Pazartesi, Mart 30, 2009

iZMiR TULUMU

"Dün, parmaklarımızı neden boyamıyorlar diye kavga çıkartıp, tutanak tutturup, savcıya ve emniyete ifade verip..." kelimeleri ile başlayan bir yazı yazmıyorum.
Mutluyum, huzurluyum.
Kavga çıkmadı.
Tulum çıktı.
Biliyorsunuz İzmir Tulumu çok meşhurdur. Lezzetlidir. Tavsiye ederim.

* * * *

Gavurlar, İzmir'li gavurlar,
Utanmadınız mı oğlum, belediyelerinizden hiç olmazsa bir tanesinde bir ampul yakmaya.
Bu kadar mı tasarruf olur? Hakikaten tam bir gavur gibi davrandınız. Çünkü Gavur, "tasarrufsa dibine kadar" der ve bir tane bile yakmaz...

* * * *

Sevgili Deniz dede,

Bir kaç gün içinde genel başkanlığı bıraktığınızı ve sizinde desteklediğiniz yeni Genel Başkan adayının Kılıç Kemal amca olduğunu açıkladığınız takdirde, genel seçimlerde, şu anda yakalanmış olan ivmenin çok artarak devam edeceğini, aksi halde dün partiye verilmiş olan oyların bir miktarını yine kaybedeceğinizi iddia ediyorum, ediyoruz, ediyorlar.

Ne olur, hadi bizi daha fazla yalvartmayın.

Perşembe, Mart 26, 2009

Bazı gerekli bilgiler.

Aşağıdaki yazı 2000 yılında, elimdeki ABD kaynaklı Psikiyatristlerin el kitabından Türkçe'ye çevrilmiştir. O dönemde çeviriyi yapan Witness'ın ve kaynağı bulan kişi olarak benim, Obsessive-Compulsive Personality Disorder ( Saplantısal - Zorlayıcı Kişilik Bozukluğu) ile hiç ilgimizin olmadığını düşünürseniz çok yanılırsınız.
Biz mesela, herkes ingilizce bilmez diye obsessive olup, oturup bunu Türkçeye çevirdiydik...
Yalan yanlış tercüme olabilir. Word belgesinden kopyalayıp yapıştırdım. İmla filan hak getire. Çok acelemiz vardı bu tercüme sırasında. Bir an önce ne olduğumuzu öğrenmek istiyorduk.:) İdare ediverin gari. Kafaya takmam artık, ben iyileştim (büyük yalan), Witt'i bilmem.:)))
Ha, bu arada,
Ben o dönemde 4 doktora gitmiştim. İkisi öldü. Benim gibi fastirifostan bir adamı insanlık alemine kazandırabilmek üzere çalışırken şehit oldular. Kalanlara Allah uzun ömür versin.
Hatta Allah hepimize uzun ve sağlıklı bir ömür versin. Amin.


Obsessive-Compulsive Personality Disorder ( Saplantısal - Zorlayıcı Kişilik Bozukluğu)

Obsessive-Compulsive Personality Disorder'in temel özelliği, zihnin sürekli düzenli olma ile meşguliyeti, mükemmellik ve esneklik, açıklık ve verimlilik pahasına zihinsel ve kişiler arası kontroldür. Bu genel çerçeve, yetişkinliğin başlarında başlar ve farklı ve çeşitli ortamlarda devamlılık gösterir.
Obsessive-Compulsive Personality Disorder'li bireyler, kurallara özenle uyma, önemsiz detaylar, prosedürler, listeler, takvimler üzerinde kontrol duygusunu korumaya çalışırlar veya aktivitenin ana noktası kaybolana kadar formaldirler (Kriter l). Aşırı dikkatli ve tekrarlamaya meyilli, detaylara olağan dışı dikkat gösteren ve olası hatalara karşı tekrarlı kontrollar uygularlar. Başkalarının bu davranışlarından kaynaklanan gecikmeler ve rahatsızlıklardan sıkılmaya (bunalmaya) başladığı gerçeğinden habersizdirler, örneğin bu tür bireyler, yapılacak işler listesinin yerini kaybettiklerinde, listeyi hafızadan hemen yazmak ve işleri yapmak için birkaç dakika harcamak yerine listeyi aramak için olağan dışı bir süre harcarlar. Zaman değerlendirmeleri azdır, en önemli iş en sona kalır. Mükemmellik ve kendi kendine empoze ettiği yüksek performans standartları, bu bireylerde önemli işlev bozukluğu ve sıkıntı yaratır. Asla bitmeyen bir projenin her detayını mutlak mükemmel yapmak için uğraşıyor olabilirler (Kriter 2). örneğin, yazılı bir raporun tamamlanması, "mükemmelliğin" azlığı nedeniyle, uzun zaman harcayarak tekrar tekrar yazmalar nedeniyle gecikebilir. Hedeflenen zamanlar tutulamaz ve aktivitenin o anki odağı olmayan birey yaşamının görüntüleri, zamansız olabilir.
Obsessive-Compulsive Personality Disorder'li bireyler, boş zaman aktiviteleri ve arkadaşlık dışında çalışma ve verimliliğe aşırı düşkünlük gösterir. (Kriter 3) Bu davranış, ekonomik nedenlerden dolayı değildir. Genellikle bir gece veya bir hafta sonu için vakitleri olmadığını hissederler. Eğer arkadaşları ile zaman geçiriyorlarsa, bu genellikle bir şekilde formal olarak organize edilmiş bir aktivite şeklindedir (örneğin, spor). Hobi ve dinlendirici aktivitelere dikkatli organizasyon ve usta olmak için sıkı çalışma gerektiren ciddi görevler olarak yaklaşılır. Açılım, mükemmel performans üzerinedir. Bu bireyler, oyunu, kurallı bir görev haline getirir (örneğin, bir çocuğu köpeğinden sonra doğru sırada durması için düzeltmek, yeni yürüyen bebeğe üç tekerlekli arabasını düzgün bir hat üzerinde yürütmesini söylemek, bir oyunu keskin bir "derse" dönüştürmek gibi).

