Heyyyt... Amca oldum. 18 Ağustos'ta bizim aileye de Aren adı ile yeni bir dişi katıldı.
Bu aralar
Çınar ve
Brajeshwari'nin de bahsettiği gibi gerçekten çok çocuk doğuyor. Allah hepsine sağlıklı bir ömür versin.
İki alt katımıza ve karşı dairemize de yeni canlar geldi, misâl. Apartman görevlimizin karısının da karnı burnunda, bugün yarın oradan da haber bekliyoruz.
Dikkatimi çeken şey, sezeryan ya da sezaryan denilen olayın acaip artması. Doktorlar normal doğumdan vazgeçtiler gibi. "Normal doğum yapacağım / İstiyorum" diyen tüm annelere, son anlara doğru bir şekilde Kaiserschnitt ( kral kesiği - césarienne ) empoze ediliyor.
İddiaya göre, bir çok kadın doğum doktoru, eskisi gibi kesin olmayan bir tarihte, misâl sabaha karşı kalkıp saatlerce uğraşacağına, özel ajandasında tarihi ve saati baştan kesinleştirip tatilini bile ona göre ayarlıyor. Böylece 1970'ler de %5 olan olan sezaryan oranı büyük şehirlerde % 70-80'lere çıkıyor.
Bu arada olayı araştırırken Youtube'taki
bir sezeryan görüntüsünün altındaki iki yorum çok dikkatimi çekti...
a) Holly Fuck... :)))
b) Bacılarım, normâl doğum yapın... Bu ne yaaaa? :)))))))))))))
* * * * *
Yazacağım ikinci konu sigarayı bırakmam ile ilgili.
Üç beş ay önceden belirlediğim tarihte, otuz yıldan fazla kullandığım meret ile vedâlaştım.
Neredeyse bir ay oldu bırakalı... Ve tahminimden kolay gerçekleşti herşey.
Ne bir ilaç, ne nikotin bandı ya da sakızı, ne çip, ne bilmem ne... Hiç bir şeysiz. Küt diye...
Son gece,
Alan Carr'ın bir saat onbeş dakikalık filmini izledim sâdece. Ve evet, faydası oluyor.
Şöyle, bir kaç şey paylaşmayı isterim sizinle...
Bıraktıktan sonraki üç beş gün, ilgisiz zamanlarda uykunuz gelebiliyor. Bu gibi durumlarda ben vücudum ne istiyorsa onu yaptım. Misâl, gidip yattım. Bu arada bırakılan gün ve takip eden bir hafta içerisinde evde yalnızdım. Bu da iyi oluyor. Hem kimseye sarmıyorsunuz, hem istediğiniz gibi rahat rahat turalıyorsunuz.
Bıraktıktan sonraki ikinci günde öğlen uzanmış, yarı uyku hâlinde iken vücuduma bayağı bir titreme geldi. Hani böyle gerçek bir bağımlı krizi görüntüsü... Hoş değildi. Soğuk su iyi geliyor. Hem içme, hem duş anlamında. Dördüncü gün, bu kez gece uykusunda benzer bir titreme nöbeti daha oldu. Su içip yattım. Bir daha da olmadı... Kriz ve titreme işleri böylece bitti.
Bırakmadan önce, "Benim söyleyeceğim bir zamana kadar, bu eve artık kimse cebinde dâhi sigara ile girmeyecek." söylemimden birinci hafta sonunda çark ederek, "kim neyle istiyorsa gelsin, ama balkona çıksın"a döndüm, misâl.
Sigarayı en fazla tükettiğim rakı masalarında bulundum, hattâ bir arkadaşımın çok kalabalık bir doğumgünü partisinde dj'lik yaptım ki o sırada yediğim sigaranın haddi hesâbı yoktur, billâhi tillâhi geçti, gitti geceler.
Rakı ve Kahve de bir problem yok. Ha, aklıma gelmiyor mu, zaman zaman canım istemiyor mu, elbetteki geliyor. Ama zaman aralıkları gittikçe açılıyor. İlk günlerde, günde yirmi defa aklına düşüyorsa, şimdilerde bir kaç defa ile kurtarıyorum.
Sigaraya bağımlı olmuş birisinin bunu unutmasının mümkün olmadığını söylerler. Ben 20 sene önce bırakmış 80 yaşında bir adam tanıyorum ki babam olur kendisi; hâlâ canının çektiğini söyler yani... O derece bir bağımlılık bu. Ha, ben 80'e gelsem, o kadar da canım çekse ne yaparım, o da garanti değil.
Benim için en büyük etken sağlığım, öksürüğüm vs. değildi. Kaldı ki ne öksürük ne de başka bir fiziki rahatsızlık vermedi bildiğim kadarı ile... (İçeride ne yaptığını bilmiyoruz tabi.)
Esas neden artık 5 yaşını bitirip 6'sında gidecek olan, bundan sonra gördüklerini hiç unutmayacak olan küçük kıza iyi bir rol-model olamamaktır.
Seneler sonra bir arkadaşı ikram ettiğinde bu adi şeyi, "Benim babamda içiyor/içerdi." dedirtmemek adınadır.
19 Temmuz kararlarınında faydası çok büyük bu arada. Eskisi gibi film arası, restaurant, bar muhabbetide sonlandı. Ben facebook'ta dumansız hava sahasına bile katıldım be... :))))
(İşte böyle
Ayşebebek... Izdırap yok sayılır... Varsa bile o kadar olur.:))) )
Durumlar böyle sevgili arkadaşlar...
Sosyal yönü ile yoğun fakat verim yönü ile düşük bir Ağustos ayını geride bırakmış bulunuyoruz.
Her ne kadar tatillere gitsek ve lakerdacı blogger toplantılarıydı düzenlediysekte, diğer tarafta Ağustos ayı yedi (7) yazı ile tüm ayların en düşük ve verimsiz ayı olmuş...
Cahil'den hiç ses soluk çıkmamış Ağustos'ta misâl...
Jubelum "İstanbul meyhaneleri"ni,
Andelib "Amma da ballıyım"ı yazmışlar sağolsunlar. Ben de 5 post yapabilmişim kocca Ağustos'ta. ( ki Badem şarkısı da Andelib'in önerisidir.)
Umuyorum ve diliyorum ki, yazın rehâvetini geride bırakır, her birimiz verimli günlerimize döner, blog açılımını gerçekleştiririz.
Kalın salıncakta.
(türkekırgın'a selâm olsun)