Salı, Ocak 26, 2010

KARŞIYAKA'DA BiR PARKA EROL ATAR ADININ VERİLMESİNİ İSTiiiiYORUZ.

Bizim ilçe birbirine girdi.
Erol Atar var, bir abi.
Bir de Cevat Durak var.
Biri fotoğrafçı, diğeri belediyeci.

Cevat abi, durdu, durdu, "Ben Erol abinin adını bir parka vericem." dedi.
Kendisi, bunun nedenini soran vatandaşlara gönderdiği cevâbî yazısında da belirttiği gibi,
Erol Atar'ı,
kente, ülkeye, insanlığa hizmet etmiş, yaşamında yaptıklarıyla öne çıkmış ve önder olmuş bir kişi olarak niteledi.


Ben de şahsen, Erol Atar'ın yaşamında yaptıklarıyla öne çıktığına inanıyorum.

Ayrıca Osman bey parkının adının değiştirilip Fatih bey parkı olmasını belediyeden hasseten rica ediyorum.

Nitekim, Fatih Ürek'te hem Erol Atar'ın yakın arkadaşıdır hem de insanlığa en az Erol Atar kadar hizmet etmiş, yaptıklarıyla belki daha da öne çıkmıştır. Aslında hangisinin önde hangisinin arkada olduğu o kadar da önemli değildir. Hizmet aşkı ile yanıp tutuşmalarıdır önemli olan.


Ne mutlu Erol Atar'ı kendisine önder edinene...

Ne mutlu size...

Bir dahaki seçimde oyum yine sizindir başkanım.
İskele meydanının adını Kuşum Aydın meydanı olarak değiştirmeye söz verirseniz tabi...

Cuma, Ocak 22, 2010

Walkin'around this concrete garden viewing all in vain...

Verdiğim geçici rahatsızlık için siz değerli okurlardan özür dilerim.

Çarşamba, Ocak 20, 2010

küsmüş... neymiş, feysbukta arkadaşı diilmişim

Sevgili karım:
Biz seninle o imzayı atarken sevgililikten de, herşeyden de önce ömür boyu arkadaş, dost olmak için sözleşmedik mi? Şimdi neyin nesi world wide web üzerinden dolanıp da facebookta arkadaş olmak merakı. Yahu kırk yıllık karımsın. Aynı yatakta yatıyoruz zaten her gece. Niye ben facebooka üye oluyorum, niye sen bana Allahın sitesinde arkadaşlık teklif ediyosun? Bu teklifi yıllar önce , fakülte kantininde lor peyniri ve margarinle yapılmış, hazır yufkadan mamül gözlemelerimizi kemirirken ben sana yaptım, sen de kabul ettin. Şimdi her şeye sıfırdan mı başlıycaz? Hadi edecen de, ya ben bunca yıldan sonra arkadaşlık teklifini kabul etmezsem. Hiç düşündün mü bu olasılığı karıcım?
Sevgili dostum Faruk:
Benim kırk yıllık kahve arkadaşımsın, her akşam iş çıkışı eve gitmeden önce okeydi, tavlaydı, piştiydi iki oyun oynayıp stres atıyoruz aynı kahvede. Nerden çıktı şimdi bu muhabbet bilmiyorum ki? Ben kahveden çıkacam, eve gidip bilgisayarı açacam, ordan senle video paylaşıcam da daha iyi dost, daha iyi arkadaş olucaz öyle mi? Yaw feysbukta yokum tamam ama bak işte burdayım, yeşil çuha masada beraber çay içiyoruz anasını satiim, niye feysbuka gir diye ısrar ediyosun anlamıyorum ki? Yaw arkadaş değil miyiz zaten?
Sevgili mesai arkadaşım Nihal hanım:
Akşama kadar soyulan ojenden, kocanın seni aldattığına dair şüphelerine, indirime giren mağazalarda bedenine uygun bluz bulamadığına kadar her moku paylaşıyoruz afedersin, facebookta duvarını paylaşmasak olmuyo mu? Duvar da duvar olsa yani? Sanki her gece pullamaya çıkıyosun a.q.? İşiycem bak bi gece gelip duvarına haberin olsun.
Hayatımdaki herkeste bi afra bi tafra. Ne bu şimdi bi nevi nüfus sayımı mı? Uluslararası istatistik kurumuna mı ayıp oluyo, " facebookta kaç tane Malatyalı var dediler, gösterelim dedik" grubuna üye olmayınca malatyalılıktan da mı aforoz ediliyorum. Nedir yani? Kimse adam yerine koymaz oldu.
Facebookta olmak ya da olmamak, sanki bütün mesele bu? Varoluş felsefesi bi nevi.
İlkokul arkadaşlarım da bulmayıversinler beni. İster küsün, ister boşayın! Üye olmuyorum işte, istediğiniz yere şikayet edin.

Cuma, Ocak 15, 2010

Çıkarın kâğıdı kalemi sınav var!


Biliyorum bunca işinizin gücünüzün arasında zırt pırt sınav yapıp sizi sınav stresine sokuyorum ama ben başarısız bir veliyim ve veli olmak zor iş. İnsanın çocuğuna mahçup olması kadar nahoş bir durum daha yok.