Obsessive-Compulsive Personality Disorder'li bireyler, aşırı olarak vicdanlı, insaflı, hakyemez olabilirler ve moral, ahlak veya değerler hakkında esnek olmayabilirler. (Kriter 4). Kendilerini ve arkadaşlarını katı moral prensiplerine uymaya, ve çok keskin performans standartlarına uymaya zorlayabilirler. Kendi hatalarına karşı hoşgörülü olmayabilirler. Bu bozukluğu olan bireyler, otorite ve kurallara saygılıdırlar ve hafifletici hiçbir neden olmaksızın harfi harfine uyumda ısrarlıdırlar. Örneğin, "ne borçlu ol, ne de alacaklı" kuralı veya birey karakteri için "kötü" olması ihtimali nedeniyle bir telefon etmek için bir arkadaşına bozuk para bile vermeyebilirler. Bu nitelikler, bireyin kültürel ve dinsel tanımlanmasıyla belirlenmez.
Bu bozukluğu olan bireyler, eskimiş, yıpranmış veya değersiz eşyaları duygusal anlamda değersiz olsa bile atamazlar. (Kriter 5). Sıklıkla bu bireyler, "fare paketleyici" olmayı kabullenirler. Eşya atmayı "ne zaman neye ihtiyacın olacağım bilemezsin" kuralı nedeniyle, israf olarak görürler ve eğer biri onların sakladığı birşey olmaksızın bir şey almaya kalkarsa, kızabilirler. Eş veya oda arkadaşları, eski eşyalar, dergiler, kırık cihazlar, vb. kapladığı alan nedeniyle şikayetçi olabilirler.
Obsessive-Compulsive Personality Disorder'li bireyler, işleri delege etmeye ve başkalarıyla çalışmaya çekinirler. (Kriter 6). İşlerin kendi yöntemleriyle yapılmasında ve insanların onun işleri yapma yöntemine uymasında inatla ve nedensiz olarak ısrar ederler. Genellikle işlerin nasıl yapılacağına dair son derece detaylı talimatlar verirler (örneğin, çimen biçmenin, bulaşık yıkamanın, bir köpek evi yapmanın sadece ve sadece tek bir yöntemi vardır) ve başkaları tarafından yaratıcı alternatifler önerilirse şaşırır ve rahatsız olurlar. Diğer zamanlarda programın gerisinde olsalar bile yardım taleplerini, başka hiç kimsenin doğru yapamayacağına olan inançları nedeniyle reddederler.
Bu bozukluğu olan bireyler, gelecek felaketler için hazır olmak amacıyla harcamaların keskin kontroluna olan inançları nedeniyle, hasis ve cimri olabilirler ve yaşayabileceklerinden çok farklı bir yaşam sürebilirler (Kriter 7).
Obsessive-Compulsive Personality Disorder'li bireyler, katılıkları ve inatçılıkları ile karakterize edilirler. (Kriter 8) "Doğru" yöntemle yapılmış ama, kötü olan şeyler hakkındaki görüşleri, başkalarının fikriyle yapıldıkları şeklindedir. Bu bireyler, ilerisi hakkında planlarını aşırı titizlikle yaparlar ve değişiklikleri gözönüne almayı istemezler. Tamamen kendi perspektiflerine bağımlıdırlar ve başkalarının bakış açısını değerlendirmede zorlukları vardır. Arkadaş ve dostlar, bu katı keskinlik nedeniyle bozulabilirler. Obsessive-Compulsive Personality Disorder'li bireyler, kendilerinin ödün vermesi gerektiğini bilseler bile, bunun bir "prensip" olduğu fikriyle, inatla bu şekilde uzlaşmayı reddederler.
İlişkili özellik ve Bozukluklar
Fiziksel veya kişişer arası ortamlarının kontrolunu koruyamadıkları durumlarda, öfkeyi doğrudan açık etmemekle birlikte öfkelenmeye ve kızmaya meyillidirler. Örneğin, bir restorandaki servis kötü ise kızabilir, ama yönetime şikayetçi olmak yerine, ne kadar bahşiş bırakacağını kafasında hesaplar durur. Başka okazyonlarda, kızgınlık yerinde öfke ile önemsiz şeyler üzerinde gösterilebilir. Bu bozukluğu olan bireyler, ast-üst ilişkilerinde (dominance- submission) rölatif durumları hakkında özellikle dikkatli olabilirler ve saygı duymadıkları otoritelere aşırı direnç gösterebilirler. Bu bozukluğu olan bireyler, genellikle sevecenliklerini çok yüksek kontrollü ve resmi azamette gösterirler ve duygusal olarak dışa vurumcu başkalarının yanında rahatsız olabilirler. Günlük ilişkilerinin formal ve ciddi bir niteliği vardır ve başkalarının gülümsediği ve mutlu olduğu durumlarda katı ve sert olabilirler (örneğin, havaalanında bir aşığı karşılarken). Ne söylerlerse söylesinler mükemmel olacaklanna emin olmadan dikkatli bir şekilde kendilerini geri planda tutarlar. Zihinleri mantık ve zeka ile meşguldür ve başkalarının duygusal davranışlarına karşı toleranssız olabilirler. Meyilli oldukları hislerini göstermekte genellikle zorlukları vardır, nadiren kompliman yaparlar. Bu bozukluğu olan bireyler, arada esneklik ve uzlaşma gerektiren durumlarla yüzyüze geldiklerinde, mesleki zorluk ve sıkıntılarla karşılaşabilirler. Kimi çalışmalar, Obsessive-Compulsory Disorder (saplantısal zorlayıcı bozukluk) ile bir ilişki olduğunu önermekle birlikte ("Endişe Bozuklukları" bölümü, sayfa 417'de açıklanan), obsessive-compulsory disorder olan bireylerin çoğunluğunun Obsessive-Compulsary Personality Disorder (saplantısal zorlayıcı kişilik bozukluğu) için kriterlere uyan davranışlarının olmadığı görülmektedir. Obsessive-Compulsary Personality Disorder'ın birçok özellikleri, "A tipi" kişilik karakteristikleri ile örtüşmektedir (örneğin, husumet, rekabet ve acelecilik), ve bu özellikler, myocardial enfarktüs riskindeki kişilerde olabilir. Obsessive-Compulsary Personality Disorder (saplantısal zorlayıcı kişilik bozukluğu) ile Mood (ruhsal durum) ve Anxiety (Endişe) bozuklukları ile ilişkisi olabilir.
Kültür ve Cinsiyete özel özellikler
Obsessive-Compulsary Personality Disorder için bir bireyi incelerken hekim, bireyin kültürel olarak referans grubu tarafından yaptırımsal olan alışkanlıklar, ilişki stilleri davranışlarını eklememelidir. Belli kültürler, çalışma ve verimlilik üzerine esaslı açılım gösterirler, bu toplumların üyelerinin davranışları, Obsessive-Compulsary Personality Disorder'ın bir göstergesi olarak göz önüne alınmalıdır. Sistematik çalışmalarda, bozukluk, erkeklerde iki kat fazla teşhis edilmektedir.
Yaygınlık
Sistematik inceleme kullanan çalışmalar, Obsessive-Compulsary Personality Disorder yaygınlık tahminlerini, toplum örneklemesinin %1'inde ve ruhsal sağlık kliniklerine başvuran bireylerin %3 - %10 arasında olduğunu öngörmektedir.
Her iki bozukluk için kriterler sağlandığında, her iki teşhis de kaydedilmelidir. Ortak belli özellikleri olması nedeniyle, diğer kişilik bozuklukları, Obsessive-Compulsary Personality Disorder ile karıştırılabilir. Bu nedenle, bu bozuklukların karakteristik özelliklerindeki farklılıklar temelinde ayrılması önemlidir. Bununla birlikte, eğer bir bireyin Obsessive-Compulsary Personality Disorder ve ek olarak bir veya daha fazla kişilik bozuklukları için kriterlere uyan kişilik özellikleri varsa, tümü de teşhis edilebilir.
Narsistic Personality Disorder (Narsist Kişilik Bozukluğu) olan bireyler de mükemmelliğe özen gösterirler ve başkalarının iyi yapmadıklarına inanabilirler, fakat bu bireyler, Obsessive-Compulsary Personality Disorder (saplantısal zorlayıcı kişilik bozukluğu) olanlar, kendilerini kritik etmesine rağmen, genellikle mükemmelliğe ulaştıklarına inanırlar. Obsessive-Compulsary Personality Disorder (saplantısal zorlayıcı kişilik bozukluğu) olanların kendileri ve başkaları için farklı bir harcama stili olmakla birlikte, Narsistik veya Antisocial Personality Disorder (Antisosyal kişilik bozukluğu) olan bireyler, cömert değildirler ve sadece kendilerine harcama yaparlar. Schizoid Personality Disorder (Şizoid kişilik bozukluğu) ve Obsessive-Compulsary Personality Disorder (saplantısal zorlayıcı kişilik bozukluğu)'nun her ikisi de bir görünür formallik ve sosyal kopukluk ile karakterize edilebilirler. Obsessive-Compulsary Personality Disorder (saplantısal zorlayıcı kişilik bozukluğu)da bu, duygularda rahatsızlıktan ve çalışmaya aşırı adanmadan kaynaklanır, ancak schizoid bozuklukta temelde samimiyet için kapasite eksikliği vardır. Obsessive-Compulsary Personality Disorder (saplantısal zorlayıcı kişilik bozukluğu), kişisel özelliklerin merkezi sinir sistemine doğrudan bir etki nedeniyle oluştuğu Genel Tıbbi Koşullar Nedeniyle Kişilik Değişmesinden ayrıştırılmalıdır. Ayrıca, kronik madde kullanımıyla ilişkili olarak gelişebilecek semptomlardan da ayrılmalıdır, (örneğin, başkası belirtilmedikçe kokainle ilgili bozukluk). Ilımlılıktaki saplantısal zorlayıcı kişilik kişisel özellikleri, özellikle yüksek performansı ödüllendiren durumlarda adaptif olabilir. Sadece bu özellikler, esnek olmama, adaptasyon olmaması, ve ısrarcı ve önemli fonksiyonel bozukluk veya nesnel sıkıntı olduğunda, bunlar, Obsessive-Compulsary Personality Disorder (saplantısal zorlayıcı kişilik bozukluğu)'e uyar.
301-4 Obsessive-Compulsary Personality Disorder (saplantısal zorlayıcı kişilik bozukluğu) için diagnostik kriterler
Esneklik, açıklık ve verimlilik pahasına kuralcılık, mükemmellik ve zihinsel ve ilişkisel kontrol ile yayılan bir patternde, ergenlik basında başlayan ve çeşitli koşullarda devam eden aşağıda dört (veya daha fazla) gösterildiği gibi:
1) Aktivitenin ana noktası kaybolana kadar detaylar, kurallar, listeler, sıra, organizasyon veya takvimlerle zihni meşguldür.
2) görevin tamamlanmasıyla çakışan mükemmellik gösterir. (Örneğin, kendisinin aşırı katı standartları karşılanmadığı için bir projeyi tamamlamaya muktedir değildir.)
3) Boş zaman ve arkadaşlıkları dışlayarak çalışma ve verimliliğe adanmak. (açık ekonomik gereklilik nedenleri için hariç )
4) Aşırı vicdanlı, titiz, ve moral, ahlak veya değerler hakkında esnek değil (kültürel veya dinsel tanımlamalar hariç)
5) Duygusal değeri olmasa bile eskimiş veya değersiz eşyaları atamaz.
6) Görevleri delege etmeye veya başkaları tam olarak onun istediği yöntemle işleri yapmadığı müddetçe başkaları ile çalışmaya çekinir.
7) Kendisi ve başkaları için farklı bir harcama stili adapte eder. Para, gelecek felaketlere karşı saklanacak bir şeydir.
8) Katıdır ve inatçıdır.
Başka şekilde tanımlanmayan kişilik bozukluğu (Personality disorder not otherwise specified)
Bu kişilik bozukluğu kategorisi, herhangi bir kişilik bozukluğu kriterine uymaz. Herhangi bir kişilik bozukluğu için tüm kriterlere tamamen uymayan birden fazla özel kişilik bozukluğu özelliklerinin bulunması (karışık kişilik), fakat klinik olarak birlikte işlevselliğin bir veya daha fazla önemli bir alanında (örneğin, sosyal veya mesleki) bozukluk bir örnektir. Bu kategori, hekimin sınıflandırmada özel bir kişilik bozukluğuna karar verememesi durumunda da kullanılabilir, örnekler, depresif kişilik bozukluğu, ve pasif-agresif kişilik bozukluğudur.

