Pazar, Temmuz 25, 2010

SAHTEKAR GENÇÇINARLAR

Şu yaşıma geldim, her şeyin ve herkesin sahtesini, sahtekârını, yozunu, maskelisini gördüm de, çevreci kisvesi ardına gizlenen ve bu kadar ucuz sahtekârları ilk görüyorum. Olaya aymam ve şaşkınlığım öyle uzun sürdü ki buraya yazmakta bile tereddüt ettim epeyce.

Oysa biliyorsunuz ben daha önce bu blogda ne kadar ballı biri olduğumdan,cebime gelen mesajlardan öğrendiğim kadarı ile habire bedava check-up hakları, "KOL" saatleri kazandığımdan bile bahsetmiştim.Bana o mesajları gönderen numaralara dönsem bazı organlarıma geçecek "KOL" saatlerinin boyutundan korkardım hep ya, belki de şu uğradığım sahtekârlığın boyutunun küçüklüğü karşısında onlarınkinin büyüklüğüne saygı filan duyardım kimbilir. Keşke dönse miydim? O ayrı ama olay gününe dönelim biz en iyisi.

Yer bir ofis.
Zaman bundan tam olarak rakamla 10, yazıyla on ay önce.
İki adet kadın gelir, sekreteri aşar ve özel olarak görüşmek istediklerini söylerler. Kadınlardan biri genç-zayıf-uzun, diğeri kısa-şişko-yaşlıdır. Yaşlı olan sazı eline alır.Genç olan o sırada ofisi, duvarları, muhtemelen güvenlik kamerası var mıyı izlemektedir. Yaşlı olan, "GENÇ ÇINARLAR" adlı aylık bir dergi çıkarttıklarını, beher dergi bedelinin 5 (yazıyla beş) TL olduğunu, yıllık abonelik bedelinin 50 (yazıyla elli) TL olduğunu belirtir, abone olmanızı ister ve bir adet dergiyi önünüze uzatır.

Kuşe kağıda basılı bir adet "genç çınarlar" dergisidir önünüzde duran. Ay aman yazık, canımın içi çevreciler gibi masum ve sâfiyane duygularla, "tamam, olur, abone olalım, buyurunuz 50 (yazıyla elli) TL" diyerek parayı uzatırsınız. Karşılığında bir adet koçan uzatılır, abone bedeli şu, abone süresi bu, abone şu, imzalarsınız.
-İyigünler.
-İyigünler.

Aylar geçer ama bir adet dergi dahi gelmez adresinize. İmza attığınız karbonlu makbuz kopyasında başka, size verilen kartvizitte başka telefon numaraları olduğunu görür, arar, ancak, ikisinden de cevap alamazsınız. Kartvizitte mevcut "genccinarlar@gmail.com" adresine mail yazarak hakkınız olan 11 adet dergiyi istersiniz, ama karşı taraftan dergi de, ses de gelmez. Hadi dolandırıldım aman neyse önemi yok altı üstü 50 TL, 5 ini teslim edilen derginin ilk sayısına sayayım, kalan toplam kazık bedeli 45 TL diyeyim geçeyim gitsin dersiniz ama yine de aklınız almaz sadece 50 TL için bir adet kuşe kağıt dergi, bir adet makbuz koçanı ve bir adet kartvizit basılmış olduğunu, biri yaşlı diğeri iki genç personel çalıştırıldığını düşününce. Bunca zahmete değer miydi yoksa makbuza aldıkları imza ile daha büyük boyutlu bir başka dolandırma mı yapacaklar diye aylarca merakla beklersiniz. Sonunda ilk ya da son olmayabilirim, paylaşayım da başkaları ütülmesin diyip, buraya yazarsınız işte.

Siz siz olun, "genç çınarlar" adlı çevreci dergi bastıklarını, nükleer karşıtı olduklarını söyleyen biri genç-zayıf-uzun, diğeri yaşlı-şişko-kısa olan iki kadın -hatta yeryüzünde tek kaldığını iddia eden son panda bile- gelirse yanınıza, eğer para istiyorlarsa temkinli olun derim artık yazık ki...

Perşembe, Temmuz 22, 2010

SBS BİRİNCİSİLERİ BİZİM BLOGDAN

Başarı bizim adımız.
SBS birincisileri, 2010'da da yine bizim blogdan çıktı. Biliyorsunuz daha önce burada deneme sınavları yapmış, okur ve yazar takımımızın seviyelerine bakmış, hepisinin de çok yüksek irtifalarda bulunduğunu tesbit etmiştik.
Sonunda o gün gelip de SBS sonuçları açıklandığında, gördük ki okur ve yazar takımımızın tamamı bizim bile tahminlerimizin üzerinde bir seviyede, hepisi SBS' nin her dalında, sınıfında, branşında, en bi birinci olmuş.
....
Orda, burda, şurda SBS birincisi bizim dersaneden çıktı gibisinden iddiaları kat'iyen kabul etmiyor ve SBS 2010' un esasss, en bi hakikiii en bi birincisini gururla açıklıyoruz;
A.W.
Kendisi bu bloğun direktörünün eşi olup, blog direktörü ile yakın münasebetinin tamamen tesadüf olduğunu, bu durumun SBS birincisileriliği ile bir ilgisinin bulunmadığını da ayrıca belirtmek istiyoruz.

Çocuğunuzun 2011 yılının SBS birincisi olacağını garanti ediyor, kayıtlarımız dolmadan bloğumuza kaydını yaptırmanızı tavsiye ediyoruz.
Neden derseniz aynı sınavda BAŞAK, ALİZAFERSAPCİ, GULTEİNEN ENKELİNİ, ABİ, VLADİMİR, GÜLÇİN, İÇİMDENGELDİĞİGİBİ, 7.ODA, HEP, İNCREDO'da birinci oldu.
Evvet! Oldu tabii. Allahın işi işte.

