Tuvaletin yazılamayan tarihi:
90'lı yıllarda, sanıyorum Milliyet gazetesinin haftasonu eklerinden bir tanesinde, Türkiye'de tuvalet kağıdı kullanımı üzerine bir araştırma yayınlanmıştı. Bu araştırmaya göre, Türkiye'de %15 ile kullanım oranında Avrupa sonuncusuyduk. Tabi, daha uzun düşünme imkanı olanlar, tuvalet kağıdını sadece el kurulamak için kullananları hesaba katarlarsa oranın daha da aşağılara ineceği malum.
Hepinize hasıl olduğu üzre, tasarım açısından bir alatürka birdem alafranga tuvalet çeşidi bulunmakta. Ülkemizde şehirlerin tecrit edilmiş zengin kesimlerindeki alanlar dışında yaşayanlar sıklıkla alatürka kullanmakta. Başkent dahil, çoğu kamu binalarında alatürka dizilişinde olan tuvalet koridorlarının sonuna nezaketen bir tanecik alafranga eklenmekte. Tabi buralardaki edişlerimiz arasındaki nüanslar envai çeşitlerde olmakla birlikte, ülkemizde batı ile doğu kültürünün arasında kalmışlığımızın bir göstergesi olan bu konuşulamayan yaraya parmak atmak istedim. Yara olmasının sebebi, kullandığınız hiçbir şeklin hijyenik olmaması, parmak atmamın sebebi, çoğunuzun olaya parmaklardan oluşan kümeyle şapşaplayarak müdahale etmeniz.
Hedef kitlemiz: Ülkemde her türlü ortak kullanımda olan tuvaletleri kullanan insanlar. (Burada işeme konusu işlenmeyecektir)
Amaç: Olayı taharet kullanmayanın bakış açısıyla inceleyip, tuvalet kullanımında karşılıklı anlayış ortamını pekiştirerek taharet kullananların bilinçlendirilmesi. Kadınlar tuvaletlerinde neler döndüğünü yazabilecek anayiğitlerin bu olayları bloga yazmalarını teşvik etmek. Dolayısıyla 35 milyona değil, 70 milyona ulaşmak.
Yıllarca süren gözlemlerim sonunda(sizleri gözetlemedim, kullanılmış tuvaletleri inceledim, ve kriminal polisi gibi yaptıklarınızı hayal ettim, yaş 31 olunca da hesap kesim tarihiniz geldi) konuyu 5 açıdan incelemekte fayda görüyorum: 1.Tuvalet kağıdı olan tuvaletler açısından 2. Alatürka tuvaletlerde yaşananlar açısından 3. Alafranga tuvaletlerde yaşananlar açısından 4. 90'lı yıllarda alafranga dizaynında yaşanan metamorfoz(başkalaşma, yada türk kültürüyle barışma, kaynaşma gibi:)) açısından 5. Neden alafranga kullanmalı, taharetten vazgeçmeli ve kağıda yönelmeli(old-school alafranga istiyoz kampanyası)?
1. Tuvalet kağıdı olan tuvaletler açısından:
Bu tuvaletlere girdiğin zaman için biraz rahattır. Alafranga olsun alatürka olsun bazı ortak paydalar vardır. Alafrangada mesela, kapağın etrafında falan bulaşık durumlar varsa, adam kapağı alatürka mantığıyla kullanıp üstüne tünemişse falan iki kat kağıt serer olaya girersin. Alatürkaya girdiğinde mutlak bir ıslak zeminle karşılaşırsın, o ıslak zemin de çabucak çamurlanmaya gebedir zaten, olay serbest düşüşte ceyan edeceğinden hedefe karar vermek ve paçaları kollamak gerekmektedir. Taş tuvaletin koruyucu kalkanları olmadığından geliyorum diyen kaza tuvalet kağıdının yardımlarıyla geçiştirilebilir. Ancak fayanslara isabet edenler oralarda kalır. Hedef seçerken sıçratan delik, sıçratmayan delik ikilemi yaşarsın. Mesela alatürka kullanmak zorunda kalırsam sıçramasın diye taşa edip sonra onu maşrapa suyuyla deliğe doğru yüzdürüyorum. Blup diye ses geliyor.... :) Kağıdıma siliniyom. Kağıtları da deliğe sallıyom, bir yol su daha gönderiyom maşrapa ile sonra çıkıyom. Haa neden sifon çekmiyon diyenler için 2. bölüme(alatürka) bakınız. Ama tabi alafrangada mutlaka sifon çekiyom. Sonra muslukları, kapıları tuvalet kağıdı ile açabilirsin falan. Ama buralara dokunamamamızın tek nedeni sizlerin yaptığınız şapşapların bizim zihinlerimizdeki hayali, ve onun öyle su ile yıkama ile kolay dezenfekte olamayacağıdır. E bi de hepatiti, sarılığı var. Özellikle alatürka'da hijyen sağlamak güç. Tuvalet kağıdı olsa da. Alafranga'da da durum farklı değil, hem taharet orada da mevcut hem de o tuvaletleri temizleyenlerin çoğu alafrangayı nasıl temizleyeceklerini bilmediklerinden ortama hortumla müdahale ediyorlar. Kuru dezenfeksiyondan haberleri yok. Alafranga taharetlenmesi arkadan öne doğru akan suyla olduğundan özellikle kadınlar için zararlı, merak mı ettin? ayrıntı için bölüm 3'e bkz. Sonuç olarak alatürka ile benzer kaderi paylaşıyor alafranga.
