Atlı'da bir cevap yazmış..
İzin aldım kendisinden.. Okumanız için..
YAŞAMI HAKETMEK
Atlıhan Kapani
Ölümü hakeden çok insan tanıyorum..İtiraf etmem gerekirse, her biri bunu, "hayatta amacı, gerçekleştirecek birşeyi kalmadığından" değil ama yaşama, dünyaya, canlılara zarar verdiklerinden, birer pislik, kötülük temsilcisi olduklarından hakediyor...
"Hayatta amacı, gerçekleştirecek birşeyi kalmadığına inananlar", şöyle bir etrafa, uzaklara, "yakınındakilere" dönüp, bakmalılar..O kadar çok yapılacak, yaşanacak şey, PAYINA DÜŞEN, YAPILACAK GÖREV var ki!!..İnsan 98'ine gelmiş olsa dahi!!!
Sevmek, sevmeye devam etmek..görmek, görmeye devam etmek..nefes almak, nefes almaya devam etmek..öğretmek, öğrenmeye devam etmek..şafakta kalkmak, güneşi doğurmak; aynı akşam batırmak, yavaş yavaş, miskinlikle, bir elde içki ( bohem yaşamdan ya da hedonist tarzı benimsemekten bahsetmiyorum)...
Ya da savunmak, savaşım vermek (kalemle, süngüyle, dirençle)!!!...
Hiç bir şey yapmamanın dahi, varolmakla ilgili çok önemli bir görev olduğunun farkına varmak..kendin için, sevdiklerin -hatta- gör(e)mediklerin ve dahi, artık nefes almayanların için..
Nasıl gıptayla bakıyorlardır kimbilir, "oralardan" bizlere, sırf hala sabah uyanabildiğimiz, nefes alabildiğimiz, her yeni günü sevdiklerimizle (bazan yalnız) kucaklayabildiğimiz için!?!...
Ya da her şeyini verebilmek..
Şehitler için..
Yarım kalmış görevi! yapabilmek için..
Amaç üretmek mi, bir şeyler katmak mı, katma değer yaratmak mıdır, insanlar için, şu üç zamanlık ömürde (üretmek 'denktir' kirletmek, tüketmek, yoketmek değil midir)??..
Ayrıca, illa ki, belirlenmiş bir amaç, çizilmiş bir kader, atfedilmiş bir görev mi olmalı, bir ölümlü için??..
Bu kadar mı bağımlı, bağlayıcı olmalı yaşamda kaldığımız (oyun içinde kaldığımız!), o daracık zaman dilimi içerisinde, gün(de)lik hayattaki araçlar, kavramlar??..
Ya kutsal kavramlar??
Her bilinçli varlık/kişi, kendi biçer yapacaklarını..Kendi saptar hedeflerini..Kendi koyar kurallarını...
Ama bazen görev! çağırır.
Bu değişir (değişmeli), zamana, olaylara, olanaklara, durumlara, isteklere-arzulara, "yanındakilere" göre..
Her yeni gün, tekrar kurulması gerekebilir çalar saatin, o günün getirdiklerine -ya da getir(e)mediklerine- , insanın keyfine bağlı olarak.
Ne ki gün gelir, "içinde bulunduğumuz ahval ve şerait"e bakmaksızın, yapmamız gerekeni! yaparız.
Bu hayat bizim..İstediğimiz gibi yaşarız.
Bir kurallar dizinine, dogmalara, doktrinlere, toplum (denen, histerik güruhun) bize biçtiği kılıflara, yönetici kisvesi altındakilerin aldatmacalarına göre yaşamımıza yön vermek; değerli zamanımızı harcamak; çok da mutlu olmadığımız şeyleri yapmak (yapıyor görünmek) zorunda değiliz, olmamalıyız!!!!
Yeter ki, sevecen bir baba/ana; "iyi" bir insan; "sorumlu" bir yurtdaş olabilelim!..
