Son zamanlarda Avrupa Birliği Kurumları bizim AKP'nin türban meselesiyle çok ilgilenir oldu (Türkiye'de karşı devrim olacak endişesine kapıldılar). Hayırdır? O çok beğendiğiniz, serbest piyasa yanlısı, özgürlük ve sözde sosyal adaletten (Neredeyse Sosyalist Enternasyonale davet edecektiniz) yana diye gösterdiğiniz parti, Avrupa ideallerinden sapma eğiliminde mi?
Evet Atatürk'ün çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşma hedefi batıya rağmen batıcılıktı. Bu da modern hayatta, bilimde, teknolojide sanatta bize has fakat modern bir hedef idi. Ama bu politikaları topluma uygulayanlar toplum önünde yabancılaştırıldı. Oysa O kadına(belkide farkına varmadan) verdiği seçme ve seçilme hakkını verirken medeni toplumlarda kadınların çalışma hayatına aktif katıldığı, sanayi hamleleri yapan toplumlara bakarak karar vermişti. Türkiye Cumhuriyeti'nin Batı öncülüğünde oluşan bir çok uluslararası kuruluşa üye olmasının nedenlerinden biri de devletin laik yapısı, toplumdaki değişim dinamiğidir. Neden Iran NATO üyesi değil mesela? Eski Iran Şahı bile olmamıştır. Çünkü kendi toplumundan emin değildi onlara inanmıyordu. Sonuç ortada.
Nerden nereye geldik. AKP diye apar topar kurulan bir parti 2002 seçimlerinden beri başta. İlk döneminde şeriatı kuluçkaya yatırdı. O sıralar Annan planı gündemde idi. Kıbrıs'taki değişim rüzgarını da kullanarak toplumu kamplaştırdı. Çözümcüler(ver kurtulcular) ulusalcılar(statükocular) diye. Sonuçta Kıbrıs'ta Kuzey Kıbrıs'ın Annan Planı için referandumu onaylaması ve ardından Talat'ın Cumhurbaşkanı seçilmesi Kıbrıs politikamızın önünü açtı. Ama dikkat edin Türkiye'de şeriatçı tabanını tatmin eden bir açılım yapmadılar. Onun yerine Kıbrısa şeriatçı imamlar yolladılar. Sermaye çevrelerini ne kadar serbest piyasacı olduklarına inandırdılar. Yerel yönetimlerde standart olarak verilmesi gereken hizmetleri büyük başarı olarak pazarladılar. Gerek dinci sermayeden gerek yurtiçi, yurtdışı kaynaklı diğer sermayenin ilgisini çektiler. Hiçbir Batılı ülkenin tamamen satmadığı stratejik sektörlerdeki kuruluşların hisselerini tamamen devrettiler. Sonra 2005 sonunda Avrupa Birliği üyeliğine katılım süreci başlayınca eski alışkanlıkları depreşti. Amaçları dini özgürlükler adı altında laiklik ilkesinin arkasından dolanmaktı. Ancak o yıllarda bazılarının karnından güldüğü bir hata yaptılar. Amerika ile Avrupayı birbirine karıştırdılar. Avrupa hukuku öyle Amerikan hukuku gibi dini özgürlükler adı altında her grubun yaşam tarzını serbest bırakan bir hukuk değildi. Çünkü Avrupa hukukunun temeli laik hukuk sistemi idi. Yani Avrupa Hukuk Mevzuatı pozitivist ve "hristiyan" ilerlemeci kültür eşliğinde eğitimde ayrıcımcılığı teşvik eden her türlü simgenin eğitim kuruluşlarına girmesine izin vermemekte idi. Yani ne Hayrünisa hanımın türbanı, ne Hans'ın hacı ne Yozef'in kepi ne de Sumatra'nın peştamalı. Aynı şekilde Batı'ya rağmen ilermeci ve pozitivist Atatürkçü sistem de eğitimde dini simgelere tolerans göstermemektedir.