Ama esas can alıcı noktayı sona sakladım: Esas olay şu, dötünü kağıda silip çıkıyon mu yohsa taharetlendikten sonra kağıdı dötüne ve eline havlu mu yapıyon? Havlu yapmıyosan çık(O.K.), yapıyosan çıkma!(O.K. değil, bana da zarar veriyon). Havlu yapıyosan kardeşim, sen mikrop taşıyon demektir. Oraya buraya, musluğa şuna buna bulaştırıyon demektir. Ben de her seferinde bunu dikkate alarak, kendi önlemimi alıyom demektir. Beni irkiyon demektir...Beni ALA PRANGALARA vuruyon demektir.
2. Alatürka tuvaletlerde yaşananlar açısından(biz taharetlenenleri nasıl görüyoruz, tuvalet kültüründe taharet ve alatürka tuvalet olmayanlar bu ortası delik taş parçasıyla karşılaşınca neler yapmak zorunda kalıyor gibi detaylar incelenecek, bir de "koku nedir" irdelenecek): - Peki neleri inceleyemiyoz burda? Mesela ev alatürkalarını, o tuvalete ev terliği ile nasıl çömülebildiği gibi. Kamu ile sınırlıyız. Yoksa bu yazı bitmez. Yine de ister istemez bir kaç söz var evle ilgili.
Alatürka tuvalete girdiğin zaman taharetlenmeyenin hikayesi basit. Ediş bittikten sonra tuvalet kağıdına silinip çıkıyon. Ama paçaya bulaşanlar yanına "kar" kalıyor. Huylanıyon falan ama her tarafa kağıtla dokunarak ortamdan yalıtılmış bir şekilde işi bitirip kaçıyon.
Taharetlenenlerin durumu farklı. O, tuvaletin tüm takım taklavatıyla "barışık" insan, yani maşrapası, varsa hortumu, azgınca ve sıçratarak su püskürten sifonuyla uyum halinde, habitatında mutlu ve mesut aslında. Ancak hijyen kaygısı olanın gözünden bakınca durum kaygı verici. Yani az önce benimle el sıkışmış olabilir. Az önce ısırdığı şapşaptan muzdarip tırnaklarından bulaşık ağzıyla çay yudumluyordur, taharetten sararmış nemli donuyla yatağa uzanıyordur falan... Buralara fazla takılmadan ilerleyelim... Nihayetinde, yaptığı herşey mikrobik, kapıyı musluğu şapşaplı eliyle tutma ihtimali, fayanslara, paçalara sıçrayan bulaşıklar, mesela hastane içindeyse, ıslak ortamdan hijyenik ortama taşınan mikroplar. Bunlar sadece dışarı taşıdıkları. Bir de kendine ettikleri var. O da şu, şapşaplı elin öyle sabunla falan dezenfekte olamayacağı. Çünkü sabun yağ çözücüdür. Dezenfekte etme özelliği olan sabun kullanmalısınız ya da elinizi suyun altında daha uzun süre tutarak suyun mekanik gücüyle elinizdeki mikrop sayısını azalttığınızdan elinizdeki mikrobun hastalık yapıcı özelliğinden korunmuş olursunuz. Peki bunu yapamadığınız durumlar olmuyor mu? İşte o durumlarda bizlerden uzak durursanız, ya da tuvalet kağıdı kullanmayı düşünürseniz kamu sağlığında sorumluluğunu bilen kişiler olarak yerinizi alabilirsiniz. Mesela hemen bir yaygın anlayışa daha parmak basalım. Taharet sonrası elinize kolonya sürmek de mikrobu öldürmez. Kolonya mikrobun üremesini durdurur. Ancak mikrop hala elinizdedir. Kısa bir bilgi daha. Türkiye'de hastanelerde çeşitli amaçlarla sizlerden kan alınır. İğne yapılmadan önce deri kolonyalı pamukla silinir. Bu büyük bir hatadır. İğne ucuyla derinizdeki mikropları direk olarak damarınızın içine itmiş oluyor yani dolaşım sisteminize