Narcissistic Personality disorder (Narsistik kişilik bozukluğu)

Teşhis özellikleri
Narsistik kişilik bozukluğunun temel özellikleri, yaygın bir patternde muhteşemlik, takdir ihtiyacı, ergenlik başlangıcında başlayan bir anlayış eksikliği olup, farklı koşullarda olabilir.Bu bozukluğu olan bireylerde kendini önemseme, ululuk duygusu vardır. (Kriter 1). Genellikle övünçle ve rol yaparak yeteneklerini gözünde büyütürler ve yaptıklarını şişirirler. Başkalarının da kendi eforlarına aynı değeri biçtiklerine neşeyle inanabilirler ve bekledikleri övgü ve hakettikleri duygu gelmeyince şaşırabilirler. Genellikle şişirilmiş kendi yaptıklarındaki ima, başkalarının katılımını gözardı etme şeklindedirler. Zihinleri sıklıkla sınırsız başarı fantazileri, güç, görkem, güzellik veya ideal aşk ile meşguldür (kriter 2). "Uzun gecikmeli" takdirler, ve önceliklerle zihinlerini meşgul edebilirler ve kendilerini ünlü ve önemli kişilerle karşılaştırmayı tercih ederler. Narsistik kişilik bozukluğu olan bireyler, kendilerini süper, özel veya yegane olduklanna inanırlar ve başkalarının da böyle tanımasını beklerler (Kriter 3). Kendilerinin özel veya yüksek durumda olan kişilerce anlaşılacaklarını ve onlarla ilişkili olmaları gerektiğine inanırlar ve sadece ilişkili oldukları kişileri "tek", "mükemmel" veya "hediye" gibi nitelikleriyle tanımlarlar. Bu bozukluğu olan bireyler, ihtiyaçlarının özel olduğuna ve sıradan insanların görüş alanının ötesinde olduğuna inanırlar. Kendilerine olan saygıları, ilgili oldukları kişilere atadıkları idealize edilmiş değerle geliştirilmiştir aynalaştırılmıştır"). Sadece "top" kişi (doktor, avukat, kuaför, amir) olmakta veya "en iyi" kurumlarla ilişkide olmakta ısrarlıdırlar. Bir yere varışlarının büyük şaşaa ile karşılanmasını beklerler ve başkaları onların sahip olduklarına sahip olmak için can atmazlarsa, hayret ederler. Sürekli olarak kompliman peşinde koşarlar. Bu bireylerin özellikle tercih ettikleri muamelenin nedensiz beklentilerinde bir adlandırılma duygusu açıktır. (Kriter 5)
Servis edilmeyi beklerler ve bu olmadığında şaşırır veya öfkelenirler, örneğin kuyrukta beklememeleri gerektiğini ve önceliklerinin ona saygı göstermesi gerektiği kadar önemli olduğunu farzederler ve başkalarının "onların önemli çalışmasına" asiste etmemesine kızarlar. Başkalarının ihtiyaç ve isteklerine özenin olmadığı bu tanınma duygusu, başkalarının biliçli veya bilinçsiz sömürülmesiyle sonuçlanabilir (Kriter 6). Ne isterlerse verilmesini, veya ihtiyaç duyduklannın hissedilmesini, başkaları için ne anlama geldiğini önemsemeden beklerler, örneğin bu bireyler, başkalarından büyük adımlar beklerler ve yaşamlarına etkisini gözönüne almadan onlarla aşırı çalışabilirler. Sadece diğer kişi, amaçlarını geliştirecekse ve bunun dışında kendilerine saygısını geliştirecekse arkadaşlık veya romantik ilişkiler kurarlar. Hakettiklerine inandıkları ekstra kaynak ve özel öncelikleri genellikle zorla alırlar, çünkü çok önemlidirler. Narsistik kişilik bozukluğu olan bireylerde anlayış eksikliği vardır ve başkalarının isteklerini, sübjektif tecrübelerini ve duygularını kabullenmede zorluk çekerler (Kriter 7). Başkalarının tamamen kendilerinin iyiliği üzerine düşündüklerini farz ederler. Başkalarının duygu ve düşüncelerini kabullenmede başarısız olurken, kendi görüşlerini uygunsuz ve uzun detaylarla tartışmaya niyetlenirler. Kendi problem ve görüşlerinden bahseden başkalarına karşı aşağılayıcı ve sabırsızdır. Bu bireyler, kendi görüşlerinin başkalarına vereceği zarardan habersiz olabilirler. (Örneğin, taşkınca eski aşığa "şimdi ömür boyu bir ilişkideyim" demek; hasta olan biri önünde sağlığından övünmek gibi) Kabul ettiğinde, başkalarının duyguları, istekleri, zayıflık ve incinebilirliğin bir işareti olarak küçük düşürücü olarak görülür. Narsistik kişilik bozukluğu olan bireylerle ilgili kişilerde tipik olarak duygusal soğukluk ve karşılıklı ilgi eksikliği görülebilir. Bu bireyler genelde başkalarım kıskanır ve başkalarının da kendilerini kıskandığını düşünür. (Kriter 8). Yaptıkları, takdirleri veya öncelikleri daha çok hakeden başkalarının başarılarını, sahip olduklarını ve hislerini esirgeyebilirler. Başkalarının katılımlarını, özel olarak bu kişiler yaptıkları için kabul gördükleri ve övüldüklerinde katı olarak değersizleştirebilirler. Kibir ve kendini beğenmiş davranışlar bu bireyleri karakterize eder. Züppe, hor gören ve patron özellikleri gösterirler (Kriter 9). Örneğin, bu bozukluğu olan bireyler, beceriksiz bir hizmetkarın, "kabalık" veya "aptallığından" şikayet edebilir veya bir fizikçinin küçümseyen bir değerlendirmesiyle bir tıbbi değerlendirmeyi sonlandırabilir.
İlgili özellik ve Bozukluklar
Kendine saygıda incinme, Narsist Kişilik Bozukluğu olan bireyde kritik edilmede "yaralanma" veya "yenilgiye" yol açar. Açık etmeseler, kritik edilme bu bireyleri alçaltabilir ve onları küçültebilir, çökeltebilir, bozabilir ve boşluk duygusuna neden olabilir. Aşağılama, hiddet ve meydan okuma ile tepki verebilirler. Bu tür deneyimler, genellikle sosyal geri çekilmeye neden olabilir veya maskeleme yapabilecek bir alçak gönüllü görünüm verebilir ve büyüklük duygusunu koruyabilirler. Devam eden utanç veya alçak gönüllülük duygusu yardımcı kendine saygı, sosyal geri çekilme, bastırılmış ruh hali, Dystthmic veya Majör Depressive Disorder (önemli Depresif Bozukluk) ile ilişkilendirilebilir. Detayda, devam eden ululuk periodları, bir hypomanik ruh hali ile ilişkilendirilebilir. Narsist Kişilik Bozukluğu, Anorexia Nervosa ve Madde Bağımlılığı ile ilgili bozukluklarla (özellikle kokain) ilişkilidir. Histrionic, Sınırsal, antisosyal ve Paranoid kişilik bozuklukları da Narsist Kişilik Bozukluğu ile ilişkilendirilebilir.

301-81 Narcisstic Personality Disorder (narsist kişilik bozukluğu) için diagnostik kriterler (Fantazide veya davranışta) büyüklük duygusu, hayranlık ihtiyacı, anlayış eksikliği yayılan bir patternde, ergenlik basında başlayan ve çeşitli koşullarda devam eden aşağıda beş (veya daha fazla) gösterildiği gibi:
1) Kendini önemseme olan büyüklük duygusu vardır (örneğin yapılanları ve yetenekleri abartır, uygun yapılanlar olmasa bile süper olarak tanımlanmak ister)
2) Sınırsız başarı, güç, parıltılı olma, güzellik veya ideal aşk ile meşguldür.
3) "özel" ve tek olduğuna ve sadece diğer özel yüksek konumlu birey (ve kurumlar) tarafından anlaşılmak, veya ilişkide olması gerektiğine inanır.
4) Aşırı hayranlık / takdir ister.
5) Tanınma duygusu vardır, yani özellikle özel muamele veya beklentilerinin otomatik olarak karşılanması gibi gerekçesiz beklentileri vardır.
6) Kişilerle ilişkilerinde sömürücüdür, yani kendi hedefi için başkalarının yaptıklarının avantajını kullanır.
7) Anlayış eksikiliği: başkalarının duygu ve isteklerini tanıma ve kabullenmeye isteksizdir.
8) Sıklıkla başkalarını kıskanır ve başkalarının da kendisini kıskandığına inanır.
9) Kibirli, hakir gören davranışlar gösterir.

