Cumartesi, Mayıs 09, 2009

BiR AYRILIK HiKAYESi... (Anneler günü)

E. Abim benden 6 yaş büyük... Yıllardır tanırım kendisini. Son zamanlarda, birlikte yaşadığı annesinin çok yaşlandığını ve başa çıkılamaz durumda olduğu için bir huzurevine vermesi gereğinden bahseder olmuştu.
En sonunda bir yer bulduğunu söylemişti. Benden de taşınacak eşyalar için yardım istedi.
Dün öğle saatlerinde minibüsle vardım kapılarına.
Önce teyzenin odasına konacak bir kaç parça eşyayı yükledik. Daha sonra E. Abi, annesi ile çıktı kapıdan. Ben teyzeyi ilk kez görüyorum. 32 kiloymuş. Kamburu çıkmış vaziyette, ciddî bir kemik erimesi var. Bastonla dolaşıyor ancak akıl son derece yerinde.

Vardık huzurevine. Giriş işlemlerine başlandı.
E. Abi, müdire hanımın odasında bu işlerle ilgilenirken, ben de çevreyi gezip biraz etrâfa bakındım.
Yeşillikler içinde, çiçekli, böcekli, horozlu, tavşanlı, huzurlu bir mekân...

Bir kaç fotoğrafta çektim, telefon ile... Kalitesiz fotoğraflar ama o anda aklımdan geçen bir şeyi paylaşmam adına aşağıya koyuyorum.


Binâların arasından ileride İzmir körfezi görünüyor. Ve hayâl meyâl görülen bir yüksek yapı var orada. Şu anda oturduğumuz evin bir kaç apartman yanında o yapı...
İçimden şöyle geçti o sırada; "Bundan belki 30-40 yıl sonra, bu huzurevinde oturup, kızlarının gelmesini beklerken misâl bir Pazar günü, belki de gözlerin seçemeyebilir o yapıyı... Ama bilirsin ki oradadır."
Ve eğer hatırlayabilirsen; artık gözlerinin tam da seçemediği oralarda yaşamışsın, o sokaklarda dolaşmışsın. Yıllar önce, şimdi bir koltuğunda yalnız başına oturduğun bu huzurevine Mehpâre teyzeyi bıraktığın günün akşamı kapının çalındığını, Witness'ın sürpriz yaptığını, rakınızın bittiğini ve telefon edip o yüksek binanın altındaki bakkaldan eve rakı getirttiğini hatırlayabilirsin. Belki.

İşte, böyle şeyler düşüne düşüne girdim içeriye tekrar. Müdire Hanım ve E. Abi konuşuyorlardı hâlâ. Mehpâre teyzenin doktor raporundaki bir sözcük tam anlaşılamamış, onu tartışıyorlardı.
Girdim odaya, iliştim bir koltuğun kenarına. Dinliyorum bunları.
Ben öyle tıbbî terimlerden filân fazla anlamam ancak raporun üst bölümünde bir yerde "Senilite Korseksi" diye bir şey yazıyor. Müdire Hanım "nedir bu?" diye E. Abiye soruyor, o da "Vallahi bu rapor işleri bir âlem, ben de tam bilmiyorum." derken...

Müdire hanım önündeki bilgisayara bir şeyler yazdı ve tıkladı.
E. Abi, oturduğu yer yüzünden ekranı görecek durumda değil. Ancak ben görüyorum. Ve beklentim, hani böyle formlar, dökümanlar, bilmem neler açılacak olması. Öyle ya, kayıt safhasındayız.
Aaa, bir baktım, Google açıldı Müdire Hanımın ekranda... Bir kaç saniye sonra anladım ki, kadın "Senilite Korseksi" nin ne olduğuna bakıyor.
Tam bu sırada, E. Abiye bir şey söylediler, annesi ile ilgili... Odadan çıktı, gitti.
Biz müdire ile yalnızız.
Sıcağımdır ben, tanıyanlar bilir. Acele olaya müdâhil oldum.

-Bulamadınız sanırım.
-Seniliteyi buldum, yaşlılık demek ama, korseksi diye bir şey yazmıyor.

Son derece iyi niyetle ve Tanrı şâhidimdir, aklıma hiç bir şey gelmeden şöyle bir öneride bulundum, Müdire hanıma;
"Korseks bir durum herhâlde. Korseksi derken örneğin senilite durumu gibi bir şey. Dolayısı ile arama motoruna yazdığınız seniliteyi ve korseks'in sonundaki i takısını kaldırıp aratırsanız, belki korseks diye bulabilirsiniz."