direk enjekte etmiş oluyor hemşirelerimiz. Damardan iğne oluduktan sonra mikrop kapıp hasta olanlar(mesela ben, koltuk altı lenf bezim şişmişti), hatta ölenler(daha ölmedim) çok. Doğrusu deriyi poviyot, betadine, isosol ya da benzeri mikrop öldürücü sıvı ilaçlarla sildikten sonra iğne yapmak. Ama hastanelere sorun, maliyet gereği bu maddeyi kullanmıyorlardır. Hatta hastaları da "biz damar iğnesi için poviyot kullanıldığını ilk defa duyuyoruz diye motive etmekdirler". Onları benim küllahıma anlatın diyorum ve devam ediyorum...
Yukarda "sen neden sifon çekmeyon alatürkada bakiiim"diye sorabilecek taharet polisleri için buraya bakınız demiştim. Anlatayım. Alatürkada yaşanan tüm rezalete rağmen, maşrapa edişi deliğe göndermek için sifondan daha uygun bence. Mesela taşa ettiysen ona maşrapanla nazikçe yol gösteriyorsun. Etrafta başka bulaşık durum kalmadıysa, fırça kullanmaya gerek yoksa, ortamı terk ediyorsun. Ama şimdi diyelim yine taşa ettin. O azgın sifonu çekecen diyelim... alafrangadaki gibi çalışmıyorki sistem! Ortam yukardan aşağı yıkanmıyor ki. Bir su dalgası arkadan öne akarken, diğer bir su dalgası da edişinden aşırdığı bir demet şiddetli püsürüğü paçaya, fayansa, hatta seni aşarsa kapıya, kapının altı açıksa tuvalet koriduruna kadar ulaştırabilir. Ben burdayım, burdayım, sizlere bulaşmaya, sizlerle kuçaklaşmaya geldim diyebilir bulaşık. Tabi bu cümle "seni çok seviyorum sadri alışık" diye de devam edebilirdi. ama etmiyor işte. Anlatabildim mi gomserim?
Bir de yukarda dedim ya, kültüründe taharet ve alatürka olmayan batılı yabancıların bizim kağıtsız alatürkaya girdiklerinde olabilecekleri düşünün. Hemen örnekleri vereyim. Dengesini kaybedip yere kapaklanma, hangi yöne çömeceğini bilememe, tuvalet ertesi ayak kaslarında antremansızlıktan dolayı et kesiği, yanında kazara kağıt mendil falan yoksa "şapşap nasıl yapılır"ın hayal edilmesi ve uygulamaya teşebbüs, ama sonra donun tuvalet kağıdı niyetine tek kullanımlıkmış gibi feda ve heba edilmesi. O gün eve gidene kadar malzemenin serbest salınımda dolaştırılması:). Doğulu yabancılar, daha doğrusu müslüman yabancılar pek yabancılık çekmiyordur herhalde. Mesela Suudi Arabın beyaz entarisi bulaşığı hemen belli edeceğinden herhalde alatürka kazalar çetelesini tutmak için birebir oluyordur diye düşünüyorum. Batılı yabancıya Alatürka sistemi anlatmak zor. Nasıl biz tuvalet konularına günlük hayatta girmiyorsak, onlarda girmiyor tabi bu konulara. Ama batılının önyargılı kültürel bakışıyla ben de taharetlenin kategorisinden muamele görüyorum ister istemez. Herife çıkışıp da "bak mu millet şapşapçıdır ama ben ancak enseye şaplak severim, şapşaptan haz etmem" diyemiyorsun. Ben de arada kalıyom yani. Bu paragrafın sonucu şu: Ne kadar iyi niyetli ve taharet düşüncesinden bi haber olsa da, "Hans" alatürka koşullarına teslim olmuş, mikrop taşıyanlar zincirine katılacaklar bekleme listesinde bir daha ki alatürka deneyiminde asil listeye geçmeyi riske etmektedir artık. Hoş geldin Hans! 2. faslı kapatıyoz.