Neden sizin çocuğunuz da bi dahaki sınavda birinci olmasın ki? O'nun başı daha bu yaşta kel mi?
Böyle bi başarı için paraya kıyılmaz mı? Di mi?
.....
Kavramların , niteliklerin, niceliklerin de ötesi bir yer var ki orası bizim memlekette bir yerde olmalı. Arabamla katettiğim 750x2 kilometrelik güzergahta yer alan her güzide ilçemizin ve ilimizin cadde boylarındaki reklam panolarında, her dersanenin iddiası oydu ki, SBS birincisi onların dersaneden çıkmış idi.

Belki de haklılardı. Çünkü matematik, mantık, felsefe, bilim, her kim ne der ise desin, "Birinci" birden çok çok fazla sayıda olabilir idi çünkü burası "orası" idi.
....
Not: Kayıtlarımız devam etmektedir :)

Cuma, Temmuz 16, 2010

iddia ve kifayet üzerine

Kimsenin önünü kesmeyi sevmem. Sevsem sünnetçi filan olurdum. Hele gençleri öyle çok seviyorum ki. Kimse yaşlandı da gençlerin önünü kesiyo filan demeye kalkmasın benim için.
Ama şu yaşımdayım, şurada -ki site bile değil altı üstü bir blogda- konuk yazar olarak bu bloğa bir şekilde yolu düşenlerin karşısında bir yazı yazarken, yayına sokarken, sonrasında yazdığımı okurken bile yüreğim titriyor, aman bir cahillik , bir ukalâlık, bir haddini bilmezlik yapmış olabilir miyim diye, Ödüm patlıyor.

Doğal olarak, çağın tartışmasız iletişim aracı olan herhangi bir televizyon kanalında program yapan kişilerden de yaşlı olsun, genç olsun aynı özeni, aynı saygıyı bekliyorum. Görmediğime tanık olduğumda da hesabını soruyorum, elbet hakkımdır, hakkımızdır.
Yaşı kemale erenler daha az düşüyorlar böyle hatalara elbet. Çok erken olduğunun farkına bile varmadan "Ben artık oldum" diyen gençlerde ise sıkça rastlıyoruz bu iddiacılığa.

İztv diye bi kanal var. Bu kanalda program yapan bi de kızcağız var. Işıl Bayraktar' mış adı. Göcek-Fethiye arası ege turu ile ilgili bir bölümüne rastgeldim "gezi rehberi" adlı programının.

Bir ara söz döndü dolaştı geldi, 1950 lerde Cevat Şakir öncülüğünde "macera" adlı tekne ile yapılan ilk mavi yolculuk seyahatine. Sabahattin Eyüboğlu, Azra Erhat, Mina Urgan ve daha önemli başka isimlerin bir araya gelip mavi yolculuk yaptığı o ilk seferinde, tekneye konan martı olmaya bile razı olduğunu iddia etti kızımız.

İlgimi çekti, izledim sonuna kadar.
Özellikle baktım program sonunda yapımcı kim, metin yazarı kim,
sunan kim diye.

Teknenin aşçısının yaptığı salataların tadına bakıyomuşcasına, aslında hiç de seksî olmadığı halde denizin tadına bakıyo gibi filan bikini ile resim de vermiş -bana sorarsanız göz renginin ela olmasından başkaca bir fiziksel güzellliği olmayan bu vasat- kızcağızmış metin yazarı da programın.

Ama benim derdim bu değil. Debelenmiş epeyce, gezdiği yerlerin tarihsel-doğal yapısı hakkında bilgi edinip, izleyiciye sunmak için. Program her şey iyi güzelmiş de, bir de o genç yaşına bakmadan metinlerde eski Türkçeyi kullanma merakı olmasaymış.

Herhalde O da istemezdi, Göcek civarı bir yerde bir lokantada yemek yediği an çevreyi tasvir ederken;
"manzara ise kifayetsiz" demeyi.

Herhalde O ' da bilmezdi kendi dilini kullanmakta bu kadar iddialı ama sakar
tavrı ile "macera" adlı o teknede değil martı, sivrisinek bile olamayacağını.


Herhalde O' da bilmezdi
"şarkıların bu kadar güzel
kelimelerinse kifayetsiz olduğunu,
bu derde düşmeden önce"

Pazar, Temmuz 04, 2010

YENGENİZİN SELAMI VAR



Bir önceki (onbirinci marifet) yazımı okuyan eşim çok kızdı bana. Arabamızın arka tekerine işeyebilmemizden bi farkı yokmuş karayollarına "sarı şişeler" serpiştirme marifetimizin.
Beni mutfağa çağırıp pet şişelerle yapılabilecek gerçek onbirinci marifeti görmemi istedi. Baktım; O da sarı şişeler yapmış pet şişelerle.
Ama onunkiler farklı. Sarının turuncuya, hatta kızıla çalan tonlarını yapabilmiş.
O, kızartmada ve yemeklerde kullandığı yağları biriktirmiş pet şişelere meğer.
Biriktirdiği atık yağ miktarı beş litreyi bulduğunda, 4442845 numaralı alo atık yağ hattını arayıp,yeraltı sularının kirlenmesine,deniz analarının çoğalmasına engel olmaktan tutun da, ucuz biyoyakıt üretimine katkıda bulunmaya kadar bir sürü marifeti gerçekleştirecekmiş bu pet şişelerle.
Utandım.
Sözümü de geri aldım.
Tamam, kabul. Kadınlar bizden daha marifetliymiş kardeşim.