Cumartesi, Ekim 27, 2007

Bundan Sonrası - M. Kerem DOKSAT

BUNDAN SONRASI

Olan oldu ve devletin başındakilerin basiretsizliği, gafleti veya dalâleti (ne derseniz deyin) sonunda ortalık sokaklara kaldı. Başbakanımız hâlâ bizi oyalayan, kötü ötekileri suçlayan nutuklar atıyor, “anlatıyoruz ama anlamıyorlar” filân diyor. Anti-Türk oyununun baş tezgâhçılarından İngiltere’ye (Büyük Britanya İmparatorluğu) biat ediyor, birkaç gün sonra da diğer tezgâhçı Amerika Birleşik Kuvvetleri’ne gidip onları “ikna etmeye” çalışacak.
Hâlen muazzam bir millî refleks doğmuş durumda ve her tarafta şehit analarının ağıtları, babalarının ve kardeşlerinin gözyaşları var. Halk infiâl içerisinde.
Medyada bal gibi sansür var ve pek çok münferit olay gizleniyor. Sokaklarda Türk Bayrağı’nı eline almış ve beş on arabalık çeteler hâlinde dolaşan, gözleri dönmüş, biraz “şık” gördükleri araçları durdurup içindekileri döven, hastahânelik eden, kendilerine Ülkücü diyen kişiler dolaşıyor. Bunlar tabii ki kışkırtıcıların işi ama bir noktadan sonra kışkırtıcılıyla kışkırtılan karışır ve zincirleme reaksiyon sürer.
Ayrılıkçı Kürtler (artık kimsenin pek inanmadığı başlıkla “PKK’lılar”) ise henüz toplu hâlde, vur kaç eylemleriyle icrâ-i faâliyet etmekteler. Çünkü onlara akıl veren var, stratejik davranıyorlar. O aklı verenler hemzaman (simultaneous) olarak aleyhimizde soykırım kararları veriyorlar. Rice ve Amerika Birleşik Kuvvetleri bir gün “bu işi hâlledeceğiz”, ertesi gün “bu iş pek zor” derken gâyet plânlı davranıyorlar. Bâzı hüsnüniyetli köşe yazarlarının sandıkları gibi kafası filân karışık değil yâni. İyi polisi de, kötü polisi de onlar oynuyor. Bush’un da bir aba bir sopa göstermesi mutat ahmaklığından kaynaklanmıyor, bilakis, kendini çok iyi oynuyor.
Buradaki Hâince Hesap:
Pavlov’un şartlı refleksler tecrübelerinde ve müteakip çalışmalarda tesbit edilen bir bulgu şudur: Hoş uyaran sürekli olarak nâhoş uyaranla beraber verilince, bir süre sonra hoş olanla nâhoş olanın karışması ve yoğun ikirciklik (ambivalansa) ortaya çıkar. Yâni şartlı reflekslerin sönmesi (extinction) için bir başka yol da “uyaran karmaşasıdır”. Bu tablo anomiye ve kaosa yol açar.
Şimdi, ülkemizde olup bitenlere bunu tatbik edelim: Önce günlük olaylara karşı verdiğimiz şartlı refleksler bilinçli terörizasyonla söndürüldü. Bunu önceki yazılarımda anlatmıştım. Şimdiki hedef ise millî reflekslerin söndürülmesidir ve mekanizma tamamen aynıdır. Her gün onlarca, yirmilerce şehit haberi geliyor, insanlar ayakta, kadınlar askerlik şûbelerine gidip müracaat ediyorlar. Bunlara zâhiren bakıldığında “bu millet nihâyet uyanıyor” diyoruz. Şimdilik bu doğru, hâttâ bu travma belki de bizi kendimize getirecek.
Ama sürekli olarak “şehitlerin kanları yerde kalmayacak”, “hâinlere gereken ders verilecek”, “bunlar örgütün son çırpınışları” vs. denip hiçbir şey yapılmadıkça, her beyanın arkasından daha beter bir katliam haberi geldikçe, bir süre sonra bu millî refleks sönmeye, hâttâ geri tepmeye başlayacaktır.
Bu tür zıt mesajlara psikolojide “double-bind: çifte açmaz” denir ve muhatabın dağılmasına yol açar. Âileler, analar, babalar bir süre sonra çocuklarını askere göndermemeyi tercih etmeye başlayacaklardır, çocuklar da gitmek istememeye…
Çünkü “nasıl olsa hiçbir şey değişmeyecek, bâri gidip ölmeyeyim” düşüncesi başlayacaktır. Bunu da “saldırganla özdeşleşip onu benimseme: identification with the aggressor” mekanizması takip edecektir. Bu da terörü sokağa taşıma regresyonunun (rücû) yanı sıra, “adamlar haklı, verelim gitsin” şeklindeki yılgınlık düşünceleri iyice pekiştirecektir. O derece ki, aynı âilenin farklı düşüncedeki fertleri arasında dahi itiş kakışlar yaşanacaktır.
Sonuç: Şimdi tam zamanıdır. Ya gerçekten ve kat’î olarak herkese net mesaj veren somut adımlar atılacak, ya da bu dava kaybedilecektir. Askerin acelesi, hükûmetin ise oyalamasının psikolojik temelinde bunlar var.
Türk milleti kendisini teşkil eden dinî ve etnik havuzların hepsinin üzerinde, onları da kapsayan ama hepsinin üstünde olan bir Geştalt’tır. Yâni, “bütün, kendisini meydana getiren parçaların toplamından fazla ve farklı bir şeydir ve bâzı unsurlarının tadilâtıyla yâhut tamiratıyla ortadan kalmaz”.
Göreceğiz bakalım, bizden söylemesi… Başka ne gelir ki elden!

1 yorum:

Adsız dedi ki...

�ok g�zelmi�����