Yok bi dakka "koku nedir"i tartışmadık. Güvenilir kaynaktan aldığım bilgiye göre burnunuza gelen kokular aslında kokladığınız madde partiküllerinin burnunuzdaki hassas sinir uçlarına yapışmasından ibaret. (Yani madde, katı, sıvı ve buhar halinde olsa bile aynı madde) Yani mesela biri mutfakta pirzola pişiyor, siz kokusunu duyuyorsunuz. İşte pirzola partikülü burnunuza yapışmış. Yani siz salonda, pirzola mutfakta değil artık. O burnunuzda. Aynı şey edişiniz için geçerli. Edişten kısa bir süre sonra duyduğunuz koku aslında ağırlığı havadan hafif bir kaç koli basilli kümesinin burnunuza yapışmasıyla duyduğunuz koku imiş. Dolayısıyla doktorlar her "bluptan" hemen sonra sifon çekmeyi öneriyor. Tabii fayansa, duvara yapışan koliler de cabası. Oraları da belli aralıklarla dezenfekte etmek gerekiyormuş. 2. fasıl iyice kapandı artık.
3. Alafranga tuvaletlerde yaşananlar açısından (Tarihsel süreçte 90'lı yılların ortalarına kadar ki süreci ifade eder. Taharet mekanizmasi alafranganın içine monte edildiğinden beri farklı bir işgal ile karşı karşıyayız. O işgali 4. fasılda okuyacaksınız)
Alafranga daha derli toplu bir düzenek. Kompakt bir tasarım. Sifondan akan suyun bulaşık ortamı yukarıdan aşağı akarak temizlemesi ile içimize sinen daha rahat bir sistem. Mesela benim en rahat ettiğim tasarım deliğin nereye konuşlandığı ile yakından ilişkili. Benim için ideal ediş dötünden inen bloğun(edişin) hafif arkada tasarlanmış bir deliğin yan duvarına temas ederek hız kesmesi ve sonra su ile yumuşak temas ederek BLUP etmesidir. Türk alafranga tasarımlarında bazı anlamsız hatalar olabilmektedir. Mesela delik dötün tam altına tasarlanmışsa, bu hiddetinize cevaben, düşen bloktan kıçınıza sıçramak suretiyle mutlak su iadesi olacaktır. Bunlar alafranga bilmeyen mimar tasarımlarıdır diye düşünüyorum. Ama üzülmeyin, bu tuvaletlerde edişin hızını kesmek için deliğe biraz tuvalet kağıdı doldurarak sıçratmayan dakikalar geçirebilirsiniz. Yabancı tasarımcılara da bulaşayım biraz. Bir alafranga tipi var. Hep uyuzlanmışımdır. "Gölet tipi" alafranga, Franga yarı beline kadar su doludur. Neresine etsen yine sıçratacaktır. Sifonu çekince içindeki su ve bulaşık kısa süreli bir tavan yaptıktan sonra içinde oluşan bir girdapla gözden kaybolur ya. Ha anladınız... O tipi gerçekten hijyen bakımından da onaylamıyom, hadi hijyeni mijyeni falan da bırak, görüntü iğrenç, kalksın valla o. Hele bir de onun tıkandığını falan düşünün, felaket!
Alafranga aynı zamanda, doğru bakmasını bilenler için kuru bir ortam. İçini tuvalet fırçası ve dezenfektan yardımıyla fırçalar, kapaklarını siler rahatça kullanabilirsiniz. Özellikle tuvaleti kullanan taharetçi meslektaşlarınız yoksa. Ama genelde bunlar olduğu için tuvalet oturağı düzleminde su damlaları kalabiliyor. Dolayısıyla bulaşıkla teması kesmek için mutlak kağıt sermek gerekiyor.
