüketmeyi seviyor.

ben o kadar uzun uzun bakan adamdan da kadından da şişiyom abi.. ne dicekse bir an önce desin..:)))

ABİ dedi ki...

@ Vladimir, femme fatale sıraya girdi. izlenecektir.:)
@ Çınar, Lost için şööle bööle diyorlar. Kabul etmeliyiz ki hakikaten anlaşılmaz olduğu yerler çok... ama diğer yandan olağanüstü düşünülerek yazılmış senaryo ve kurgunun mükemmelliği de kabul görmeli.
@ Jubelum, YooOo, çok şey istemiyoruz abi. Azcık hareket işte bütün aradığımız.

Tabiat Ana dedi ki...

:))
sanat sanat içinmi yoksa sanat halk için mi????? bende bazen ödüllü filmleri bir alıp izleyeyim diyorum bazısı hakkaten acayip sıkıcı oluyor be abicim, sonuna kadar aynı fikirdeyim seninle ne o öyle yoga gibi 15 dakika nefes al nefes ver içi şişiyor insanın
saygılar

jubelum dedi ki...

Aynen abi aradığımız hareket ama ben bu dönemde "Breakfast at Tiffany's" şeklindeyim, şöyle büyük ekranda, kırmızı şarap eşliğinde arzumuz bu yöndedir:-))

7.oda dedi ki...

oh bee demek ki normalmişim :
http://tekcumlegunlugu.blogspot.com/2009/01/07012009.html

:))

ama yumurtayı beğenmiştim ben yaaa :)

Deniz dedi ki...

Tüm arkadaşlara katılıyorum... Jubynin dedği "alıp götürmeli" bölümüne de... İster öyle olsun ister olmasın, bence samimi olmalıdır sinema. Diğer tüm sanatlar gibi. Mesela çok hareket olmasa da, bütçeleri yok denecek kadar olsa da çok başarılı gündelik yaşam hikayeleri çokarabiliyor bizim sinemamız... Ama Abinin dediği gibi sürüklüyor insanı peşinden...

Örnek 1: Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak

Örnek 2: Dondurmam Gaymak

vb...

Yani işin sanat kısmı tamam da fazla abartılınca da suyu çıkıyor :)))

Sinema sanatında sürükleyiciliğe, hayallere ve samimiyete evet kampanyası...

egemavisi dedi ki...

Hakikaten Abi, şimdi bir kez daha yazdıklarını/yazdıklarımı okuyunca neden öyle bir anlam çıkardığımı anlayamadım. Kafam karışık bu günlerde, ondan herhalde. Sana bu sürükleme/tutup çekmeli başlangıçlar konusunda katılıyorum.

GULTEINEN ENKELINI dedi ki...

Ben malum sinemadan takip edemiyorum filmleri, ulkemi ziyaretlerimde son sezonlarin filmlerini yakalayip getirip izlemeye calisiyorum.

Teknik bir sinema elestirmeni birikiminde degilim, entellektuel de degilim ama; iste ben de bir cay kasigi tuz atayim dedim.

Yaa su 3 maymunu seyrettim seyretmesine de; o gece sabaha kadar kabus gordum... konusundan da degil ha; basik goruntuler ve hareketlerle yazilmaya calisilan ama bir turlu yazilamayan oykuden.. bu kadar izleyicinin hayal gucune birakilmasindan...

Abi, yazinin ikinci paragrafinin ucuncu cumlesine kesinlikle katiliyorum...

hep dedi ki...

Sanki N.B.C. nin fotoğrafçılığı sinemacılığından daha iyi gibi, hatta fotoğrafçı yönünün filmlerindeki bu durağanlıkta etkisi oluyor da olabilir.
Uzak'ı ve Üç Maymun'u beğenmiştim, Mayıs sıkıntısını ben de ilk on dakikanın sonunda "inşallah ilerde daha sabırlı olduğum bi gün izlerim" diyerek kapatmıştım :)
( Amma yüklendik Adam'a, Abi adam bunları kazara bi okusa o moral bozukluğuyla sinemayı bırakır be:)

Nilambara dedi ki...

Ben de kendimden şüphe ederdim hep, yalnız olmadığımı anlamak hoşuma gitti :))
Çok güzel filmler olabilir ama ciddi sabır istiyor... çok sabırlı olduğumu sanmama rağmen ben sizin kadar bile bekleyemedim... Fransız sinemasını sevmeme rağmen, '80 lerde çevrilen çoğu Fransız filmi de böyle, iki diyalog arası 10 dakika... üstelik o 10 dakikayı dolduracak bir görsel farklılık ta olmadan... bol sabır bol vakit gerektiriyor... illa ki 24deki kadar hızlı akış, bol aksiyon olmasa da olur ama biraz hayat belirtisi olmalı sanki...

"hep"e katılıyorum, NBC'nın fotoğrafla anlatımı sinema anlatımından çok çok daha başarılı... Filmlerindeki görsel zenginlik de bu altyapıdan kaynaklanıyor olmalı...

cinar dedi ki...

aşkolsun Abi ya, bizde sana RTÜK olmaz :) Ama ben işyerindeyken gelen yorumları onaylayamiyorum maalesef. o 3 yorumu dün eve gidince onaylamıştım. Seninki onlardan sonra gelmiştir diyeceğim ama e-posta adresime bilgi de gelmedi. İnternetin azizliğine uğramış olabiliriz. olsun, gönüller bir olsun :) Çok teşekkür ederiz. Aynı dilekler ve sevgilerle..