Paranoid Kişilik Bozukluğu

Teşhis Özellikleri
Paranoid kişilik bozukluğunun temel özelliği, yaygın bir güvensizlik ve başkalarının davranışlarını kötü niyetli olarak yorumlayacak şekilde başkalarından şüphedir. Bu görünüm, ergenlik başlarında başlar ve farklı koşullarda varlığını devam ettirir. Bu bozukluğu olan bireyler, bu beklentilerini kanıtlayan hiçbir kanıt olmasa bile, başkalarının kendilerini sömüreceği, zarar vereceği, ve aldatacağını varsayarlar (Kriter A1). Hiç veya çok az bir kanıt temelinde, başkalarının kendilerine karşı komplo kurduklarından, aniden ve nedensiz olarak saldıracaklarından şüphe duyarlar. Bununla ilgili hiçbir objektif olmasa bile, sıklıkla başka biri veya birileri tarafından derin ve geri dönülmez olarak yaralandıklarını hissederler. Kafaları, sürekli hareketlerini düşmanca bir niyet için her an titizlikle inceledikleri yakın ve arkadaşlarının güvenilirlikleri ve sadakatları hakkında yargısız şüphelerle doludur. (Kriter A2). Sadakat ve güvenilirlikte algıladıkları herhangi bir farklılık, geri yatan varsayımlarını destekler. Güvenmedikleri veya inanmadıkları bir arkadaş veya yakın, bir sadakat gösterdiğinde, çok şaşırırlar. Bir sıkıntıya düştüklerinde, arkadaş veya yakınlarının ya ona saldıracaklarını veya göz ardı edeceklerini düşünürler. Bu bozukluğu olan bireyler, paylaştıkları bilgilerin ileride kendilerine karşı kullanılmasından çekindikleri için, başkalarıyla yakınlaşmazlar veya başkalarına güvenmezler. (Kriter A3). Kişisel sorulara, bu bilginin "kimsenin üzerine vazife" olmadığını söyleyerek, cevap vermezler. Masum görüş ve olaylara küçültücü ve tehditkar olan gizli anlamları okurlar. (Kriter A4). Örneğin, bu bozukluğu olan bireyler, bir mağaza görevlisinin masum bir hatasını parasının üstüne yatmak için inceden düşünülmüş plan olduğunu yorumlayabilir veya bir iş arkadaşının anlık bir şakasını ciddi bir karakter eksiği olarak görebilirler. Bu bozukluğu olan bireyler, inatla kin beslerler ve maruz kaldıklarını düşündükleri hakaret, yaralama, ve ihmalleri affetmezler (Kriter A5) Önemsiz ihmaller, büyük düşmanlıklar doğurur, ve düşmanlık duyguları uzun süre devam eder. Başkalarının zarar verici niyetlerine karşı sürekli olarak tetikte olduklarından, sıklıkla karakterlerinin veya ünlerinin saldırıda olduğunu veya bir başka şekilde ihmal edildiklerini düşünürler. Hızla karşı saldırıda bulunurlar ve algıladıkları hakaretlere öfke ile tepki verirler (Kriter A6). Bu bozukluğu olan bireyler, eş veya seks arkadaşlarının nedensiz olarak sadakatsiz olduğundan sıklıkla şüphe ederek, patolojik şekilde kıskanç olurlar. (Kriter A7). Kıskanma fikirlerini destekleyen önemsiz veya ayrıntılı "kanıtları" toplayabilirler. İhanete uğramamak için eş veya arkadaşlarının tüm ilişkileri üzerinde komple kontrol kurmak isterler, sürekli olarak eş veya arkadaşlarının nerede olduğunu, işleri, niyetleri ve sadakatlerini sorgulayabilirler. Eğer davranışlar, şizofreni, psikotik bir ruhsal bozukluğu, veya başka bir psikotik bozukluk, veya bir nörolojinin (örneğin, geçici lob epilepsisi) veya başka genel bir tıbbi koşulun doğrudan bir psikolojik etkisinin terapist süresince davranışlar görülüyorsa, Paranoid kişilik bozukluğu teşhisi konulmamalıdır
(Kriter B).
İlgili Özellik ve Bozukluklar
Paranoid kişilik bozukluğu olan bireylerle genellikle birlikte olmak zordur ve yakın ilişkilerde problemleri vardır. Aşırı şüphecilikleri ve düşmanlıkları, açık kavgacılık, sürekli şikayet veya yumuşak olarak, düşmanca uzak durmak olarak dışa vurabilir. Potansiyel tehditlere karşı sürekli tetikte olduklarından, korunmalı, gizli saklı, veya kavgacı davranabilirler, "soğuk" ve güzel duyguları olmayan biri olarak görülebilirler. Objektif, rasyonel ve duygusuz görülebildikleri halde, düşmanca, inatçı ve sarkastik dominant olmak üzere, değişken bir yelpazede görüntü verebilirler. Saldırgan ve şüpheci doğaları, karşı tarafın düşmanca tepki vermesine neden olabilir; bu da beklentisinin doğrulanmasını sağlar. Paranoid kişilik bozukluğu olan bireylerde, başkalarına güven olmadığı için, kendine yeterli olmaya aşırı bir ihtiyaç ve kuvvetli bir özerklik duygusu vardır. Çevresindekiler üzerinde yüksek derecede kontrol sahibi olmak isterler. Kendileri hakkında eleştiri kabul etmede büyük zorlukları olmasına rağmen, sıklıkla katı, başkaları için eleştirici olurlar ve işbirliği yapmazlar. Başkalarının eksiklerini kınayabilirler. Çevrelerinde algıladıkları tehditlere çok hızlı karşı saldırıda bulunmaları nedeniyle, davacı/davalı (dava açmayı seven) olabilirler ve sıklıkla kanuni olaylara karışırlar. Bu bozukluğu olan bireyler, insanlarla ilgili negatif ön yargılarının onaylanmasını beklerler veya başkalarını kendi korkularından oluşan kötü niyetler yükleyerek nitelerler. Yarı gizli, realistik olmayan sıklıkla güç ve seviye ile ilgili nitelikli fantazileri olabilir ve kendilerinden farklı olan toplumsal gruplarla ilgili negatif basmakalıplar geliştirmeye meyillidirler... Hayal bozukluğu şizofrenisinden önce normal olarak kişilik bozukluğu görülebilir. Bu bozukluğu olan bireyler, agorafobinin ve saplantısal kişilik bozukluğunun ileri bir riski olarak Majör Depresif bozukluk gösterebilirler veya diğer madde kötüye kullanımı veya Bağımlılık sıklıkla oluşur. En sık oluşan ortak kişilik bozuklukları, şizotip (Schizotypal), şizoid, narsistik, çekingen (Avoidant), ve sınırsalcılık (Borderline) dır.

