Cumartesi, Kasım 08, 2008

Çipurayı yastık yapan adam..

O yaşlardaki erkek çocukları bunu hep hissederler mi, bilemem.
Ama ben 10-12 yaşlarımı sürerken kendimden beş-altı yaş büyük kızlara aşık oluyordum.
Bunlardan birisiydi Canan.. Üç kızkardeşin en büyüğü.. Onsekiz filân, en fazla..
Babamlar, amcamlar, Canan'lar ve üç beş aile, hep birlikte tatil yapıyorduk o zamanlar. Genellikle kış mevsimine denk gelen bayram tatillerini Ayvalık'ta geçiriyor, yazları ise Çeşme Ilıca'ya gidiyorduk.
Sıklıkla kaldığımız yer, çok eski bir Rum evinden bozma pansiyon, Karabina oluyordu, Çeşme'de..


Bu tatillerden birinde, sâdece çocuklar ve gençlerle çıkılan yemek sonrası yürüyüşünde, Canan'a olan aşkım bir şekilde deşifre olmuş ve çok muhtemel beni biraz da alaya alarak, elleriyle tak kurmuşlar, düğün marşını söylemişti, o gençler..
Canan'da benim koluma girmiş ve takın altından geçirmişti. Evlenmiştik güyâ..
Diğerlerinin neden o kadar güldüğünü bilmiyordum ama ben mutluydum..

Bir kaç gün sonra, bir akşam üzeri..
Hani denizden el ayak çekildiği sıralar vardır, çoğunlukla herkesin odasında olduğu, belki de annelerimizin ve babalarımızın akşam çıkılacak yemek için hazırlık yaptığı..
İşte öyle bir akşam üzeri.. Deniz gözlüğüm ve şnorkelim ile Karabina'nın önünde yüzüyordum.
Kimseler yok gibiydi denizde.. Kafamın ve vücudumun neredeyse tamâmı suyun içinde olduğundan yüzen bir kaç kişinin de beni farketmesi hayli zordu..
Ancak, yüzenlerden birinin Canan olduğunu farketmek, benim için o kadar zor olmadı.
Suyun altında gördüğüm vücut siluetine, şaka yapmak için yavaş yavaş yaklaşırken aniden daldığını ve karşısında yine suyun altından kendisine doğru gelen başka birisine doğru yüzdüğünü gördüm. Durdum ve seyretmeye başladım..
Canan, suyun altında, Vedat'la öpüşüyordu..
Vedat, yine babamların grubundan bir ailenin, benden hemen hemen on yaş büyük olan oğullarıydı. Şok olmuştum. Canan ve Vedat.. Biz Canan'la evlenirken Vedat'ta oradaydı. Bunu bilmesine rağmen Canan'ı dudağından öpüyordu.. Öpebiliyordu.

Denizde ağlamanın avantajını orada öğrendim ben.. Belli olmuyordu..

* * * *

Yıllar sonra,

Canan'ın Burhan diye birisi ile büyük bir aşk evliliği yaptığını, hamile kaldığı sırada karnında ölen çocuğu farkedemeyişlerini ve Canan'ın da bu yüzden öldüğünü duydum.

* * * *

Yine yıllar sonra,

1980'lerin hemen başında, bir tesâdüf sonucu Burhan'la tanıştım.. Oniki-onüç yaş büyüktü benden. Ve inanılmaz sevdim..
Yeni bir evlilik yapmıştı. Mutluydu. Canan'dan da konuşurduk zaman zaman. O'nu hâlâ sevdiğini anlardım böyle zamanlarda. İkinci eşi Türkan'da kabullenmişti bunu.. Çünkü O'nu da çok sevmişti, Burhan.. Sevdimi seviyordu bu adam..
1997 yılında, elli iki yaşındayken, bir kalp krizinden ölene kadar Burhan abi'den çok şey öğrendim ben. Onbeş yıla yakın bir abi-kardeş ilişkisi olmuştu aramızda..
Fosur fosur tüterdi. Ve güzel rakı içerdi.. Birisi çok konuştuğunda "Bırak usturayı.." derdi.
Karşılıklı son görüşmemizde; "Usta." demişti bana.. "Yatak odanda kapın kapalıyken, ayaklarına kapanıp ağlayabilecek kadar sevmelisin kadınını.."
Bu cümleyi eden adam, iki gün sonra, benim tâbirimle "çipura'ya yatacaktı".
Kalp anjiyosuna bir gün kala, balkonda, önünde duran tabaktaki çipura'ya bakarak, "Türkan, koy bi'kadeh rakı be." demişti.
Türkan itiraz etmek istemişti ama vazgeçmişti. Hattâ iyiki de vazgeçmişti. Çünkü, elinde rakı kadehi ile döndüğünde, elleri masadan aşağıya sarkmış ve yanağının üzerinde çipuraya kafasını dayamış şekilde bulmuştu Burhan'ı. Çakmak mavi gözleri kapanmıştı. Sessizce..
Ama güzel bir ölümdü bu be.. Yakışmıştı Burhan'a.. Yastık yapmıştı balığı kendine..

