Pazartesi, Ağustos 07, 2006

Bitez Çocukları

Geçen gece Bodrum Bitez'de bir restaurant'ta mum ışığı altında Bitez'in o güzel gece manzarasına karşı yemek yiyiyoruz. Bizim masamızda 3 adet 5-5,5 yaşlarında kız çocuğu var.. Ancak bunlardan iki adedi alman anne ve türk babadan, diğeri ise alman baba ve yunan-alman anneden olma çocuklar..
Bizlerle kısık sesle şakalaşıp yemeklerini olağanüstü bir sakinlik içinde yerlerken, yan masalardan hemen hemen aynı yaşlarda başka 3 adet kız çocuğu inanılmayacak gürültülü sesler çıkararak yanımızdan defalarca geçtiler. Anneleri, babaları ve kendileri Türk'tü ama onlar masaların etrafında kızılderililer gibi koşturarak oynuyorlardı. Bizim masadaki kızları izlemeye başladım. Son derece sakin yemeklerini yemeye devam ederken göz ucuylada kabileyi izliyorlardı.. Bu arada acaba analarını babalarını görürmüyüm diye etrafıma baktığımda masalarda yemek yiyen gruplar olduğunu ancak bunlardan hiç kimsenin bu çocuklara bakmadığını ve hatta farkında bile olmadığını gördüm.. Ama çocuklar muhakkak bu masalardan birine aitti..

İkinci gözlemim ise geçenlerde gelen bir mail sonrasında düşündüğüm bir şeydi.. Bir arkadaşım Türkün üstün özellikleri ve yaptıkları başlıklı mailinde bizlerin muhakkak uzaktan kumanda veya benzeri hassas cihazları naylonla veya şeffaf filmle kapladığımızı yazmıştı.. Bunun sadece çocukların bu aletlere zarar vermesini önlemek için değil aynı zamanda büyüklerinde bu aletlerin üzerlerine su, içki vs. dökmesini önlemek için yapıldığını ve yaptığımızı düşünmüştüm. Ancak biraz önce bahsi geçen arkadaşlarımın evinde ne kumandalar ne bilgisayarlar ne de cep telefonlarına karşı böyle bir önlem alınmıyor.. O çocuklarda bizlerle masada konuşurlarken babasının veya annesinin cep telefonunu son derece dikkatli bir şekilde eline alıyor. Ama bu refleks şeklinde bir şey.. Hani masada konuşurken çakmakla,kibritle oynarsın,öyle bir şey.. Ve birazdan bırakıyor.. Yoksa öyle "Annneeeee,ben senin telefonunda yılan oynamak istiyooooooooomm.." gibisine bir teşebbüs filan yok..

Merak ettiğim şey şu;
Neden onlar öyle, bizler böyleyiz?
Neden bizim marketlerde çocukların istekleri yerine getirilmediğinde boğazı kesiliyormuşçasına ağlama krizleri oluyor?
Dün akşam Migros'tan çıkarken genç bir annenin çocuğuna söylediği tek bir cümleyi duydum..
"Eğer bir daha böyle davranırsan sana abur cubur almam.."
İnanamadım. Kaçarcasına uzaklaştım kadının yanından, sanki bir hastalık bulaşacakmış gibi bana da... Kadın, aldığının abur cubur olduğunu bile bile bunu alıyor ve çocuğunu da bir daha bunu almamakla tehdit ediyor..