Kültür, yaş ve cinsiyete özgü özellikler
Sosyokültürel koşullar ve özel yaşam koşulları hatalı olarak paranoya olarak tanımlanabilir ve klinik değerlendirme süreci tarafından pekiştirilebilir. Azınlık grup üyeleri, göçmenler, politik ve ekonomik mülteciler, veya farklı etnik geçmişi olan bireyler, alışkın olmamaları nedeniyle veya toplum çoğunluğundan ihmal veya dışlanmışlık algılamalarına bir tepki olarak, korunmalı ve defansif davranış gösterebilirler ( örneğin, lisan bariyeri veya kural ve düzenlemeler hakkında bilgi eksikliği vs). Bu davranışlar, sonuçta, bu bireylerle ilgili kişilerde kızgınlık ve gerilim ve böylece de Paranoid kişilik bozukluğu ile karıştırılmaması gereken genel bir güvensizlik yaratabilir. Ayrıca bazı etnik gruplar da paranoya olarak yanlış yorumlanabilecek kültürel davranışlar gösterebilir.
Yaygınlık Paranoid kişilik bozukluğu, genel nüfusta %0.5 - %2.5 arasında, psikiyatrik oluşum içinde yatan hastalarda %10-%30 arasında. %2-%10 ruhsal sağlık kliniklerinde dışarıda bulunan hastalarda yaygınlık gösterir.
Ailevi Durum Paranoid kişilik bozukluğunun, kronik şizofrenisi olan akrabalıklarda veya daha spesifik olarak Hayalicilik (Delusional Disorder) veya Zalim (Persecutory) tipte ailesel ilişkilerde artan bir yaygınlık gösterdiğine dair bazı kanıtlar vardır.
Farklı Teşhisler Paranoid kişilik bozukluğu, Hayalicilik (Delusional Disorder), Zalim tip (Persecutory Type), Şizofreni, Paranoid Tip, ve psikotik özellikli ruh bozukluğundan, bu bozuklukların tümünün uzun süreli psikotik semptomlarla (örneğin, hayal görme, halüsinasyon) karakterize edilmeleri nedeniyle ayrılabilir. Paranoid kişilik bozukluğuna ek bir teşhis vermek için psikotik semptomlar başlamadan önce Kişilik bozukluğu (Personality Disorder) olmalıdır ve psikotik semptomlar azaldığında da bulunmalıdır. Eğer bir bireyin Paranoid kişilik bozukluğu öncesinde olan kronik Eksen 1 Kişilik Bozukluğu ( Axis 1 personality disorder) varsa (örneğin, şizofreni), Paranoid kişilik bozukluğu, Eksen ll'de parantez içine "Premorbid" -normal öncesi- yazılarak kaydedilmelidir. Paranoid kişilik bozukluğu, merkezi sinir sisteminde bir genel tıbbi koşulun doğrudan etkisi nedeniyle ortaya çıkan nitelikler taşıyan Genel Bir Tıbbi Koşul Nedeniyle Kişilik Değişmesinden ayrılmalıdır. (BHUBU)"-'116 ilişkili gelişebilecek semptomlardan da ayrılmalıdır.
Paranoid Personality Disorder (paranoid kişilik bozukluğu) için diagnostik kriterler
Başkalarınca fark edilmeyen, karakterlerine veya ünlerine saldırı olduğunu algılarlar. Hızla hiddetli karşı saldırıda bulunurlar. Tekrarlı olarak eş veya seks arkadaşlarının nedensiz olarak sadakatsiz olduğundan sıklıkla şüphe ederler B. Şizofreni, psikotik bir ruhsal bozukluk, veya başka bir psikotik bozukluk, veya başka genel bir tıbbi koşulun doğrudan bir psikolojik etkisinin terapisi süresince oluşmaz.
Not: Eğer kriterler Şizofreni öncesinde karşılanıyorsa, "Premorbid" ekleyin, örneğin, "Paranoid Personality Disorder (Premorbid)" Sayfa 13-> (sayfa 733) Deppressive Personality Disorder (depresif kişilik bozukluğu) için araştırma kriterleri Depresif tanılar ve davranışlarla yayılan bir patternde, ergenlik basında başlayan ve çeşitli koşullarda devam eden aşağıda beş (veya daha fazla) gösterildiği gibi:
1) Genellikle mahzun, karamsar, kasvetli, neşesiz, mutsuz ruh hali.
2) Kendisiyle ilgili düşünceleri yetersizlik, değersizlik ve az kendine saygı üzerinde merkezlenir.
3) Kendine karşı eleştirisel, şikayetçi, kötüleyicidir
4) Düşünceli ve endişelidir.
5) Başkalarına karşı negatiftistik, eleştirisel ve yargılayıcıdır.
6) Kötümserdir.
7) Suçluluk ve vicdan azabı çekmeye yatkındır.
8) Majör Depresif olaylarda (Majör depressive episodes)'da özel olarak olmaz ve Dysthymic bozukluktan daha iyi olarak sayılmaz.

Pasif - Agresif Kişilik Bozukluğu (Negatiftistik Kişilik Bozukluğu)
Özellikler
Temel özelliği, ergenlik başlarında başlayan ve farklı koşullarda varlığını devam ettiren yaygın bir negatif nitelikler ve sosyal ve mesleki durumlarda yeterli performans için gereklere pasif direnç görünümüdür. Bu görünüm, Majör Depresif olaylarda (Majör depressive episodes)'da özel olarak olmaz ve Dysthymic bozukluktan daha iyi olarak sayılmaz. Bu bireyler, alışkanlık olarak, küskün, muhalif ve başkaları tarafından beklenen bir seviyede işlev için isteklere rezistiftir. Bu muhalefet, çok büyük sıktıkla iş koşullarında olur, ama sosyal yaşamda da olduğu kanıtlanmıştır, Özellikle otorite birimleri tarafından atanan görevlere gösterilen direnç, genellikle, işi ağırdan almak, unutkanlık, inatçılık, bilinçli verimsizlik olarak gösterilir. Bu bireyler, kendi paylarına düşen işi başarısız kılarak, başkalarının eforlarını da engeller. Örneğin, somurtkan, rahatsız (irite) edici, hoşgörüsüz, tartışmacı, müstehzi, kuşkucu ve aksidirler. Otorite birimleri (örneğin, işyerinde patron, okulda öğretmen, anne/baba, veya anne/baba rolünü üstlenen eş), hoşnutsuzluğun odağı durumundadır. Negatiflikleri ve eleştirileri dışlamaya yatkınlıkları nedeniyle bu bireyler, otorite birimlerine karşı minimum kışkırtıcılıkla sıklıkla eleştirisel ve sessel düşmanlıklar gösterirler. Başarılı olan veya otorite birimlerini pozitif olarak görenlere karşı kıskanç ve kızgındırlar. Bu bireyler, genellikle kişisel aksiliklerden şikayetçilerdir. Gelecek hakkında negatif görüşleri vardır ve "iyi olmaya gerek yok" veya "iyi şeyler uzun sürmez" gibi yorumlarda bulunurlar. Bu bireyler, problemlerinin kaynağı olarak gördükleri kişilere karşı düşmanca meydan okuma ile bu kişileri özür dileyerek veya ileride daha iyi olacağı konusunda söz vererek yumuşatmaya kalkışmak arasında tereddüt içindedirler.
İlişkili Özellikler
Bu bireyler, (aşk duygularında) karşı tarafa nasıl davranacağı konusunda tereddütlü, açık olarak kararsızdırlar. Başkalarıyla sonsuz münakaşalarla ve kendileri için hayal kırıklığına neden olan doğru olmayan bir yol seçebilirler. Başkalarına bağımlılık ile kendi otoritesini kurmak arasındaki yatkın çelişki, bu bireyler için karakteristiktir. Süper gösterişlere rağmen, kendilerine olan güvenleri genellikle zayıftır. İyi gidiyor olsalar bile, çoğu durum için olası en kötü çıkarımı öngörürler. Bu bozguncu dış görünüm, bu bireylerden şikayetçi olan kişilerin düşmanlığına ve negatif tepkilerine neden olabilir. Bu davranış patterni, genellikle sınırsal (Borderline), isterik, paranoyak, bağımlı, antisosyal, çekingen (Avoidant) kişilik bozukluklarında oluşur.
Farklı Teşhisler DSM IV'de gösterimleri bu araştırma kriterlerine uyan bireyler, Başka Türlü Tanımlanamayan Kişilik Bozukluğu ( Personality Disorder not Otherwise Specified) olarak teşhis edilmelidir. Muhalif meydan okumacı bozuklukta (Opposite Defiant Disorder), negatif nitelikler ve otorite birimleriyle problemlerin benzer patterni vardır, fakat -bu önerilen bozukluğun sadece yetişkinlerde olduğu gözönüne alarak-, Muhalif meydan okumacı bozukluk, sadece çocuklarda görülür. Eğer semptomlar, Dysthymic Bozukluk için daha iyi olarak belirlendiyse, veya Majör Depresif Bozukluk sırasında oluşuyorlarsa, bu pattern gözönüne alınmamalıdır. Pasif-agresif davranışlara, sıklıkla günlük yaşamda, özel olarak kendini göstermenin tolere edilmediği otorite bulunan durumlarda (iş, askeriye, hapishane) rastlanır. Sadece bu pasif-agresif kişilik ayırdedici nitelikler esnek olmayan, adapte olmayan, ve önemli fonksiyonel bozukluklara neden olduğunda acı verici olduğunda bir bozukluk olarak belirlenirler.
Pasif-Agresif kişilik bozukluğu için araştırma kriterleri
A. Negatiftistik nitelikler ve uygun performans için gereklere pasif dirençle yaygın bir patternde, ergenlik basında başlayan ve çeşitli koşullarda devam eden aşağıda beş (veya daha fazla/gösterildiği gibi: Sayfa 15 (735)
1) Sosyal ve mesleki görevleri yaparken pasif direnç.
2) Başkaları tarafından yanlış anlaşıldıkları veya değerlendirilmediklerinden şikayet ederler.
3) Somurtkan ve tartışmacıdırlar.
4) Otoriteyi nedensiz olarak eleştirir ve küçük görür
5) Daha talihli görünenlere karşı kıskanma ve kin duyarlar.
6) Kişisel talihsizlikler hakkında aşırı ve sabit şikayetçidirler.
7) Düşmanca karşı saldırı ve pişmanlık arasında gidip gelirler.
B. Majör Depresif olaylarda (Majör depressive episodes)'da özel olarak olmaz ve Dysthymicm bozukluktan daha iyi olarak sayılmaz.
Sayfa 16 (655)-»