90'lı yıllara kadar anlatıyom dedim ya. İşte o yıllarda, el yordamıyla şekillendirilip tuvalet oturağının alt arka tarafından dötünüze tecavüz edersine uzanan bakır ya da metal taharet boruları vardı. Türk, alafrangaya nüfuz edemediği tali bir yöntemle, bir yandan alafranganın oturma lüksünden faydalanacak, diğer yandan genlerine alatürkadan geçme şapşap merakını bu bakır borularla giderecekti. Bu borular tam bir tasarım ücubesiydi. Çünkü binanın geniş borularından gelen su aniden ince bakır boruda sıkışınca, boru ya tir tir titremeye başlıyor, ya da ayarsızca fışkırarak dötünüzdeki bulaşıklarla birlikte testisleri de yalayarak tuvaletin ön duvarlarına yapışıyordu. Hele borunun ayarı biraz yukarı olsun, oturakla oturağın temas ettiği taşın arasından tuvalet kapısına değin erişen fışkırtma olaylarınız herhalde olmuştur di mi taharetçi kardeşlerimiz? Taharet musluğuna ayar çekmede uzmanlaşanlar taharet borusuna da ileri-geri yön vererek çok dötler yıkadılar. Zaten o boru hiç sabit duramadı. Her tuvalete girişinizde başka bir kullanıcının zevkine göre ileri-geri, aşağı-yukarı pozisyon aldı durdu. Mesela biz taharetlenmeyenler alafrangayı kullanacağımızda o boru mümkün olduğunca en geri mevzilere itildi. Çünkü tuvalet kağıdı kullananlar olarak o boruyla elimizin temas etme riski hep vardı. Bu temas yaşansın istemezdik. İrkilirdik.
Benim Türküm bazı ara uygulamalar da geliştirdi. Bu yöntem hijyenik midir değil midir tam bilemiyorum. Dötü boruyla ıslatıp sonra tuvalet kağıdına silinen ara grup. Genelde dötü fazla tahriş etmemek için böyle yaptıklarını söylerler. Hah anladın mı o grup... Hadi yazın serinletir anladık, peki kışın 2 derece suyu kıça yiyince nasıl oluyor? Surat ifadeleri kışın değişiyor mu bu grubun? Taharet kültürünü daha ileri tekniklerle buluşturmaktan haz etmiyom. Fakat bu arkadaşların hayallerindeki taharet borusu yaz-kış 20-21 derece aralığındaki su sıcaklığında su püskürten rezistanslı borular olsa gerek. Uzak bir dil ailesinden gelseler de bir yakınlığımız var onlarla galiba, tuvalet kağıdı ekseninde, ve edişle temastan kaçınmaları bazında hani... mesafeli bir dayanışma geliştirebiliriz belki. Bu paragrafa nostalji adayı bir resim eklemek istiyorum. Resim 90'lı yılların sonlarından kalma(Pardon 2004'müş, yıllar çok çabuk geçiyor). Hala hayret ve ilgiyle saklarım. Kayseri Organize Sanayiden bir abimiz. Recep Kavlak. Kendince dizayn ettiği "taharetmatiğin" lisansını almıştı. Aşağıya bu ürünün haber olduğu bir linki ekliyorum. Kim bilir belki yeni milenyumda bir arkadaş rezistanslı taharet borusunu icat eder sizler için.
haber linki için
Bir diğer ara uygulamacı ala frangayı kullanırken havadan etmeyi yeğleyen grup. Dolayısıyla oturağı sıvayanlar. Bu grup muhtemelen özelinde de ala frangacı fakat tiksindiğinden havadan atış yapıyor. Velakin bizi kalbimizden vuruyor. Sabote ediyor. İki kağıt ser otur be kardeşim. Özdebiriz biz aslında. Yapma böyle. Yakışmıyor diyor, bir diğer ara uygulamacıya geçiyom.
Batı ile doğuyu eşzamanlı yaşayan bir ara uygulamacı grubu daha var. Bunlar tuvalet kağıdı kullanıcıları gibi olayı kuru bir şekilde tamamladıktan sonra. Bir de hazır boru varken bi yıkayalım diyen ara grup. Bulaşığı kağıt ile sildikten sonra şapşap yaptıklarından düz şapşapçılara göre donlarının daha az sararması olası. Tabi sararma olayı kağıdı havlu yapanla yapmayana göre de değişiyor. Şimdi kuru kuru silip gitmek varken yıkayıp kurulamayan bir altgrup var. Bunlar nemli dolaşıyor. Bir de tüm bunları yaptıktan sonra kurulayıp çıkan diğer altgrup var. Yine sarartanlar arasında en az sararma olayı bunlarda. Yani bir bakıma baştan iyi giderken son dakkada işi berbat eden bir grup. Temkinli iyimserlikle uzaktan izliyoruz.