Yukarıdaki görsel geçen yıl derslerin-miz-e katkısı olur diye abonesi olduğumuz "vitamin okul" dan kalma. Dersimiz sosyal bilgiler, konumuz Milli Mücadele idi. Hadi sorunun ifadesinde hata vardı, o kadarını anladık; sayıca bizim asker fazla demek isterken dilleri sürçmüştü de. Yine de öylece ekrana bakakaldık. Hazine tamtakır, halk yorgun, cephane yetersiz...Oraya tıkladık olmadı, buraya tıkladık olmadı. Sonunda vazgeçtik.

Ama vitamin okuldan iyi bilecek değildik ya, iki tıkla işgalcileri vatanımızdan çıkarabilme imkanı vardı demek ki? Her şey fareyi uygun şekilde hareket ettirmekle ve bir kaç tıkla mümkündü de bizim zekamız yetmedi yine soruyu algılamaya bile.

Üzerinden bir yıl geçti ne bilgisayarımdan bu görseli ve ne de zihnimden bu soruyu silebildim. Belki de amaç buydu, bu soruyla çocuklara kurtuluş savaşımızın ne kadar zor koşullarda kazanıldığı kavratılmaya çalışılmıştı. Ya da gerçekten bu soruyla uğraşırken çocuklar, "asker, halk, cephane, hazine" değişkenlerini kullanarak bir kaç tık'la birer strateji uzmanı oluveriyordu. Kim bilir?

Cuma, Ocak 08, 2010

Death-Book

Ölen kişilerin, facebook'taki arkadaş listemizde kalmaları doğal.

Dün gece konuyla ilgili geçen bir diyaloğu iletmek isterim sizlere...

- Abi, sen bu bilgisayar işlerinden iyi anlıyon. Bi'şi sorcam. Rahmetli Ahmet abiyi facebook'tan silmenin bir yolu var mı?

-Yok. Ancak şifresini bilmek gerekir. Neden ki? Arkadaşlarından kaldır eğer çok rahatsız oluyorsan.

-Arkadaşım değildi zaten.

-E, neden rahatsız oluyorsun.

-Abi, sağ tarafta her gün fotoğrafı çıkıyor, 27 arkadaşınız ortak, Ahmet abi'yi eklemek ister misin diye... Moralim bozuluyor.

-E iyi ya işte, gönder bir arkadaşlık isteği. Bir daha çıkmaz orada.

-Abi, ya kabûl diye cevap gelirse...

- .... ....

Çarşamba, Ocak 06, 2010

Kürtlere neden ingiliz deniyor?

Onları çok uzun yıllardır tanıyordum.
90'lı yılların başlarında iş ilişkilerimiz daha da yoğunlaştı. Aslen Mardin'liydiler. Hoş, daha öncede Kürt asıllı kardeşlerimle iş ilişkilerim olmuştu. Ama onlar daha ufak tefek işlerdi.

Oysa bu geniş aile ile daha uzun zamandır birlikteydim. Beni sevdiklerini ve saydıklarını bilirdim. Birbirimize yardım ettiğimiz çok zaman olmuştu. Kimi zaman benim onlara iyiliklerim olmuş, kimi zaman da onlar beni kollamışlardı.

Yılın son günü yanlarına uğramak üzere araba kullanırken başka bir kürt tanıdığımı arayarak
"Kürtçe mutlu yıllar nasıl denir?" diye sormuş ve öğrenmiştim.
Amacım, oraya vardığımda onlara bir sürpriz yapmaktı.

Arabayı parkettiğimde, neredeyse çocukluğunu bildiğim İbo geldi yanıma. Tam ben lâfımı söyleyecekken, o komik aksânı ile "Hapi nû yaa..." deyiverdi.
Lan oğlum, bi'gülme geldi bana...
Ben adama Kürtçe konuşmaya çalışırken onun bana ingilizce konuşması olayı bitirdi.
Kürtlere boşuna "İngilizler" denmiyordu, demek ki...

Oysa karnı doyan, ekmeğini kazanan Kürt gerçeği buydu. Ne zaman güneydoğu'daki olayları konuşup fikirlerini sorsam "Alayının a.q." diyorlardı.
"Manyak bunlar, birbirlerini yiyorlar. Ölenlerin hepsi senin, benim çocuklarımız..."

Öpüştük, tokalaştık, sarıştık...

Yanlarından ayrılırken kutladım yeni yıllarını, "Sersala te pîroz be." diyerek

Salı, Ocak 05, 2010

Denemeyin kardeşim!



Sizce doğru şık hangisi?
Yukarıda gördüğünüz çoktan seçmeli, resimli, çileden çıkarmalı soru, ilkokul beşinci sınıf öğrencilerine yapılan deneme sınavının "İngilizce" sorularından biri.

Neyi deniyolar bilmiyorum ki?

A. Sabrımızı
B. Eğitim-öğretimin daha ne kadar zıvanadan çıkarılabileceğini
C. Çocukların ambale olma noktalarının neresi olduğunu
D. Nüfus planlamasını