Sert kayaya çarptılar. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kendi düşüncelerine karşı karar verince hevesleri kursaklarında kaldı. Avrupa'nın en az Türkiye kadar laik olduğunu anladılar.(O yüzden dün ABciydiler, bugün Anadoluculuk oynuyorlar) Üstelik kararı veren Mahkeme, Avrupa Birliği'nin değil Avrupa Konseyi gibi Avrupa'dan daha geniş bir coğrafya'da ortak değerleri paylaşan, İzlanda'dan Rusya'ya 47 üyesi bulunan bir kuruluşun bağımsız organı idi. Öyle bir kuruluşki, tüm AB üye ülkeleri bu kuruluşun da üyesi. Zaten laiklik konusundaki yıllardır TC devleti ve Avrupa Devletleri arasında bir güven bunalımı olmadığından, Türkiye Avrupa Birliği dışında da birçok uluslararası antlaşmaya taraftır. Mesela Avrupa Konseyinin Avrupa Sosyal Şartı, çalışma ve örgütlenme haklarını düzenler. Ek protokollerden birine taraf olduğumuz için Türkiye'de idam cezası yoktur. Bunlar Türkiye Cumhuriyeti Devletinin geri dönüşü olmayan imzalarıdır. Anayasa'nın 90 maddesi de uluslararası antlaşmaları anayasanın üstünde kabul eder ve devletin taraf olduğu antlaşmalara uymasını zorunlu kılar. Dolayısıyla biz Batılı sistemin kurumları ile o kadar içiçe geçmişiz ki artık buradan bir geri dönüş düşünmek çok zordur.
İşte AKP Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Hayrünisa hanımın türbanına verdiği olumsuz karardan Temmuz 2007 seçimlerine kadar dışarıya kulaklarını tıkadı. Sadece ekonomiye önem verdi. İçerde daha fazla taraftar kazandılar. Avrupa'nın sosyal düzenini görmezden geldiler. Oradaki modern toplumsal yaşamı anlamak istemediler. Güya Sosyalist Enternasyonale çağrılacaklarmış ya. Hanginiz 1982 Anayası ile elimizden alınan toplantı ve yürüyüş hakkı, örgütlenme hakkının kazanılması ile ilgili AKP'nin kanun teklifi verdiğini duydu? Tersine yerel sermaye ile el ele verip İş Kanununu işverenden yana düzenlediler. İşçileri HAK-İŞ gibi şeriatçı sendikalara üye olmaları için özendirdiler. Kaderci olsunlar, haklarını aramasınlar, öbür dünyanın hayalini kursunlar diye. TÜRK-İŞ'e kendi adamlarını sokarak orayı teslim aldılar. Memur sendikası MEMUR-SEN desen, zavallı vaziyette. Bakanlar Kurulu ne karar verirse ona talim ediyorlar. Şimdi bunları katılacakları ilk Sosyalist Enternasyonal toplantısında kapıya koyarlar.
İkinci dönemde, yani geçen yazdan beri kuluçka dönemi bitti yumurta çatladı. İçindeki türbanlı siyah civciv göründü. Borsaya dayalı ekonomide belirsizlikler başladı. Küresel bir durgunluk bize de yansıdı. Tam o sırada türban kartı çıktı. Seneye de hazır yerel seçimler var zaten. Tencere kapak yani... Özellikle Avrupa kamuoyu bu konuyu önce anlayamadı. Sonra Avrupalı muhafazakarlar konuyu kendi yararlarına kullandılar. Alman Şansölyesi Merkel imtiyazlı ortaklık önerisini yineledi. Avrupalı Sosyal Demokratlar reformlar konusunda çok destekledikleri AKP'nin gerici yönüyle yüzleştiler. Ne oldu Sayın Sosyal Demokrat Avrupalı kardeşlerimiz? AKP'nin şeriatçı yüzü size İspanya'daki, Londra'daki El Kaide saldırılarını mı hatırlattı? AKP ile terör arasında bir ilişki mi kurdunuz birden? Günaydın.
Benim düşünceme göre AKP vizyonu ile Avrupa Birliğine girilmeyeceğini hem Avrupa hem de AKP anladı. Tayyip bundan sonra bizi imtiyazlı ortaklık fikrine alıştırmaya çalışacak. Buna bizim Koçumuz Sabancımız dünden razı. Bizim kabul etmemizi bekliyorlar. Şunları güzel bi sindirelim. En Baba maaş 2000 YTL'yi geçmesin. Millet karın tokluğuna kanaat etsin. Öyle sendikalar bağırır IMF politikası istemiyoruz diye. Alakası yok. Biz kendi isteğimizle müşterisiyiz. Dünya Bankası da şimdi asgari ücretiniz çok yüksek diyor. Allah allah. Çinle karıştırdınız galiba. Avrupalılarda çok hevesli. İmtiyazlı Ortaklıkla bize malları satacaklar ama kuralları onlar belirleyecek. Ne güzel günlere doğru gidiyoruz AKP ile. Gümrük Birliğinin daha cicisi geliyor aba altından. Sermaye paranın nereden geldiği ile ilgilenmez. Dolayısıyla biz kendi işimize bakalım.