Son ara uygulamacının tuvaleti şöyle tasvir edilebilir. Alafranga tuvalete girersiniz, ortamda tuvalet kağıdı yoktur, köşede, alatürka malzemesi bir maşrapa durmaktadır. Bu ortamda şöyle bir ara uygulama cereyan etmiştir. Arkadaş maşrapayı yan tuvaletten doldurmuş, bir kenara koymuş, yine üstteki gibi havadan nişan almış, edişten sonra ala türkadan bellediği şap şapı alafranga oturağın üstünden gerçekleştirmiş. Dolayısıyla ortamı hem sıvamış, hem ıslatmıştır. Ortamda kağıt serebilecek bir durum yoktur. Bunlarla taban tabana zıtız biz. Başka kapıya gidiniz.
"Bu kadar konuştun, neden taharet kadınlar için zararlı açıklamadın kardeşim?" diyen polis abiler. Gulag verin. Ala franga'daki işgal mekanizması suyu arkadan öne fışkırtıyor ya. Kadınlar bu mekanizmayı aktive ettiklerinde dötlerindeki bulaşığı ister istemez öne doğru iktirmiş oluyorlar. Özellikle zevk için uzun taharetlenenlere söylüyom. İtile babam itele, nereye kadar? İçine kadar. Bari al bulaşığı parmağınla içine sok daha iyi. Ne farkı var? Ondan sonra akıntım var, havuzdan mı oldu, denizden mi oldu? Olabilir tabii de, gayet güzel taharetten de kapmış olabilirsin bir şeyler. Zaten bu paragrafta tavan yaptık. Daha fazla germeyelim. Karşılıklı anlayış ortamına etmeyelim daha fazla. Bu bölüm yeter.
4.)90'lı yıllarda alafrangada yaşanan metamorfoz açısından(günümüze kadar olan hikaye)
İşgal farklı boyut kazandı demiştik. Alafranga dizaynı doğuya yenik düştü demiştik. İşte işgal borusu, ala franga dizaynın içine yerleştiğinden beri batı yenik düşmüştür bu ülkede. Gerçi borunun boyu daha kabul edilebilir boyutlara çekilmiş, kah plastik kah metal daha oval şekiller almış, boru tuvaletin arka yanağına sabitlenmişse de işgal meşrulaşmıştır. Vatanın bölünmez parçası haline gelmiştir. Bu değişim yaşanırken ben Kıbrıs'ta öğrenciydim. Ezelden beri taharetlenmeyen Kıbrıslı kardeşlerim gibi bende, Türkiye'den ithal etmek zorunda oldukları alafrangaların ortasında bir delik görünce bunun benim Türküm'ün fikri olduğunu ilk saniyelerde çakmıştım. Durum Kıbrıslılar için biraz daha vahim idi. Başlarda çoğu durumu kabullenemediklerinden ala frangayı borusu monte edilmemiş şekliyle satın alır, deliğini alçıyla sıvarlardı. Bilmiyorum hala öyle midir? Ama sıvanmış bölge, sifondan gelen suyun şiddetiyle zamanla su sızdırmaya başlardı. Hüzünlü zamanlardı bunlar. Sonuçta hergün yapıyoruz bu işi di mi? Ama gel gör ki, ŞAPPİİİ !
İşgal borusunun bu yıllardan sonra taharetlenen taharetlenmeyen tüm evlere yerleştiğini gördük. Taharetlenmeyenler bu değişikliğe karşı koyamadılar. Ne de olsa evlerine misafir gelecekti, arkadaşlar, akrabalar şapşap için tuvaletlerine girmek isteyeceklerdi. Bu yeni mekanizmalı tuvalet bizlerde de olmalıydı. Yoksa "ayıp" olurdu konu komşuya. Ne de olsa bizde kullanılmamaktan paslanmaya yüz tutmuş taharet musluğu ayda birkaç egzersizle daha zinde kalabilirdi. Bireysel boyutu burada noktalıyoz... Demiştim ya eve girersek bitmez.