Sonraki bir kaç saniye içinde orada olmamayı isterdim.
Kadın büyük bir süratle söylediklerimi yapıp enter'a bastığında, koca ekranda görülen satır ve fotoğrafların neler olduğunu söylememe gerek var mı, bilmiyorum.
Abi, kelimenin içinde hem "kor" var hem de "sex"...
Ne kadar, emmeli gömmeli lafları içeren erotik site varsa hepsi zaaart diye açıldı mı Müdire'nin ekranda...
"Eee, böyle çıkmayacak sanırım, geri yapalım..." derken, o andan sonra bu cümlemin bile yanlış yere çekilebileceğinin farkında değilim heyecandan.
Çıktım acele odadan... Bana ne ya... Kendileri bulsunlar.
(Akşam meraklanıp bir doktor arkadaşıma sorunca "belki Korteks yazmak istediler ama senilite korteksi diye bir şey de duymadım ben." dedi. Herrrneyse.

Sonra binânın içini dolaştık... Bir otel görünümünde yapmışlar içini.


Mehpâre teyzeyi yerleştirdik 412 numaralı odaya.
Tek başına gazete okuyan, televizyon seyreden amcalar, teyzeler dikkatini çekiyor insanın. Bir de içi boş bir kütüphâne. E. Abi dün o kitaplığı dolduracağına dair konuştu Müdire ile. Ve bugün bir kaç özel gurupta gördüğüm kadarı ile bir kampanya başlattı bile.

Bir ara, E. Abi dışarıdaydı. Ben, Mehpâre teyzenin koluna girmiş yürümesine yardımcı olurken, iki yaşlı teyze sordu; "Nesi oluyorsunuz?" diye. "Bugün tanıştım. Arkadaşımın annesi..." dedim...
Teyzeler bayağı bir hayır duası ettiler arkamdan, sesli sesli... Güzel şeyler bunlar.

Yanlarında üç saat kadar geçirdikten sonra ayrılmak üzere, Mehpâre'nin manikürlü ellerini öperken, bana ettiği sözler ve teşekkürler ne kadar inceydi, ne kadar güzeldi, Tanrım.


Bu Cumhuriyet kızı/kadını/anası ve ninesine Allah'tan, Zübeyde Hanım'ın adını taşıyan bu huzurevinde, iyi bir bakım, güzel günler, iyi arkadaşlar dilemekten başka yapacak bir şeyim kalmıyor.

12 yorum:

La Santa Roja dedi ki...

Arama sonucunun ne olduğunu yazana kadar ben de farketmemiştim, naiflik komik olabiliyor :))
Ben huzurevlerine karşı biraz önyargılıyım, E. Abi'nin yaşadıklarını bilemeyeceğim için "Bekara karı boşamak kolay" durumuna düşmek istemiyorum ama. Eminim onun için de kolay bir karar olmamıştır. Umarım gerçekten hoşuna gidecek bir yer olur Mehpare Teyze'nin.

Vladimir dedi ki...

Ben yaslı ınsanlara cok uzuluyorum. Nedenını bılmıyorum. Olumden daha cok uzuluyorum sadece. Bu arada. Kor-sex te kopmayan yoktur sanırım.

GULTEINEN ENKELINI dedi ki...

Abi sen ozel bir insan; ozel bir arkadassin...

Brajeshwari dedi ki...

Bende bir ara kopar gibi oldum yazi da,ama bu güzel kadının mağrur bakışı içime işledi sonrasında....

Unknown dedi ki...

İzninle ben E.Abi olarak bir yorum yapmak istedim. Öncelikle sağolasın, ama bilinmesinde yarar olan noktalar var: bu memlekette kadın olmak çok zor. Ben hayatımda anamın odasındaki çekmeceleri açmamış biri iken son zamanlarda zorunlu olarak yıkamak zorunda kaldım. Bu durum onu 2 şekilde çok üzüyordu; o duruma düşmüş olması ve tarafımdan yıkanması... mahrem çökmüştü. Dün senin arkandan oğlum ile birlikte yıkamak zorunda kaldık, bugün ise yine yalnızdım. Yeni açılan bu huzurevinde 20 Mart günü başlayan çabalar ile 1 özel oda sağlanması mucizedir, elveren dostlar sağolsunlar. Bu kadın 21 yıl tekbaşına, yanına yardımcı kabul etmeden felç geçiren babama baktı. Ayda 1 kez yalnızca maaş çekmek için evden çıktı. Hayatı boyunca manikürü eksik olmadı ve 2 ay kadar önce eve geldiğimde parmakları kan içinde idi, oturup kendi manikür yapmaya kalkmış... çok öfkelendim ama verdiği yanıt yıkılmama neden olmuştu: 'ben onun yanına beni bıraktığı gibi gideceğim' !!! O gün ben ana-oğul mahremiyetini korumamız gerektiği kararını vererek huzurevi peşine düştüm. Son 15 gündür ciddi demans süreçleri yaşamaya başladı, hafıza gidip geliyor, kendisini öğretmen emeklisi diye tanıttı ki hiç ilgisi yok, dün bana neden anneni de getirmedin ben onunla iyi anlaşıyorum diye sordu :) ama odada Atatürk fotografı nerede diye fırça da attı. Oğlumu eve temizliğe gelen kız ile karıştırıp artık bir de beni yıkama işin çıktı diye ellerine sarıldı. Tüm bu söylediklerim onun içindeki fırtınanın fotografları ama her karesini çekenlerde de korkunç fırtınalar yaratıyor. Benim artık fotoğraf çekme gücüm kalmamıştı çünki 24 saatimi peşinde dolaşıp yarattığı tehlikelerden korumak gibi bir döngüden çıkmak zorundaydım. Artık bugün oldu, Analar Günü ve senin de gördüğün o bayanlardan 2 sinin hiçkimsesi yokmuş... dün sözverdim, lokum götüreceğim. Özlemlerine bakarmısın? Biz İzmirlilerin işi bitmeyecek valla.
Binada çok enteresan afişler var ve gözünden nasıl olduysa kaçmış, ben sana resimleri ileteceğim ve sen burada yayınlarsın. Sevgi ile kucaklarım 6 yaş genç kardeşimi.