Şimdi fark etmişsinizdir. Artık edep derslerine geçtik. Edepli gazete-edepsiz gazete "Türbanlı hanım ve efendi", "Başı açık şaşkınlar" gibi. Bunların Kopenhag kriterlerini Ankara Kriterleri yaparız dediği şey bu işte. Bunlar Kopenhag Kriterlerini din özgürlüğü sandılar. Olmayınca şimdi şeriat kriterlerini dayatıyorlar. Dinci bir ülkeye hiçbir Avrupa ülkesi referandum da 'Evet' demez zaten. O zaman Avrupayla ticareti geliştiririz. İçerde de şeriatı dayatırız sanıyorlar. E Maastricht kriterlerini de İstanbul kriterleri yapın da faiz haram olsun bari. Şimdi olay hazırlanmış da bizlerin kabul etmesini bekliyorlar. Onlara yaptığım hareketin şaplağı duyulmuştur.
İleride muhalefetin daha Avrupa yanlısı(ille AB yanlısı demiyorum) bir tutum içinde olacağını görebiliriz. Çünkü bu AKP gerçekten ülkesini, devletini tanımıyor. Senin ülken hangi kurumlara üye? Sen neden Batı kurumlarında varsın? Neden nüfusu müslüman olan başka ülke yok? Bilmiyor, anlamıyor, ya da görmek istemiyor. Sen şimdi türbanı dayattığında, ülkenin görüntüsünü değiştirdiğinde AB ile müzakerelerin süreceğini mi sanıyorsun? Eğer bu hızla giderse, seneye yayınlanacak AB İlerleme raporunda birinci başlık 301. madde değil Türkiye'de şeriat tehditi olacak.
Sen yargıyı da tanımıyorsun, Anayasayı da bilmiyorsun. Uluslararası Hukuk'tan da anlamıyorsun. Bu ülkeyi sadece laiklik ilkesi değil 90. Madde ile taraf olduğumuz antlaşmalar koruyor. Sen anayasayı değiştirirsen, NATO toplantısına katılamazsın, AB ile müzakere yapamazsın. Sen bu ülkede bir sürü liberale söz verdin sizi AB'ye sokacağız diye. Bu iş olamayınca seni destekleyecekler mi sanıyorusun?
AKP önce şunu anlasın. Aldığı oyların yarıdan fazlası emanet oydur. Bunların tabanı belli. İkincisi: Avrupa Birliği, Avrupa Konseyi, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı, NATO. Türkiye Cumhuriyeti neden bu oluşumlarda var? Laik olmayan bir ülke'nin bu kuruluşlara üye olması mümkün değildir. AKP bir daha düşünsün. Öfkesini başka yere yönlendirsin. Anayasa Mahkemesinin şaplağı yakında geliyor zaten. Yüzünde iz birakacak.
Perşembe, Şubat 14, 2008
AKP'nin Türbanı Anayasaya Sokma Çabası Öncesinde/Sonrasında İçten Dıştan Görünüş
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
4 yorum:
ben özellikle teşekkür ederim bilgilendiren yazınız için.. en azından benim bilmediğim bir çok noktayı belirtmişsiniz..
Teşekkürler... Haftasonu AIHM Başyargıcı ile yapılan reportajı izledim. Diyor ki, eğer anayasa değişirse bizim kararlarımızda ona göre değişir. Ancak buna düz mantıkla değil, hukuk mantığı ile açıklama getiriyor.
Eğer türban anayasaya giriyor ise, o zaman bunun yeni bir mağdur kitlesi yaratması olası.(Yani başı açık kadınlar başta olmak üzere tüm laikler) Ve bu grubun türbancılara karşı olası bir dava açması durumunda ortaya yeni bir içtihat çıkabilir.
Bu da türbancıların laik öğrenciler üzerinde kuracağı baskının şiddetine bağlı. Eğer sen ileride laik kesimden gelmene rağmen başının zorla kapattırıldığını ispat edebiliyorsan. O zaman mahkeme türbancıları laiklere baskı yapmaktan suçlu olduğuna karar verebilir.
Ancak, yine nereden nereye diyorum... İleride böyle bir karar çıkması bence dincileri Avrupa'dan daha da uzaklaştırır. Laik kesime baskı yaptığı onaylanan bir Türkiye'nin batıda kredibilitesi azalır. Yazımda belirttiğim antlaşmaşları, protokolleri imzalamaya cesaret edememiş Rusya, Belarus gibi demokrasiden uzak ülkelerin sınıfına düşebiliriz.
İşçiler zorla HAK-İŞ ci yapılmaya çalışılıyor . İşte örnek:
http://www.milliyet.com.tr/2008/02/21/son/sonsiy08.asp?prm=0,433628569''target=''_blank
Bir düzeltme; Hayrünisacık, AİHM kararının aleyhinde sonuçlanacağını anlayınca davayı geri çekmişti. Ama Leyla Şahin davası örnek karar teşkil ediyor.
Yorum Gönder