5.) Neden Ala franga kullanmalı, taharetten vazgeçmeli, ve tuvalet kağıdı kullanımına yönelmeli?(Old-school ala frangamı geri verin kampanyası)
Kısa bir özet geçicem. Ne demiştik? Ala frangada yıkama suyu yukarıdan aşağıya akıyor, paçaya fayansa, oraya buraya sıçratma riski bulunmuyor. Arabın entarisi beyaz kalıyor, daha az deterjan(don için), daha az dezenfektan(tuvalet için) kullanılıyor. Evet fazlaca kağıt kullanılıyor. Fakat bunun faydası oluyor. Ayrıca ortam kuru oluyor, çamurlanmıyor demiştik. Yani ala turkasına ev terliği ayağında edene şaşırmak gerekirken ala frangasına ev terliği ayağında edeni normal karşılamak gerekiyor.
Diyorum ya old school ala frangamı geri istiyorum. "Nerden esti?" dersen polis abim. Söyleyeyim. En tilt olduğum grup yurtdışında seyyar taharet musluğunu alafrangaya taşıyan insanımız (ki bu genellikle küçük pet su şişelerinin tuvalete taşınmasıyla oluyor. Umarım oradaki yerel halk tuvalette su şişenizi unuttuğunuz için peşinizden koşuyordur-bu da benim intikam fantazim:)) . "Yok teyze sizde kalsın, ben iyiyim" diyebilenler için de duble taharet fantezisi olur:)) E gayrim evde bi duş alıncaya gader saprediverseyidin be! Yok illa şapşap sonra havlu! Olmadııı beni bozdun gaynım, olmadııı. Bir de bir şeyden daha bozdun. Tahareti old school ala franga üzerinde denediğin için bozdun. Dolayısıyla batısı doğusu işgal altında olan old-school ala frangayı gelecek nesillere ulaştırmak, fonksiyonlarını sulandırmamak, faydalarının bilincine varmak açısından bu kampanyayı başlatıyom. Ve fakat bazılarınızın aklı-evvelliğe teşebbüs edip "bu arkadaş yurtdışında yaşıyor herhalde" şeklinde karşımıza çıkabilecek varsayım heveslilerinin kursaklarında kalması açısından burda, aranızda, habitatınızda yaşadığımı bilgilerinize reca ediyom. Sizleri farklı uygulamacı kardeşlere karşı daha duyarlı olmaya çağrıyom.
Neden taharetten vazgeççen?
İşte yerel lehçemin de açıkca ifade ettiği üzere, taharetten sakınmak avantajlı gözüküyor. Burada propoganda falan yapacak değiliz. İddialarımın gücünü zayıflatan bir çok unsur var. Mesela, Tıp Fakültelerindeki hijyen derslerinde hekimlerimiz doğunun egzantirik taharetlenme alışkanlığını hijyen derslerine konu yapmışlar mıdır? Konuyu pozitif mi, negatif mi incelemişler? Bu hususta bilgi eksikliğimiz var. Televizyon programlarına sağlık konuları hakkında görüş bildirmek için katılan hekimler bu konuya hiç değinmiş midir?. Ya da daha ürkütücü bir yön: Hekimlerimiz ve onların Üniversite Hocaları da alatürka tuvalet kültüründen geldiklerinden taharet konusu onlar için bir konu değil midir? Yani bu "neden vazgeççen" sorusunu ben cevaplamıycam. Uzmanları cevaplasın. Herkes için daha iyi olur, sulh olur.
Neden tuvalet kağıdı kullancan?
Havlu niyetine değil, artıkları silmek için kullancan. Artığın hacmini küçültüp bir noktaya hapsetmek için kullancan. Donun nemden sararmasın, koltuğun baca gibi tütmesin diye kullancan. Akşama duşta akan su altında yıkamak üzere saklamak için kullancan. Kuru ortam rahat ortamdır demek için kullancan. Orhan Pamuk sana da takmasın diye kullancan. Uzatmıyom, iyi kaptırmıştım... E artık bitti sayılır hadi gözünüz aydın.
Yani tuvalet olayının son paragraflarına yaklaşırken, biz bazı standartları yakalamışız. Mesela tuvalet kağıdı bazı tuvaletlere girmiş. Girmiş ama kağıt tam oturacağı yeri bulamamış. O işlemi hala parmak kümeleriniz yapıyor. Yani bir şeyler yapılmakta, iki ileri bir geri, ama yine ortam arada kalmışlık kokuyor, nasıl anlatsam nasıl resmetsem derken, Aha işte şu resimdeki gibi durumunuz: Bak, resim işte bu reisim,
Bir yandan sizlere türküm, doğruyum, kırgınım derken şimdilik bu kadar diyor, sözlerimi bloğa yaraşır şekilde "katyuşamın samanları, har vurur zamanları" gibi anlamsız ifadelerle bitiriyorum.