Bu üç sıfatın da, zamanı geldiğinde ( ki sık gelir) özveri gerektirdiğini bilelim!!!
Sonunda, her zaman, her yeni gün "gerçekleştirebilecek" bir şeyler buluruz, kimine göre önemsiz, kimine göre ilgisiz ama her şeyden önemlisi, kimin minnacık "amaçları", bizim -ya da bir başka "bizim"- kocaman, devasa hedefleri olabilir..olur da...
Unutulmaması gereken, yaşam dertleriyle boğuşan her sorunlu dünyalının yerinde olmak isteyen, ondan daha sorunlu biri(leri)nin olduğudur..Sorunları, sıkıntıları olmak bile güzeldir, bilincinde olanlar için.
Sorun 'eşittir' dert olmamalıdır, asla!!.Kimi sorunlar çözülür; kimi sorunlar geride bırakılıp, "sorunun kaynağı ile birlikte" geçmişe gömülür..
Önemli olan, hayatın kendisidir.
Sürdüğü müddetçe, keyfini sürmeli; doğal nedenlerden ötürü, "lunapark"ın kapanış vaktine doğru da,- klişe deyişle- "Vay be!..Ne sürüştü ama!?!" diyebilmeliyiz..
Ya da, "amaç" uğruna, "zorlukların keyfini sürmeyi" seçeriz (seçtirir bize sıfatlarımız)!!
Bu "armağan", veriliş, oluş nedeni sorgulanamayacak kadar değerli..
Arkaya yaslanıp, bunun zevkine, hazzına varmak; ufka doğru gözleri kısıp, tatlı tatlı, sorunların varlığına müteşekkür bir halde, tebessüm etmek, biz "şanslıların" en büyük görevi..
Ya da, çocuklarımız gelecekte "nefes alabilsinler diye", vatan görevine! gitmek -ki ne büyük şanstır !?!..
Her türlü, çok şanslıyız, çook!!!...
Ölümü haketmek?!?..
Hayır, ona yaşamı haketmek diyelim!..
Ama yeter ki hakkını verebilelim!!
Ölümü hakeden çok insan tanıyorum..İtiraf etmem gerekirse, her biri bunu, "hayatta amacı, gerçekleştirecek birşeyi kalmadığından" değil ama yaşama, dünyaya, canlılara zarar verdiklerinden, birer pislik, kötülük temsilcisi olduklarından hakediyor...
"Hayatta amacı, gerçekleştirecek birşeyi kalmadığına inananlar", şöyle bir etrafa, uzaklara, "yakınındakilere" dönüp, bakmalılar..O kadar çok yapılacak, yaşanacak şey, PAYINA DÜŞEN, YAPILACAK GÖREV var ki!!..İnsan 98'ine gelmiş olsa dahi!!!
Sevmek, sevmeye devam etmek..görmek, görmeye devam etmek..nefes almak, nefes almaya devam etmek..öğretmek, öğrenmeye devam etmek..şafakta kalkmak, güneşi doğurmak; aynı akşam batırmak, yavaş yavaş, miskinlikle, bir elde içki ( bohem yaşamdan ya da hedonist tarzı benimsemekten bahsetmiyorum)...
Ya da savunmak, savaşım vermek (kalemle, süngüyle, dirençle)!!!...
Hiç bir şey yapmamanın dahi, varolmakla ilgili çok önemli bir görev olduğunun farkına varmak..kendin için, sevdiklerin -hatta- gör(e)mediklerin ve dahi, artık nefes almayanların için..
Nasıl gıptayla bakıyorlardır kimbilir, "oralardan" bizlere, sırf hala sabah uyanabildiğimiz, nefes alabildiğimiz, her yeni günü sevdiklerimizle (bazan yalnız) kucaklayabildiğimiz için!?!...
Ya da her şeyini verebilmek..
Şehitler için..
Yarım kalmış görevi! yapabilmek için..
