Pazar, Aralık 27, 2009

La Havle...

Yetenek-sizsiniz adlı programın adının aslında Yeterince gerzek misiniz koyulmak üzereyken sansüre uğradığını düşünüyorum.

Adam koca kurt köpeği ile şov yapıyor.
Köpeğe silah gösterdiğinde, ön ayaklarını havaya kaldırmayı öğretmiş.


Heh heh heee...

http://en.tackfilm.se/?id=1261899649781RA40

Çarşamba, Aralık 23, 2009

Kendi elini kendin tut.

Uzun ve çetrefilli zamanlar...
Kış gelince böyle oluyor. Hastalıklar, dertler.

Tüm bunların üzerine bir de sevdiğim bir abinin ölümü...
1942 doğumlu, iyi yürekli, gırgırı, makara yapmayı, fıkra anlatmayı seven, gözleri her daim gülen bir adamın çırpına çırpına ölmesi ekleniverdi Lodoslu, kasvet günlere.
Dün kabristanda, iki metre beyaz kumaşın üzerine bir kaç kürek toprak attıktan hemen sonra, son nefesini verirken elini tutan başka bir abi anlattı o saniyeleri.
Fenalaşıp hastaneye kaldırdıklarında, doktorlar ayağında damar filân bulmaya çalışırlarken, o ellerini bilinç dışı sallıyormuş böyle, çırpınır gibi...

Dün cenazede olan bir sürü başka abiler, ölen abinin can cekiştiği ve öldüğü sıralarda önceden plânlanmış bir balodaydılar.
Haber baloya eriştiği hâlde, gereken kulaklara fısıldandığı hâlde program hiç bozulmadı.
Eğlenti, neşe devam etti. Elbette, daha önceden yapılmış büyük organizasyonlar iptâl edilemez, edilmemeli de... Ama, iki kelime ile bahsi edilip, şerefine bir kadehçik kaldırılabilinirdi.
Yapılmadı.
İki dakikada olsa, neşeler kaçmasındı...

Böyle bir anlayışta var.

Var ama can çekişiyor.

Çırpınıyor.

Son nefesini verirken başında elini tutacak birisini bulabileceğini de sanmıyorum.

Pazar, Aralık 20, 2009

Çarşıdan aldım bir tane

Ziraatçi değilim, ekip biçecek arazim de yok. GDO imiş, hormonmuş, sulu tarımmış, susuz tarımmış hiç anlamam doğal olarak. Ama pazara çıkmayı severim. Sebzeyi meyveyi tanırım. Bugün pazardan alıp eve getirdiğim, ağırlığı yüzünden "ne tohum varmış bunun içinde be" diyerek merakla kestiğim, aşağıda bizlere çeşitli pozlar veren şeyin biber olup olmadığı konusunda ise çok tereddütlüyüm.

Hani balık olsa yavruluymuş diyeceğim ama değil. İçerisinde boy boy dolmalık, çarliston, kırmızı-yeşil ne ararsanız her çeşit biber yavrusu mevcut. Açıkçası bu ucube, canavar değilse bile en iyi ihtimalle aşırı hormon yüklemesi sonucu kanser olmuş bir garip.

Ben artık ne yiyeceğimi, aileme ne yedireceğimi bilemiyorum. Ekmek bile, sadece ekmek değil.


Aklıma Ferdi'nin "Hadi gel köyümüze geri dönelim, Fadime'nin düğününde halay çekelim." şarkısı düştü bugün. Yeniden üniversite sınavına girip ziraat mühendisi filan mı olmalı yoksa?