Neden?
2004 yazı-Bodrum
Tıkla.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Senin örnek olarak anlattigin durumlari ben veya biz burada da yasiyoruz. Bir Alman süpermarketine gittigimde, nerede gürültü varsa, nerede cocuklarla anne-babalar cekisiyorlarsa, bilki orada yabancilar vardir. Sadece Türkleri kastetmiyorum. Ben abartmadan söylüyorum, simdiye kadar (yaklasik 15-16 yil Almanyadayim) senin anlattigin bu tür olaylari hicbir Alman ailede yasamadim, duymadim da. Hele özellikle herkese acik olan yerlerde. Süpermarkette, alisveris pasajlarinda vs. Sorun burada bana kalirsa, egitim ve kültürel farkliliktan kaynaklaniyor. Belki sana klasik bir giris gibi gelebilir. Örneklemeye calisayim. Almanya’da cocuklarin okul öncesi yuvaya, cocuk bahcesine gitme hakki ve genellikle „yükümlülügü „ var. Cünkü okula hazirligin temelleri burada atiliyor. Sadece okulla da kalmiyor. Genel anlamda hayata hazirlik, buralarda basliyor. Buralarda cocuklara yemek nasil yenilirden tut da, bir toplulukta nasil davranilir, ortaklasa bir is nasil yapilir, yemek sofrasi nasil hazirlanir ve sonra nasil toplanir gibi bir dizi sosyal davranislar ögretilir. Dil ögretilir, genel sosyal bilgiler verilir. Yani körpecik bir yavruyu genel bir hayata hazirlik asamasidir bu kurumlar. Bir de genel anlamda Alman toplumunun kültürel ve sosyal yasantisina uygun, uyum kurumlaridir buralar. Sana kisa bir örnek vereyim. Almanya’da ilkokullar acilmadan önce daha cocuklarin kayit islemleri sirasinda, cocuklara ve velilere yönelik bir dizi toplantilar yapilir. Bu toplantilarda okul hakkinda bilgi verilir, ögretmenler tanitilir, rehber ögretmenler bir dizi bilgi verirler. Oglumu (simdi 22 yasinda) okula kaydettirirken ben bunlari yasadim. Ayrica cocuklara ilk haftalarda örnegin trafik dersi verilir. Nereden yürüyeceksin, karsiya nasil gececeksin, otobüse nasil bineceksin vs. Ayrica trafik polisleri her semtte okullarda cocuklara hem trafik dersi verirler hemde normal olmayan durumlarda nasil davranmalari gerektigini ögretirler. Bu sadece kisa bir örnek. Farkliligimiz, hem kültürel ve egitim altyapisindan, hem de mentalite farkindan kaynaklaniyor. Kuskusuz sadece okulda ve benzeri kurumlardaki egitim yetmiyor. Belki de en önemlisi cocuklara verilen egitimin aile tarafindan desteklenmesi, gelistirilmesi. Bu iki ayaktan biri kurum veya aile eksikse hele ikisi de eksikse, ortaya cikan durum senin anlattigin örnekteki gibi, hic te icacici degil. Genelde Almanlar hakkinda otoriter, fazla geleneksel gibi önyargili görüsler vardir. Kuskusuz bu toplum en ideal ve en iyi toplum degil. Ancak insanlara birey olma yolunda en temel bilgi ve olanaklari sunan, sunmaya calisan bir toplum. Böyle bir alt yapi var burada. Tabii ki bu bireysellesme yolunda her toplum kendi kultürüne göre bir yol izleyecektir. Almanya belki de toplum olarak dünyadaki en örgütlü toplumlardan biri. Burada hemen hemen hersey var ama neyi nerede bulacagini bileceksin, sana ne sunuldugunun farkinda olacaksin. Bu da bu toplumu algilamada yatmaktadir. Ben su an 53 yasindayim. Almanya’ya geleli 15-16 yil oluyor. Bana Almanya ile Türkiye’yi karsilastirip, Almanlarin bazi seylerini kötülemeye kalkanlara sunu söylerim hep: Gelismis bir toplum ile hala gelismekte olan bir toplumu karsilastirmak kadar abes birsey yoktur. Gidin Türkiye’yi herhangi bir 3. dünya ülkesi ile karsilastirin. Böylesi bir karsilastirmada belki de kendimizi daha rahat hissedecegiz. Cünkü onlarla daha cok ortak yanimiz oldugunu görecegiz ve belki de onlardan ne kadar daha iyi oldugumuzu görünce, belki de daha „hakli“ bir böbürlenme nedenimiz olacak. Ben Almanya’ya 37-38 yasinda geldim. Burada 10 yil icinde edindigin gelisme, gecen 38 yildan daha fazla. Böyle bir toplum insanin ufkunu aciyor sana sundugu olanaklarla. Sorun bundan nasil yararlanacagini bilmekte. Neyse biraz uzun bir yazi oldu galiba. Bir de davetsiz bir misafir gibi sana yanit veriyorum. Asil sorun bana göre, her zaman iyiyi, dogruyu aramaktir. Sadece önümüze degil etrafimiza da bakmak gerekiyor. Belki bunu cocuklarimiz icin yapabilirsek, o zaman mutlulugun bir kücük damlasini bile yakalasak, iyidir, dogrudur diyorum.