Kahverengi tahta duvarları var, vagonun.. Ve hâki yeşil fakat bakımlı koltukları..
Metal tekerleklerin, raylar üzerinde çıkarttığı ritmik sesler, eski lokomotifin ara ara çalan keskin ıslığına karışıyor.
Eski bir tren vagonunda, üç kişiyiz.
Üzerimizde, aynı tip gri askeri paltolar var.
Soğuk..
Yakalarımı kaldırmışım. Ve konuşurken ağızlarımızdan buhar çıkıyor.
Bir görevden dönüyoruz. Yanımdaki diğer iki subay, üstlerim. Yanlarında samîmi fakat saygılı konuşuyorum. Görev tamamlanmış. Üzerine gitmemiz ve bitirmemiz gereken iş fazlası ile başarılmış. Ve hâttâ grup lideri yok edilmiş..
Ya da ben öyle sanıyorum.
Çünkü,
şaşkın bakışlarım arasında kompartmanın kapısı açılıyor..
bittiğini.. yok edildiğini.. elimine edildiğini düşündüğüm lider, vagona giriyor.
Son derece samîmi ve sevecen şekilde,
bir kaç saniye öncesine kadar.. düşman olduklarına inandığım diğer iki dâvâ arkadaşım ile kucaklaşıyor.
Ve en sonunda bana dönerek beni sevgi ile kucaklıyor..
Dilim tutulmuş gibi. Konuşamıyorum.
Şimdi üçü birden bana gülümsüyor..
Sessizliği bozan, hâlen hayatta olmasına bile inanamadığım liderin sesi oluyor..
"Kim olduğunun.. ne olduğunun farkında değil.
O'nun kim olduğunu anlamasına yardımcı olun.."
İki arkadaşım koluma giriyorlar. Beni, iki vagonu ayıran geçiş bölmesinin kapısına getiriyorlar. Ve kapıyı ardına kadar açıyorlar.
Az önce oradan diğer vagonu gördüğüme yemin edebileceğim yerde, şimdi simsiyah ama gerçekten simsiyah bir boşluk var.
Ne tekerlek sesi, ne lokomotifin düdüğü.. mutlak sessizlik..
Arkama dönüp iki dâvâ arkadaşıma da bakıyorum.
"Yürü. Bize güven ve yürü.." diyorlar her ikisi de.
Olanlara inanamıyorum.
Benim, önümü görmediğim bir karanlıkta, boşluğa adım atmamı istiyorlar.
Bunu, beni arkamdan vurmayacaklarını defalarca kanıtlamış, iki dostum söylüyor.
Ama çok garip.. Bunu yapmama, yıllardır düşman diye bildiğim diğer grup liderinin yüzündeki ifade sebep oluyor.
O kadar sevecen, o kadar güven veren bir ifade ile bakıyor ki yüzüme..
kendimi boşluğa bırakıveriyorum.
Ve işte ne oluyorsa ondan sonra oluyor.
Önce ellerimi görüyorum, uçarken.
Tırnak uçlarımdan başlayan hareketle.. bütün gözeneklerimin yukarıya doğru yayılarak turkuaz rengine dönüştüklerini izliyorum zifiri karanlıkta.
Paltomu, gömleğimi, pantolonumu çıkartıyorum..
Bu anlatılamayan bir mutluluk hissi.
Uçarken soyunuyorum.
Ve tüm vücudumun turkuaz rengine dönüşümünü izliyorum.
Vagon yok..
Tren yok..
Ses yok..
Kimse yok..
Hiç bir şey yok..
Sadece karanlık var.
Sonra..
Acâip.. ancak bilim kurgu filmlerinde görülebilecek bir gezegene yaklaşırken görüyorum kendimi.
Çok yakında, normal yaşamda olası olmayan renklerin hâkim olduğu iki büyük gezegen daha var.
Ama benim süzüldüğüm gezegenin büyük bölümü turkuaz renkli denizlerle kaplı..
Ve yaklaştıkça..
smokinler ve siyah tuvaletler içinde.. erkekleri ve kadınları görebiliyorum..
Saçları ve elbiselerinin haricinde, görülebilen her yerleri turkuaz olan insanları..
Beni alkışlıyorlar.
Uyanıyorum.
Metal tekerleklerin, raylar üzerinde çıkarttığı ritmik sesler, eski lokomotifin ara ara çalan keskin ıslığına karışıyor.
Eski bir tren vagonunda, üç kişiyiz.
Üzerimizde, aynı tip gri askeri paltolar var.
Soğuk..