İsterik Kişilik Bozukluğu (Histrionic Personality Disorder)

Diagnostik özellikler
İsterik kişilik bozukluğunun temel özelliği, yaygın ve aşın duygusallık ve dikkat çekme davranışlardır. Bu pattern, ergenlik başlarında başlar ve farklı koşullarda varlığını devam ettirir. İsterik kişilik bozukluğu olan bireyler, dikkatlerin merkezinde değilken değerlendirilmemiş hissederler ve rahatsız olurlar (Kriter 1). Sıklıkla canlı ve dramatik, dikkatleri üzerlerine çekmek isterler ve yeni tanıştıkları için canlılıkları, görünür açıklıkları, veya neşeleri nedeniyle çekici gelebilirler. Bununla birlikte, bu nitelikler, bu bireylerin sürekli ilgi odağında olmak istemeleri nedeniyle zayıftır. Yönlendiricileri, "yaşam bir partidir" rolüdür. İlgi odağı olmazlarsa, ilgiyi üzerlerine çekmek için dramatik bazı şeyler ( örneğin, hikayeler yazmak, bir senaryo yaratmak vs) yapabilirler. Bu ihtiyaçları, bir doktor ile olan davranışlarında daha belirgin kendini gösterir. (örneğin, övme, hediyeler getirme, her vizitte değişen fiziksel ve psikolojik semptomlarla ilgili dramatik açıklamalar sağlamak). Bu bozukluğu olan bireylerin görünüm ve davranışları, sıklıkla uygun olmayacak şekilde seksüel olarak kışkırtıcı veya baştan çıkarıcıdır (Kriter 2). Bu davranış, sadece bireyin seksüel veya romantik olarak ilgi duyduğu kişiye değil, sosyal içerikte uygun olan her sosyal, mesleki, profesyonel ilişkilerde oluşur. Duygusal dışavurumlar yüzeysel ve hızlı değişkendir (Kriter 3). Bu bozukluğu olan bireyler, dikkati çekmek için sürekli olarak fiziksel görünümü kullanırlar (Kriter 4). Aşırı oranda başkalarını görünümleriyle etkilemeye ve elbise ve kılık kıyafet için aşırı zaman, para ve enerji harcarlar. Görünümle ilgili olarak "kompliman balığı" olabilirler ve nasıl göründükleri veya övgü almayan bir fotoğraf hakkında eleştrisel bir yoruma kolayca ve aşırı olarak kızabilirler. Bu bireylerin, aşırı olarak etkileyici ve detaydan uzak bir konuşma stilleri vardır (Kriter 5). Kuvvetli görüşler, dramatik kibarlıkla, ancak altta yatan nedenler genellikle müphem ve dağınık, gerçekleri ve detayları desteklemeyen bir şekilde sunulur. Örneğin İsterik Kişilik Bozukluğu olan bir birey, belli bir birey hakkında bu görüşünü destekleyen belli bir neden açıklayamadan harika bir insan olduğu hakkında yorumda bulunabilir. Bu bozukluğu olan bireyler, kendini dramatize eden, teatral ve duyguların aşırı dışa vurumu ile karakterize edilirler (Kriter 6). Arkadaş ve yeni tanıştıklarını aşırı duygusal gösteriş ile bağırlarına basabilirler (örneğin, herhangi bir yeni tanışı aşırı hararetle bağrına basmak, önemsiz hissi durumlarda kontrolsuz olarak hıçkırmak, öfke ile kızmak). Bununla birlikte, derin duyguları, başkalarını bu duygularda bireyin aldatmada bulunduğunu düşündürecek kadar hızlı olarak açılıp kapanabilir (turn on - turn off). İsterik Kişilik Bozukluğu olan bireylerin, yüksek derecede telkin etme özellikleri vardır (Kriter 7). Görüş ve duyguları, başkalarını geçici bir heves olarak etkileyebilir. Problemlerini sihirli bir şekilde çözdüklerine inandıkları özellikle kuvvetli otoritelere karşı aşırı güven duyarlar. Kamburu oynamaya meyilleri vardır ve mahkumiyetleri hızla adapte edebilirler. Bu bozukluğu olan bireyler, neredeyse her yeni tanıştıklarını "dostum", "sevgili arkadaşım" olarak açıklayarak, veya sadece bir veya iki kez profesyonel ortamda karşılaştıkları fizikçilere ön isimleri ile hitap ederek, ilişkileri gerçekte olduğundan daha fazla sıkı fıkı görürler (Kriter 8). Romantik fantazilere uçuşlar ortaktır...

İlgili Özellik ve Bozukluklar
İsterik Kişilik Bozukluğu olan bireylerin romantik veya seksüel ilişkilerde duygusal bağ kurmada zorlukları olabilir. Başkalarıyla olan ilişkilerinde, farkında olmadan, bir rolü üstlenirler (örneğin, "kurban" veya "prenses"). Bir yanda baştan çıkarıcılık veya duygusal manipülasyon ile eşleri üzerinde kontrol ararlarken, diğer yanda onlara belirgin bir bağlılık gösterirler. Bu bozukluğu olan bireylerin kişiler arası seksüel kışkırtıcı stilleri, arkadaşlarının ilişkilerine bir tehdit olarak görülebileceğinden, aynı cinsteki arkadaşlarıyla bozulan ilişkileri olabilir. Bu bireylerin sürekli ilgi istemeleri nedeniyle arkadaşları da yabancılaşabilir. İlgi odağı olmadıkları zaman genellikle depresif ve kızgın olurlar. Yenilik, uyarım ve heyecan ararlar ve olagelen rutinlerinden sıkılmaya meyilleri vardır. Geciken tebriğe neden olan durumlara karşı toleranssız veya gerilimli olurlar ve hareketleri, hemen doyum elde edebilecekleri şekilde yönlenir. Genellikle bir iş veya projeyi büyük hevesle başlattıkları halde, ilgileri hızla azalabilir. Uzun süreli ilişkileri, yeni ilişkilerin heyecanlarına yol açmak için ihmal edilebilir. İntiharın gerçek riski bilinmemektedir, fakat klinik deneyimler, bu bozukluğu olan bireylerin intihar davranışı için artan risk içinde olduğunu göstermektedir ve ilgi toplayıcı ve daha iyi dikkat gösterilen tedaviler verilmektedir. İsterik Kişilik Bozukluğunun Somatization Bozukluğu (?), Dönüşüm Bozukluğu (Conversion), ve Majör depresif bozukluğu ile yüksek oranda ilişkisi vardır. Sınırsallık (Borderline), narsistik, anti sosyal ve bağımlı kişilik bozuklukları, genellikle bu bozukluğun yanısıra oluşur.
Kültür, yaş ve cinsiyete özgü özellikler
Kişiler arası davranış, kişisel görünüm ve duygusal dışa vurumlar, kültür, yaş ve cinsiyete göre çok çeşitli olabilirler. Farklı kişisel özellikleri İsterik Kişilik Bozukluğunun bir kanıtı olarak gözönüne almadan önce (örneğin, duygusal, baştan çıkarıcılık, dramatik kişiler arası stil, yenilik arama, sosyallik, çekicilik, etkileyicilik ve somatizationa -?- yatkınlık), bunların klinik bir bozukluk veya bir üzüntüden kaynaklanıp kaynaklanmadığının incelenmesi önemlidir. Kliniklerde, bu bozukluk daha çok kadınlarda teşhis edilmiştir, bununla birlikte, cinsiyet oranı, klinik oluşumlardaki kadın oranından daha farklı önemli bir ayrılık göstermez. Derinlemede, yapısal incelemeler kullanılarak yapılan bazı incelemeler, erkek ve kadınlarda benzer yaygınlık olduğunu raporlamaktadır. İsterik kişilik bozukluğunun davranışsal dışa vurumu, cinsiyeti rolü klişeleri ile etkili olabilir, örneğin, bu bozukluğu olan bir erkek, "maço" olarak tanımlanan bir şekilde davranabilir ve atletik yetenekleriyle övünerek ilgi odağı olmak isteyebilir; bunun yanısıra bir kadın, çok feminen elbiseler seçebilir ve dans hocasını nasıl etkilediği hakkında konuşabilir.

Çarşamba, Mart 25, 2009

Güneşi Gördüm film müziği...

Burada...

Prague Philarmonic Orchestra ve Opera korosunu Adam Klemens yönetiyor.

(Linkte verilen dosya belli parçaları içermekte olup tanıtım amaçlıdır. 24 saat içinde bilgisayarınızdan siliniz.)

Pazartesi, Mart 23, 2009

Cologne-Bonn Gümrüğünde Çilingir Sofrası

Öykü, La Santa Roja'nın Emmi adlı yazısı ve yorumlarından aklıma düşen bir olayı anlatmaktadır.