Kalın salıncakta,
Turkekirgin.
Cuma, Ocak 12, 2007
Tuvalet, tuvalet kağıdı ve bu hususta kültürünüz
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
6 yorum:
Taharet olayında son nokta "oynar başlıklı boru" imiş. Bunu yeni keşfettim. Alafrangaya monte borunun tam ortasına bir bilye yerleştirilerek hareket etmesi sağlanmış. Bu oynar başlık meselesi, yazımda anlattığım eski tip borularda karşılaştığınız boruya ayar çekme(aşağı-yukarı-sağa-sola)olayına kolaylık getiriyor. Haggateng insanlıq iççing böyyüg adım. Neil Armstrong hesabı.Şapa şupa.
Eskiden bazı evlerde alafranfanın yanına, ona benzer yine üzerine oturulan ve popoyu aşağıdan fışkırtma su ile yıkayan başka bir aparat daha koyuyorlardı..
Şimdi yerden tasarruf hesabına bıraktılar sanırım..
Can Dündar'ın taharet, din, laiklik ve tuvalet kağıdı tarihi eksenindeki ilginç yazısı:
http://www.candundar.com.tr/index.php?Did=1010
muhtesem bir yazi.ulkemizin gercekten ilk siralarda ele alinmasi gereken fakat insanlarin akillarinin ucunda dahi olmayan sorunu!avrupada yasayan biri olarak ulkeme geldigimde annemin yaptigi yemegi dahi yiyemiyorum.tuvalette suyla sapsaplayip ellerindeki boklarla muslugu kapatan masrapayi elleyen ve ciktiktan sonra o ellerle yemek pisiren ascilari dusunup restorantlarda yemek yiyemiyorum.bide bu halk kendini temiz bati ulkelerini pis olarak gorur sebep(cunku bizler suyla dotumuzu yikiyoruz onlar kagitla ayyy ne pisler)kimsenin bagirsagindaki paraziti sapsaplayip baska insanlarin yemegini elleyerek ona bulastirmaya hakki yoktur.birileri sonunda bu konulara parmak basmis anlasilan.tebrik ederim guzel bir calisma.
öncelikle bu bahsettiğiniz şapşaplama olayının öğretilmediğinden ve sırf bu yüzden milyonlarca mikrobun yaşam alanlarımızı işgalinden bende müzdaribim. fakat islam su ile olmayan temizliği temizlik olarak görmez. ve islamiyette taharet sol elle alınır, bütün vücut temizliği sol elle yapılır ve çıktıktan sonra sol elle başka hiçbir yere(maşrapa dahil) dokunulmadan suyla sabunla dezenfektanla iyice yıkanır. dolayısıyle muslukta kapıda şurda burda hatta arkadaşımızın dediği gibi yemekte mikrop filan kalmaz. bir diğer mevzu da sararmış don muhabbeti... yalnızca tuvalet kağıdıyla silenler iyi bilir ki bende cahilken öyle yapmaktaydım hiçbir zaman k.o.b. u oradan tam olarak def edemezsin ve donun araya kaçtıkça eğer derhal duş alamıyosan değil sararmak kahverengileşebilir o taharetsiz (senin tabirinle) adam donu. ve asıl o kokar birde bu kadar bilimsel konuşan bi insanın mikrobun bulaşması için illede temasın olması gerekmez (islamiyette çatalla dahi olsa sol elin ağıza yaklaştırılmaması gibi) tuvalet kağıdıyla silerkende pekala en baba bakteriler virüsler eline bulaşabilir. bir de sabuna güvenmeyen arkadaşım , sen sabret duş al diyosun hemde sabuna güvenmiyorsun ama duşta poviyot, betadine veya isosol mü kullanıyorsun kullanıyorsan bu konuda sana hak verebilirim. yani atatürk ün dediği gibi "batının yalnızca ilmini alın kültürünü değil" kendini avrupaya gidince elitten sanmış arkadaşım ben avrupada bir günde taharet olmadığından dört beş defa duş aldığımı bilirim.. sanırım bu kadarı yeterli. en az arkadaşın yazdığı kadar bi düzeltme yazabilirdim ama daha fazla rencide etmek istemiyorum...
Helal olsun tercuman oldun
Yorum Gönder