Yakalarımı kaldırmışım. Ve konuşurken ağızlarımızdan buhar çıkıyor.
Bir görevden dönüyoruz. Yanımdaki diğer iki subay, üstlerim. Yanlarında samîmi fakat saygılı konuşuyorum. Görev tamamlanmış. Üzerine gitmemiz ve bitirmemiz gereken iş fazlası ile başarılmış. Ve hâttâ grup lideri yok edilmiş..
Ya da ben öyle sanıyorum.
Çünkü,
şaşkın bakışlarım arasında kompartmanın kapısı açılıyor..
bittiğini.. yok edildiğini.. elimine edildiğini düşündüğüm lider, vagona giriyor.
Son derece samîmi ve sevecen şekilde,
bir kaç saniye öncesine kadar.. düşman olduklarına inandığım diğer iki dâvâ arkadaşım ile kucaklaşıyor.
Ve en sonunda bana dönerek beni sevgi ile kucaklıyor..
Dilim tutulmuş gibi. Konuşamıyorum.
Şimdi üçü birden bana gülümsüyor..
Sessizliği bozan, hâlen hayatta olmasına bile inanamadığım liderin sesi oluyor..
"Kim olduğunun.. ne olduğunun farkında değil.
O'nun kim olduğunu anlamasına yardımcı olun.."
İki arkadaşım koluma giriyorlar. Beni, iki vagonu ayıran geçiş bölmesinin kapısına getiriyorlar. Ve kapıyı ardına kadar açıyorlar.
Az önce oradan diğer vagonu gördüğüme yemin edebileceğim yerde, şimdi simsiyah ama gerçekten simsiyah bir boşluk var.
Ne tekerlek sesi, ne lokomotifin düdüğü.. mutlak sessizlik..
Arkama dönüp iki dâvâ arkadaşıma da bakıyorum.
"Yürü. Bize güven ve yürü.." diyorlar her ikisi de.
Olanlara inanamıyorum.
Benim, önümü görmediğim bir karanlıkta, boşluğa adım atmamı istiyorlar.
Bunu, beni arkamdan vurmayacaklarını defalarca kanıtlamış, iki dostum söylüyor.
Ama çok garip.. Bunu yapmama, yıllardır düşman diye bildiğim diğer grup liderinin yüzündeki ifade sebep oluyor.
O kadar sevecen, o kadar güven veren bir ifade ile bakıyor ki yüzüme..
kendimi boşluğa bırakıveriyorum.
Ve işte ne oluyorsa ondan sonra oluyor.
Önce ellerimi görüyorum, uçarken.
Tırnak uçlarımdan başlayan hareketle.. bütün gözeneklerimin yukarıya doğru yayılarak turkuaz rengine dönüştüklerini izliyorum zifiri karanlıkta.
Paltomu, gömleğimi, pantolonumu çıkartıyorum..
Bu anlatılamayan bir mutluluk hissi.
Uçarken soyunuyorum.
Ve tüm vücudumun turkuaz rengine dönüşümünü izliyorum.
Vagon yok..
Tren yok..
Ses yok..
Kimse yok..
Hiç bir şey yok..
Sadece karanlık var.
Sonra..
Acâip.. ancak bilim kurgu filmlerinde görülebilecek bir gezegene yaklaşırken görüyorum kendimi.
Çok yakında, normal yaşamda olası olmayan renklerin hâkim olduğu iki büyük gezegen daha var.
Ama benim süzüldüğüm gezegenin büyük bölümü turkuaz renkli denizlerle kaplı..
Ve yaklaştıkça..
smokinler ve siyah tuvaletler içinde.. erkekleri ve kadınları görebiliyorum..
Saçları ve elbiselerinin haricinde, görülebilen her yerleri turkuaz olan insanları..
Beni alkışlıyorlar.
Uyanıyorum.
4 yorum:
Hem vallahi hem billahi bu rüyam ile ilgili bi şey yazmaya karar vermiştim. 1994 te görmüştüm bunu..
Tam yazma hazırlıkları yaparken..
hem return2 hem kuguu rüya ile ilgili yazdılar..
modayı takip ediim dedim..
sevgiler.
K.çın açıkta kalmış abi derim ben abi derim ben abi derim ben abi derim ben abi "derim turkuaz olmuş" derim.
Bu ruyani bana anlattigin geceyi hatirliyor musun?
Yamanlar daginda o basbasa yemek yedigimiz geceyi :))
sezen'in dediği gibi.. "zor yıllar.." dı..:))
Yorum Gönder