On yıl kadar önce, İzmir-Köln/Bonn uçuşu...
Sabah saatleri. Köln inişi yerel saatle 09,30 filan sanırım...
Yaza giriyoruz. Chakotay, Tez ve diğer arkadaşlarıma götürdüğüm şeyler var valizimde.
Mesela çok sevdikleri tuzlu kuru pasta... Hani ufak susamlı tekerlek ya da üzeri peynir parçalı dört köşe tuzlu kurabiyeler gibi. Sanırım 4-5 paket var çantanın içinde.
Sonra büyücek bir paket beyaz peynir.
3-4 şişe büyük rakı...
3-4 paket 200-250'şer gramlık karışık çerez...
Ve son anda Chakotay'ın istediği Can Erik. Bildiğimiz yeşil erik yani. Tam da turfanda o sırada.

İçeri alkollü içki sokmak limitli olduğundan, büyük çantamın derinlerine, jean pantolonların paçalarından içeri sokmuştum rakıları. Sokmadan önce de hem kırılmasın hem de aranırsa çok rahat bulunmasın diye şişeleri çorapların içine sokmuştum.
Yani çoraplara sokulmuş şişeler, jeanlerin paçalarından içeri tıkılmış, üstlerine de kazak, mazak atılmıştı.
Herşey yolunda gidiyordu ancak hesaba katmadığım bir şey vardı sanıyorum.
Diğer yolcular arasında farklı olan görüntüm.

Blue-jean, üzerinde belleri dışarıda beyaz bir gömlek, üzerinde koyu sarı keten bir ceket, gözde siyah gözlükler, saçlar bol jöleli ve arkaya sıkı sıkıya taranmış ve at kuyruğu yapılmış bir vatandaş. (tam akdenizli kaçakçı tipi.:) )
Sırıtıyordu gerçekten eşarplı teyzelerin ve pos bıyıklı amcaların arasında.
Bu sırıtmayı Alman Gümrük Polisi'de farketmiş olacak ki, her zaman geçtiğim kapıdan çıkmaya çalışırken "Deklare edilecek bi'şeyiniz var mı?" diye sordu. "Yok." derken adamın gözlerini gördüğümde işin uzayacağını anlamış ve pişman olmuştum bile. Ama geri dönüş yoktu artık.

"Valizinizi şuraya koyun ve açın lütfen." dedi kibarca.
Daha açtığım anda film başladı zaten.
Adam en üstteki can eriklerin kesekağıdını eline alır almaz, 3-4 tane erik yerlere yuvarlandı.
Hoş oluyo ha, tertemiz bir havaalanında yeşil yeşil topların sağa sola saçılması...
Ben de kızarmaya başladım zaten o sırada... Yeşil - Kırmızı, Erik Hırsızı... Ha ha haaa...
Bir de İzmir Karşıyaka renkleridir ayrıca... Yeşiiiil- Kırmızııı, En büyüüük, Kaf Kaaaf..
Kaf Kaf Kaf, Sin Sin Sin, Allah Kahretsin... Zıçtın olm sen Köln'de. Var mı ööle artiz gibi turalamak?

Neyse efenim, amca elini hemen alt sırada güzelce paketlenmiş tuzlu kurabiyelere atarak dışarı çıkardı hepsini ve sordu. "Was ist das?"
O sırada içinden "Das ist eine kleine sefertas" gibi bir abuk espri yapsan da, valizin muhteviyatı itibarı ile pek kleine (küçük) bir sefertas olmaması garip bir ironi oluşturmuş durumda.
Allahtan tuzlu kurabiyenin almancasını biliyorum.
"Salz-gebaeck" dedim.
İnanmadı Polis, kutuların ambalajlarını açıp içine baktı. Biz de olsa tadına da bakar ama o kadar değil bunlar.
Sonra peynir çıktı meydana. Derken çerezler. Bir kaç tane fındık, fıstıkta döküldü mü yerlere?
Tam rezillik yani.
Veeee...
Vee...
Polis elini soktu omzuna kadar valizimin içine, karıştırıyor... Bunu yaparken de gözlerini benden ayırmıyor...
Tuuk diye bir ses.
Bu ses, masanın üzerine konan şişe şeklindeki bir çorap teki.
Normalde çorabı masaya 10 metre öteden atsan hiç ses duyulmaz ama benim çoraplar sertleşmiş. :)
İki, üç ve derken dört adet şişe şekilli çorap. Masada inanılmaz bir manzara.
Erik, Peynir, Çerez, Tuzlu kuru pasta ve Rakı.
Karşımda bir Türk Gümrükçü olsa teklif edeceğim şeye canı dayanmaz biliyom ama elin Alman'ı ne anlar Çilingir sofrası dersem. Zaten almancasını da bilmiyorum.

"Lütfen içerideki kabine geçin ve soyunun" dediler abi.
Biz de tersi olur. Bunlar önce sevecekler sonra içecekler herhalde. Biz Türkiye'de önce içer sonra sevişiriz çünkü.
Soyundum. Bir boxer, bir ben.
Polislere ek olarak bir kadınla bir adam geldi. Ellerinde eldivenler var.
Cüzdanımı çıkardılar pantolonumun arka cebinden. Ellerinde şişeler ve içinde papix türünde bir şeyler var. Bunları şişelerin içindeki sıvıya değdirip, sonra cüzdanımın sağına soluna sürdüler. Bir tanesi elime ve parmaklarıma sürdü bir şeyler. Sonra kayboldular. Beş dakika sonra filan döndüler. "Giyinebilirsiniz." dediler.
Sanırım uyuşturucu vs. taramasıydı yapılan.

Rakılar için ceza kesildi. Rakı bizde örnek 25 lira ve Almanya'da 40 lira ise aradaki farkı tahsil ettiler. Yani o gümrüğü aldılar. Tekrar çantama koydum herşeyi. Ve çıktım.

Akşamına da, Chakotay, Tez ve arkadaşlarımız yaptık soframızı tabi. Bir kaç erik ve fındık-fıstık haricinde herşey tamamdı.

Eğer, elimde ya da cüzdanımda uyuşturucuya dair en ufak bir ize rastlansaydı, daha derin yerlerimde araştırma yapacaklarını ve gümrükten daha yumuşak bir anlayışla :) çıkacağımı hissetmiştim.

Adamlar çok ciddiydi ama ne yapalım, biz de Türk'tük.

Pazar, Mart 22, 2009

TK 1951 Schiphol kazası ile ilgili iki yazı...

Aşağıya kopyaladığım iki belgeden ilki Bahadır Altan adlı Kaptan Pilot'un THY'nın içinde bulunduğu durumu anlattığı yazısı. Diğeri ise kazadan günler sonra Ünal Başusta 'nın yaptığı resmi açıklama...
Yorumsuz.