Perşembe, Aralık 17, 2009

Telif hakkını da al dedim, öyle git dedim



İzlesene'ydi, feysbuk'tu, blogdu derken her türlü internet kanalından sonra Ali Kırca' nın ana haber bültenine de konu olması neticesi izlemeyen kaldı mı bilmiyorum "al dedi git dedi" adıyla maruf izlencelik dramayı.
Bu klip mi desem, kısa film mi, adını bir türlü koyamadığım filmi feysbukta ilk izlediğimde hiç inkar etmiyorum, kim yaptıysa az fırlama değilmiş deyip ben de katıla katıla güldüm. (burada fırlama dediğime bakmayın, açık açık "kimse bu piç zekiymiş" dedim aslında) Öyle ya kıvrak bir zeka yakalamış olmalıydı "Vicdan" ın hızlı konuşması ile rap müziğin söz ritminin örtüştürülüp böyle bir rap şarkı yapılabileceği fikrini, ki takdire şayandı.
Yine de kulak vermeden edemedim Vicdan' ın sözlerine. Vicdan, asla izlemediğim, ne yapıldığını bilmediğim o programa niye çıkmıştı ve bunca "dedi"nin "kodu"nun arasında neyi haykırıp, hangi derdini anlatmaya çalışıyordu acaba? Açıkçası çok da anlayamadım ama, öz annesi tarafından bile umut kesilmiş bir erkeğin kadını olmayı denemiş, o koca tarafından dilendirilmeye mi çalışılmış neymiş, öyle bir hikayeydi algıladığım alt yazıdan.
Öyle ya, Vicdan oraya ilk albümünün tanıtımını yapmak için çıkmamıştı, bu her halinden anlaşılıyordu. Bizler evlerimizde bir tıkla ulaşıp yarılana kadar gülüyorduk da bu kadın ne için paralanıyordu acaba, yönetmenin "Hadi Vicdan iki dakikan var hayatının çıkmazlarını anlatmak için, çabuk anlat, reklam giricez senin konuşmanın ardından" talimatı mıydı böylesine koşturan Vicdan'ı.
İçim acıdı espriye katıla katıla gülüşüm bittiğinde. Kadıncağız ya da yakınları bilse feysbukta böyle "şebek" hale düşürüldüğünü, bunu yapmanın bir bedeli olduğunu, bunu yapandan bu bedeli isteyebileceklerini, dava etmezler miydi acaba bunu yapanları?
Vicdan'ın dramından türetilmiş rap klibi umulanın da ötesinde bir reytinge ulaştı ve pik yapıp kapitalizmin dişlileri arasında çatır çatır bir güzel öğütüldü sonunda.
Olan oldu ve Fiat, bu çekimdeki replikleri çok da değiştirmeden reklamlarında kullandı. Ne güzel. Bu ülkede sürekli gelişen tek sektör ve sanat var o da "reklamcılık" buna hiç şüphem yoktu zaten, inancım pekişti.
Merakım sadece şu; bunca reytingden ve son olarak reklam malzemesi olarak kullanılıp paraya çevrilmesinden sonra,
Vicdan' a oralarda yırtınmasını telafi edecek telifi veren bir vicdan kaldı mı memlekette acaba?

Cuma, Aralık 11, 2009

Cumartesi, Aralık 05, 2009

İllâ illâ!