Amaç üretmek mi, bir şeyler katmak mı, katma değer yaratmak mıdır, insanlar için, şu üç zamanlık ömürde (üretmek 'denktir' kirletmek, tüketmek, yoketmek değil midir)??..
Ayrıca, illa ki, belirlenmiş bir amaç, çizilmiş bir kader, atfedilmiş bir görev mi olmalı, bir ölümlü için??..
Bu kadar mı bağımlı, bağlayıcı olmalı yaşamda kaldığımız (oyun içinde kaldığımız!), o daracık zaman dilimi içerisinde, gün(de)lik hayattaki araçlar, kavramlar??..
Ya kutsal kavramlar??
Her bilinçli varlık/kişi, kendi biçer yapacaklarını..Kendi saptar hedeflerini..Kendi koyar kurallarını...
Ama bazen görev! çağırır.
Bu değişir (değişmeli), zamana, olaylara, olanaklara, durumlara, isteklere-arzulara, "yanındakilere" göre..
Her yeni gün, tekrar kurulması gerekebilir çalar saatin, o günün getirdiklerine -ya da getir(e)mediklerine- , insanın keyfine bağlı olarak.
Ne ki gün gelir, "içinde bulunduğumuz ahval ve şerait"e bakmaksızın, yapmamız gerekeni! yaparız.
Bu hayat bizim..İstediğimiz gibi yaşarız.
Bir kurallar dizinine, dogmalara, doktrinlere, toplum (denen, histerik güruhun) bize biçtiği kılıflara, yönetici kisvesi altındakilerin aldatmacalarına göre yaşamımıza yön vermek; değerli zamanımızı harcamak; çok da mutlu olmadığımız şeyleri yapmak (yapıyor görünmek) zorunda değiliz, olmamalıyız!!!!
Yeter ki, sevecen bir baba/ana; "iyi" bir insan; "sorumlu" bir yurtdaş olabilelim!..
Bu üç sıfatın da, zamanı geldiğinde ( ki sık gelir) özveri gerektirdiğini bilelim!!!
Sonunda, her zaman, her yeni gün "gerçekleştirebilecek" bir şeyler buluruz, kimine göre önemsiz, kimine göre ilgisiz ama her şeyden önemlisi, kimin minnacık "amaçları", bizim -ya da bir başka "bizim"- kocaman, devasa hedefleri olabilir..olur da...
Unutulmaması gereken, yaşam dertleriyle boğuşan her sorunlu dünyalının yerinde olmak isteyen, ondan daha sorunlu biri(leri)nin olduğudur..Sorunları, sıkıntıları olmak bile güzeldir, bilincinde olanlar için.
Sorun 'eşittir' dert olmamalıdır, asla!!.Kimi sorunlar çözülür; kimi sorunlar geride bırakılıp, "sorunun kaynağı ile birlikte" geçmişe gömülür..
Önemli olan, hayatın kendisidir.
Sürdüğü müddetçe, keyfini sürmeli; doğal nedenlerden ötürü, "lunapark"ın kapanış vaktine doğru da,- klişe deyişle- "Vay be!..Ne sürüştü ama!?!" diyebilmeliyiz..
Ya da, "amaç" uğruna, "zorlukların keyfini sürmeyi" seçeriz (seçtirir bize sıfatlarımız)!!
Bu "armağan", veriliş, oluş nedeni sorgulanamayacak kadar değerli..
Arkaya yaslanıp, bunun zevkine, hazzına varmak; ufka doğru gözleri kısıp, tatlı tatlı, sorunların varlığına müteşekkür bir halde, tebessüm etmek, biz "şanslıların" en büyük görevi..
Ya da, çocuklarımız gelecekte "nefes alabilsinler diye", vatan görevine! gitmek -ki ne büyük şanstır !?!..
Her türlü, çok şanslıyız, çook!!!...
Ölümü haketmek?!?..
Hayır, ona yaşamı haketmek diyelim!..
Ama yeter ki hakkını verebilelim!!
1 yorum:
yaşam,ölümü haketmek aslında..
Yorum Gönder