* * * *
1977'de, babam "Ya saçlarını kesersin ya bu evden gidersin." dediğinde, b şıkkının dayanılmaz cazibesine kapılarak, İstanbul'a gidip, Galatasaray İşletme Fakültesine ön kayıt yaptırıp beklemeye karar vermiştim.
Gece otobüsüne bilet aldıktan sonra cepte metelik kalmamıştı. O gün veda ziyaretlerimi yaparken amcamın dükkanına da uğramış, yanında çalışanlardan "Onu bu saatte ancak nargile sefasında yakalarsın." yanıtını almış, her zaman çıktığı kahveye seyirtmiştim.
Yanına oturduğumda, iki kız babası bu adamın, kardeşi ve iki oğlu arasındaki sürtüşmeleri, sessizce ve fakat dikkatle izlediğini biliyordum.
"İstanbul'a gidiyorum Amca."
"Ne yapacaksın?"
"Bilmiyorum. Bir şeyler bulurum elbette."
"Dikkatli ol. Boktan işlere bulaşma. İstanbul'da her gün 15-20 kişi ölüyor öğrenci olaylarında."
"Tamam Amca."
"Paran var mı?"
"Var, var!"
"Sen şunu da koy cebine de, bulunsun."
"Şu" dediği, dönemin en büyük banknotuydu. Akılcı bir harcama ile beni en azından bir ay idare ederdi.
* * * *
Bir kaç ay sonra, Ergun apartmanında kapı çalmış, açtığımda yine onu bulmuştum karşımda. Kontrole gelmişti. İzmir'den İstanbul'a geldiğinde yeğeni nerede yaşıyor, ne yapıyor, bilmek istemişti.
* * * *
Biraz daha gerilere, İstanbul'da geçen çocukluk dönemime gittiğimde onunla ilgili hatırladığım bir şey daha var.
Kardeşimle birlikte sünnet olduğumuzda, bana bir bisiklet hediye etmek istemiş, ancak bisikleti benim seçmemi istediğinden parasını babama bırakarak, İzmir'e dönmüştü.
Pipim iyileştiğinde, babamla birlikte Sirkeci tarafında bisikletçileri uzun uzun gezmiştik. Açık mavi, incecik lastikli, koldan vitesli bir bisikleti müthiş beğenmiştim. Ancak fiyatı, amcamın bıraktığı paradan çok az bir şey fazlaydı. Ben onu almamızda ısrar ediyordum, ancak babam ileriki yıllarda hep b şıkkını seçmemi kolaylaştırmak için direniyordu.
Sonuçta babamın dediği oldu, tabi.
Gittik, balon tekerlekli, vitessiz, hantal, siyah bir bisiklet aldık.
Bindik Sirkeci'den trene, Yeşilyurt'ta indik. Az ileride sağda bir bisikletçi vardı o zamanlar. Orada şişirttik tekerleklerini, ayarlarını yaptırıp, vidalarını sıktırdık.
Sanırım, babamın 38-40 yaşlarında olduğu yıllar. Gencecik daha...
"Ben bi kullanayım bakalım şunu." dedi ve benim de arkadaki seleye oturmamı emretti.:)
Henüz otuz metre gitmemiştik ki bir düştük biz abicim,
daha doğrusu ben arkadan çabucak yırttım da, babam direk pantolonu yırttı.
Yıllar sonra öğreneceğim "Allah'ın sopası yok." lafının gerçekleştiğine ilk kez orada tanık olmuştum.
* * * *
Sözün özü, ben öz Amcamı 4 Nisan 2009'da kaybettim.
Bu adam beni hep sevdi. Bunu bildim.
Ve ben de onu hep sevdim. O'da bunu bildi.