* * * *

Ve çok uzun yıllar sonra,

ben, Çipura'ya yatan adamın bebeğini taşırken ölen ilk karısını denizin altında öpen Vedat'ı görecektim, bizim apartmanda..
İkinci evliliğini yapmıştı, kendisi gibi memur görünüşlü komşularımızın dul kızı ile..
Onlar yaşıyorlardı ama, ne Canan vardı, ne de Burhan abi kalmıştı geride.

Vedat'la selamlaştık. İki kelâm ettik. Öylesine.. Kuru kuruya..
Çok şey söylemek istedim. Söyleyemedim.

Bi'şeyi farkettim ama;

Aynı yaşlarda olmalarına rağmen, hâlâ hayatta olana adıyla hitap ediyor, diğerine ise ölmüş olmasına karşın "Abi" diyordum..

10 yorum:

deepness dedi ki...

Geçmiş... geride kalanlar... bizi gizliden gizliye üzer, incitir nedense. hatırladıkça, bu değerli anları yaşamış olmanın, memnun huzuru dolar içime...

Adsız dedi ki...

Güzel, bir öykü kadar güzel bir yaşam enstantanesi...

Yaşam da bir öykü değil mi zaten :)

GULTEINEN ENKELINI dedi ki...

yazamamanin patlamak uzere olan duygusunda gozlerim yasararak okudum bu dizi aniyi "abi"

KUGUU dedi ki...

:(( Yine etkileyici bir baska gerceklik... kalemine/yuregine saglik ABI :((

ps: yasini hesapladim:)

Geveze Kalem dedi ki...

Dönüp dönüp birkaç kere okudum bu yazınızı. Bazı yaşamlara ölüm hiç yakışmıyor. Yoruma ekleyeceğim her kelimenin duygusuz kalacağını düşündüğüm için yorum yazamadım birkaç keredir. Ama yine de, böyle bir yazıya yakışmayacağını bilsem bile, yazmadan edemeyeceğim; harika bir anlatım dili, kaleminize sağlık...

7.oda dedi ki...

ben hatırlayamadığım kada küçük yaşlarımdan, 15 yaşıma kadar her yaz çeşlem ılıcalar da tatil yaptık ailemle.. karabina pansiyonunda !!!
melek teyzeyi ve buz gibi duşlarını hiç unutamam :)
ama galiba yenikarabina idi bizim kaldığımız pansiyonun adı..

7.oda dedi ki...

karabina pansiyonunu görünce hemen yazmıştım.. şimdi yazının tamamını okudum da abi..
sağlam yazmışsın..
ama en çok aklımda Burhan abinin lafı yer etti sanırım..
"Yatak odanda kapın kapalıyken, ayaklarına kapanıp ağlayabilecek kadar sevmelisin kadınını.."

cinar dedi ki...

ikisi de çok genç ölmüşler be, yazık. Doya doya sevmişler belli, ama yine de yarım kalmış işte yaşamları. Ertelemek, söylemek istediğini söyleyememek ne gereksizdir anlaşılsın işte.
Sevgiler.

ABİ dedi ki...

değerli katkılarınız ve sözleriniz için hepinize tek tek teşekkür ediyorum. hepinize sevgiler..

Adsız dedi ki...

Karşılıklı hayat çarpışmaları ve içi içe geçmiş yaşamlar iyi bir bütünlük içinde yazılması da ayrıca güzel ama çipuraya yatan abimiz bence kendine artık aşırı sevgisinden dolayı "Bırak usturayı" demiştir ve çipuraya yatmıştır...