Unknown dedi ki...

Önce komiğini yazayım; bugün anamın yanında idim (ptesi) yine bir telaş, bilgisayar sorunu varmış gidip çıktı almalarına yardımcı oldum ama hakikat acı da olsa hakikattir, Örnekkök girişine 6 yaş genç kardeşimin resmi asılmış muhtar tarafından ve 'öteye geçemz' !!!!
La Santa Roja... affına sığınarak: çok kolay ve istekli verdim o kararı, ve orasının anamın çok hoşuna gitmesi gitmemesi de çok önemli değil. Burada önemli olan varoluş nedenlerimizde varsa tercih haklarımızı kullanabilmektir. Yoksa 35 yıldır turizm içinde binlerce inasa hizmet vermiş birisi olarak bir anama bakma ...:))) hiç dert değil ama yaptıklarım o insana medet olmuyor ise, oğluma ve kendime ve sevdiklerime zaman ayıramaz duruma düşüyor isem... bu dünyaya hiçbirimiz son sürecinde anamıza bakalım diye gelmiyoruz, kaldı ki benim sabaha çıkma garantim var mı? Ve ben de bana tanınan süreyi bana verilen akıl ruh ve kalb ile algılayabilme sınırımı zorlayıp en iyide tamamlamak tercihindeyim. Bu anama saygısızlık değil, aksine beni vareden kişiye yaratanın bana tanıdığı sınırlar ve görevler dahilinde yapabileceklerimdir. Ve bunu yapabildiğime şükrediyorum. Dilerim siz aynı durumda kalmazsınız.

ABİ dedi ki...

E.Abi...bak senin bu 6 yaş davanı öpecem bi daa yazarsan..:)))

ÇALIŞAN ANNE OLMAK dedi ki...

Abicim öncelikle bıraktığın anneler günü tebriği için çookk teşekkür ederim. Biz çalışan anneler sanki kendi annelerimize göre daha bir yarım anneyiz aslında. Çocuklarımıza bakan annenanneler, babaanneler bugünü daha çok hakediyor değilmi ?
İkincisi pasta yorumuna da çok teşekkür ederim. Herkes aştın kendini diyor ama senin o pandispanya tanımın bende travmatik korseksi depresyon durumu yarattı :)))) Aslında kendimi daha çok aşacaktım ama her pandispanya yapışım bir atak :)))) bir bunalım şeklinde :))))))))))
Neyse olmassa terapi alıcam :)))))
Üçüncüsü huzur evleri beni hep hüzünlendirir ancak duygulardan biraz sıyrılıp duruma gerçekçi yaklaşınca doktoru, hemşiresi, manikürcüsü, sağlığına uygun yemeği, cafesi bulunan bir huzurevi çokta hüzünlü görünmüyor aksine evden çok daha güvenlimi desem ? Ama yine hani ilkokul kitaplarımızda vardı, nine soba yanında örgü örer, kedi yumakla oynar, torunlar kediye bakar ve anne-baba mutludurlar işte tam o tablo hayalim. Umarım bu hayat telaşında ve koşturmaca içinde bu tabloyu gerçeğe taşıyabilirim.

Kubilay Kızıldenizli dedi ki...

Yani üstad gleyim mi, ağlayayım mı, seni mi takdir edeyim karar veremedim.
Ben de hepsini birden yaptım.
Sevgiler

Geveze Kalem dedi ki...

Abi, adamı nasıl da tepetaklak ediyor bu yazın. Tam duygusallığım tavan yapmış okuyorum, araya öyle bir şey karıştırıyorsun ki kısa devre yapıyorum.:)

Umarım herkes için en iyisinin olduğu bir sonuçtur bu.
Sevgiler...

Adsız dedi ki...

geçiyordum uğradım;
gününü ilk ağızdan dinledim, "bunu yaz" dedim,
gittim, yine gelcem..
o asansörün ışığı da yaptırt... Fena taktım kafaya

cinar dedi ki...

ben de çok üzülüyorum yaşlı insanlara. bazen insan çok bunalıyor ama hepimizin aynı anları yaşayacağımız gerçeği de içimi bunaltıyor :( umarım biz de hayırlı evlat oluruz, bizim çocuklarımız da hayırlı evlatlar olurlar..