Böyle bir kabine daha yoktur bence yeryüzünde. Şimdi bir kabine düşünelim, bakanlardan ve illâ ki başbakandan oluşan. Ve illâ ki bakanlar kurulu, konularında uzman kişilerden oluşturulmuş veya "oluşmalı" olan . Ve dahi başlarının, bakanlarına uzmanlık alanlarında saygı duymasını gerektirecek kadar sağduyulu olması gereken. İllâ, illâ. Ama öyle diil işte! Bak sağlık bakanı bıyıklarının altından sırıta sırıta "aşı yaptırın, aşı aleyhine konuşanlar yarın bi'gün halkın sağlığı ile oynadıkları gerekçesi ile cezalandırılır " derken, öteki yine illâ bıyık altından sırıtarak "aşı maşı olmıycam, ailecek kendimizce tedbirlerimizi aldık biz" diyo.
İllâ illâaa!
Asgari müşterek!
Kabine? Bakan? Başbakan?
Bilim adamı?
Temel kavramlar?
İllâ illâ! Leman Sam - Vedat Sakman. Kulakları çınlasın bunca illâ arasında.
Öyle ya "illâ" diye bi kavram var yani. Hadi öteki "illâ" ları geçtik de, toplum sağlığı mevzuu bahis olan. İllâ illâ yani.
Olmalı, olacak. Ve hatta Kaya Han arsızlığıyla istiyorum!
Bi de, bilim adamları var. Var, vardır illâ di mi? Ne diyolar "illâ illâ aşı olun, illâa!"
Biz ne yapıyoruz?
Sahi siz ne yapıyorsunuz?
Hani doktor ve avukat sızlanmasıdır klasik; "kafamızı ş'aparlar mesleğimizi söylesek, o yüzden saklarız biz mesleğimizi, çünkü illâ herkesin bir sağlık- bir hukuki sorunu vardır danışacak" diye ya. Hadi itiraf edin, hepiniz illâ nazınızın geçtiği tüm doktor ve eczacılara danıştınız bu konuda, aşı olalım mı diye? Di mi?
Ben de danıştım illâ ki. Danıştım, düşündüm, taşındım ve şu sonuca vardım: O çoook güçlü sandığımız süper güçlerin bile çaresiz kaldığı durumlar var artık. Yaşlı dünyamız etkiye tepki klâsiği ile onları bile çaresiz kılabiliyor artık. Yeryüzünü mikroorganizmalarla da paylaşmak zorundayız.

Bu öyle aşı satalım, aman da aman,
satın aldık vuralım, aman da aman,
hey gidinin efesi efesi, efelerin efesi gibi bi durum değil cidden.
Bilim adamları da bir adım sonrasını göremiyorlar artık belki ama şu an atılması gereken adımın aşı olması gerektiği konusunda hemfikirler, illâ aşı olunmalı diyorlar.
Öyle bir durum yaratıldı ki, en yetkili ağızlar bile sorumluluğun altına girmek istemezken, ben kalkıp da artiz artiz "aşı olunuz" ya da "olmayınız" diyecek durumda değilim ama belki de kıytırık bir virüs süper güçlerden daha güçlüdür kim bilir ?

Dün sağlık ocağına gidip ailecek domuz gribi aşısını vurdurduk biz,
son karar "illâ" ki size ait ama biz bunca illâ illâ arasında illâllah dedik.
Bıyığım yok, olsa dahi altından sırıtmadan, lütfen siz de bir daha düşünün diyorum.

Sağlık ve afiyet dileklerimle.

Çarşamba, Aralık 02, 2009

Mehter

Zahter diye bir şey var. Bir çeşit dağ kekiği. Ekmek-zeytinyağı filân, iyi gidiyor.
Fakat bende değişik bir his uyandırıyor bu ot. Ne zaman Zahter adını duysam, yenge sıfatı geliyor aklıma.
Sanki benim bir Nihat amcam varmış, Zahter yengede onun karısı gibi hani.
Ya da misâl Behlül, ikide bir Zahter yengeyi öpsün istiyorum. Ya da ya da Bihter bol bol zahter yesin, sonra Behlül'le kombi pozisyonunda yoğuşarak kanter içinde kalsın.

Size bi'tirafta bulunuciim.
Şu saçma iki satırı yazarken aklıma düştü zahterden Bihter.
Fekat,
Bihter'in Aşk-ı Memnu dizisindeki kadın mı yoksa erkek mi olduğundan emin değildim iki dakika öncesine kadar. Yani bir ürün var orada B.B. markalı ama hangisi Birijit hangisi Bardo, unutuyordum.
Gugıl'a yazdım "Bihter" diye. Daha ilk dört harfte otomatik tamamlama "Bihter sevişme sahnesi"ni buldu. Meraklanıp tıkladım.
Arkadaş 4,5 dakikalık sevişme sahnesi değme filmde yoktur be.
Bayağı bi Mehter var o sahnede.
İki ileri, bi'geri...
Kan, ter ve Bihter.

Artık öyle bir aklıma kazıdım ki, daha da unutmam.
Yenge olan Bihter.
Baharat olan Zahter.