1-
TOHUM
Bahadır Altan (Kaptan Pilot)
Tohumlar, uygun koşullar oluşuncaya kadar toprakta ya da saklandığı yerde uyur.
Yeterli nem ve ısı oluşunca ancak, filizlenmeye başlar. Sonra bu filizler sürgün verip toprağın üzerine doğru yol alır. Bir sabah bakarsınız ışığa kavuşmuş ektikleriniz. Taze yapraklar hızla baş kaldırırlar güneşe doğru. Havacılıkta kazalar da aynı tohum gibidir. Elverişli zemin yoksa uyur toprağın altında.
Bütün koşullar birleşip, zincir tamamlanmadan kolay kolay kaza olmaz. Hep, birileri çıkar, kazayı oluşturacak bu zinciri kırar ve zehirli sarmaşıkların ışığa ulaşmasını engeller. Ya nemi yok eder, ya sıcaklığı düşürür ya da zemini serleştirir. Yani basar üzerine, birilerinin özenle kabartıp, gübrelediği toprağın. Havacılıkta birer mayın olarak algılanması gereken binlerce kaza tohumu saklı toprağın altında.
Biz uçucular kazalardan dersler çıkartırız. Her yıl tekrarlanan eğitimlerde en çömezimizle en tecrübeli kaptan yan yana onları inceler, üzerlerinde tartışır, yeniden yaşarız adeta. Bunlar yeterli değil kuşkusuz ama keşke bizim dışımızdakiler de üç gün sonra unutmamak için aynı çabayı gösterse! Yani “bütün aktörler,” başta yönetim kademeleri olmak üzere bize katılsa! Zincirin tamamlanmasını hep birlikte engellemeye çalışsak. Belki o zaman toprağın üzerine çıkmayı başaran bir deli sürgün, bir şubat sabahı aniden uzanıp Arısanları, Sezerleri, Özgürleri, Eskinleri aramızdan almayı başaramaz... “Ama bu kazada bir sorumluluğu yok THY yönetiminin!. .” Beni bir bankanın yönetim kuruluna atamaya kalksalar “ bankaya bir düşmanlığınız mı var?” diye sorarım önce! Çünkü ben paradan hiç anlamam, ben havacıyım, ben uçarım. Yolcumun saçının teline zarar gelmemesi için, uçağımın boyasının çizilmemesi için, meslek onurumun zedelenmemesi için, bulutları delerim, dağları aşarım. Gerekirse Tahsin gibi, Murat gibi, Olgay gibi, Ulvi Murat gibi canımı veririm. Ama tüccarlıktan, reklamdan, nazar duasından, hiç anlamam. Bu konularda THY’yi yöneten üç kişilik icra komitesi bir numaradır! Onlar, şirket hızla büyürken insanları limitlerin üzerinde gece gündüz uçurarak nasıl maliyet düşürülür, nasıl reklam yapılır, nasıl kar edilir iyi bilirler! O nedenle söz, yetki, karar, ve de iktidar onlarda! Bu konuda ellerine su dökemez kimse! Peki “havacılık” derseniz, uçuş güvenliği derseniz, meslek etiği, onuru, disiplini derseniz, sosyal diyalog, hak, emek... Özetle “insan” derseniz yanıt alabilir misiniz?
Ama “bu kazada sorumluluğu yok İcra Komitesi’nin!” Bu “üçlüye” bir çift sözümüz var: Efendiler! “Uçuş Emniyeti” deyince, binlerce havacının da sizler, eline su dökemezsiniz. Bilmezsiniz ama personelinizin çoğunun okuduğu lisenin bile adı “Hava Lisesiydi.” Havacılığın her dalında, yakıt kokusuyla, uçak gürültüsüyle, kar, sıcak demeden ter döktüler. Çoğu kazandıklarını meslek hastalıkları ve kanser tedavilerinde harcıyor, emekli olur olmaz yaşamlarını yitiriyor ama her koşulda yolcularına güler yüz gösteriyorlar. Bu konuda teknisyeninden, yolcusunu kurtarmak için çabalayan kabin memuru ve kaptanına kadar hiçbirimizin yanına bile yaklaşamazsınız! Kusura bakmayın ama bu konuda gerçekten, üçünüzü toplasak bir “havacı” etmezsiniz! Ağır gelmesin bu sözlerim, mahkemelere de koşmayın hemen. İspatlı belgelidir yazdıklarım. Biz de para konusunda sizinle aşık atamayız! Siz satıştan anlarsınız; halkın vergileriyle yaratılan bu şirketi “başarıyla” nasıl “pazarladığınızı” Necati Doğru Vatan Gazetesi’nde yazıyor. Bizim pazarladığımız sadece uzmanlık alanımızdaki emeğimizdir. Taşeronlarınızla birlikte satış, sizin işinizdir! Siz reklamın da alasını bilirsiniz! Ana vatanından getirttiğiniz “starlar” hem şirketin, hem sizin “reklamınızı” yaparlar, bir taşla beş kuş vurursunuz! Ama çok önemli bir farkımız var: Bizler neyi bilmediğimizi biliriz! Bir kazadan geriye size bir “adet” cenaze töreni, uzmanlara hazırlatılmış, nerede nasıl “vurgu” yapılacağı belirlenmiş bir konuşma ve bilmem kaç milyonluk sigorta maliyeti kalır sadece. Gözyaşlarınız, suratınıza makyaj gibi taktığınız o artık çok bildik gülümseme kadar içtendir! Ama biz yıllardır hiç unutmadık yitirdiklerimizi. O yüzden yüksek çıkar çığlığımız! Siz THY’nin başına, kantardan anladığı için kasabın, kuyumcu terazisinin başına konduğu gibi atandığınız zaman, bilmeniz gereken sadece, havacılık ve uçuş güvenliği konusunda “birşey bilmediğiniz” idi. O zaman öğrenme şansınız olacaktı. Ama ne yazık ki bunu bilemediniz! Sky Life dergisinde yayınlanan “Yolcu Memnuniyeti Birinci Önceliğimizdir!” başlıklı Genel Müdür imzalı yazı bunun çok net itirafıdır. Uçuş güvenliğinden habersizliğin belgesidir. THY’yi beş yıldızlı otel, bu gerçekleri açık açık yüzünüze söyleyenleri de düşman bellediniz. Kininize tanıktır bu satırların yazarı ve hala parçalamaya ezmeye sindirmeye çalıştığınız binlerce THY işçisi... Sizleri poh pohlayıp yağlayanların, THY deyince yemek mönüsünden başka birşey aklına gelmeyen Hıncal Uluç’tan, Engin Ardıç’a; Mehmet Barlas’tan M.Ali Birand’a basınımızın “değerli” köşe yazarlarının hiç mi payı yok bu sonuçta? Umur Talu ve Necati Doğru gibi birkaç duyarlı kalem dışında herkes “sizinle gurur duyuyordu!”… Siz gübrelerken onlar hortum tuttular bu güne kadar… Hep birlikte suladınız, ısıttınız, kabarttınız toprağı… Tohumlar böyle filizlendi, yola koyuldular...
Vereceğim örnekler çok somuttur sayın “İcra Komitesi”, elle tutulacak kadar somut. Öyle nazarla falan kandıramazsınız insanları. Şeytan işi de değil bunlar, sizin icraatınız! Bunları kaza oldu diye değil, daha önce de çeşitli yayınlarla, panel ve sempozyumlarda dile getirdiğimden, şimdi yazma hakkını kendimde görüyorum. İnsan hayatını ilgilendiren konularda susmanın sorumluluğunun, konuşmaktan ağır olduğuna inandığım için yazmaya da devam edeceğim...
Bakınız neler yaptınız: Havacılıkta çok riskli olan bu büyüme hızına, personel yetiştirmek mümkün değildi. Uçaklara yetişmek için pilot sayısı altı yüzden birdenbire iki bine fırlayınca, bu pilotların “eğitimi”, “standardizasyonu” diye, şirketin sizi “hiç ilgilendirmeyen” bir meselesi ortaya çıktı! Üstelik bu eğitimin yapılacağı “Başkanlığa” atadığınız “Eğitim Başkanı” çok hızlı ceket ilikleyen ama o tarihlerde öğretmenlik vasfı bile olmayan biriydi. Dinlemediniz! Bu mesleğin geleneğidir, en deneyimlilerden en dinamiklerden en bilgili ve yabancı dili en iyi olanlardan bir “Baş Pilot” seçilir. Herkes ona saygı duyar, büyüktür sözü dinlenir. Siz iki yıllık bir kaptanı böyle bir makama atadınız. Bu “Baş Pilot”, en temel havacılık kurallarını önce kendisi uygulaması gerekirken hiçe sayarak, hem de bol yolluklu dış yatı uçuşlarıyla, maaşını ikiye katlayarak aylık limitleri aşınca, bir de “ödüllendirip”, “Uçuş Emniyet Başkanı” yaptınız. Yani şirketin Uçuş Güvenliğini, kuralları hiçe sayan, tam anlamıyla “kırmızı ışıkta geçen” bir “kaptana” emanet ettiniz. Neydi bu “kaptanın” özelliği? Bu konuda çok iyi eğitimler görmüş nitelikleri sınanmış birisi miydi acaba? Hayır, beş vakit namaz kılar ve Temel Bey’le birlikte sık sık Hacca giderdi sadece! Ha bir de pilotlara bol bol “savunma ve ceza” verirdi “esas duruşları bozuk” diye!..
Derdimizin kimsenin namazında haccında olmadığı açık… İtirazımız bunların mesleki yeterliliklerin ve etiğin önüne geçmesine.
Ne yazık ki bunu da anlayabildiğinizden kuşkuluyum. THY’de pilot seçimini kim yapar? Eskiden örneğin Cem Kozlu mu karar verirdi dersiniz? Bu işin Hamdi Topçu’dan geçtiğini en yetkili ağızdan ben duyduğuma göre, sanırım duymayan yoktur. Sizler pilotları AKP’den “Hamil-i Kart” peşine düşürdüğünüzle övüne durun. Bunun sonuçlarının 10 yıl sonra çıkacağını da “bilmiyordunuz!” . Ya da öğretmen pilotların Boeing uçağında başarısız bulup “fail” ettikleri pilot, bizzat sizlerin talimatıyla önce uçuş okuluna öğretmen yapılır; oradan da A-320’ye atanır ve yolcuyla birlikte eğitilmeye çalışılırsa bu nasıl bir mesleki erozyona yol açar bunu da “bilemezdiniz!”
Çünkü “bilmediğinizi bilmiyordunuz!”
Esas sorun sizin bilmediklerinizi “bilen” ve “Kaptan” olan, yani aramızdan çıkan, Genel Müdür Yardımcılarınız, Uçuş İşletme Başkanlarınız Baş Pilotlarınız, Uçuş Emniyet Başkanlarınızın bunlara karşı ne yaptığıdır!
Sayın THY İcra Komitesi, sizin gerçekten bir suçunuz yok bu kazada! Siz daha sonrakiler için toprağı gübrelemeye, sulamaya devam ediyorsunuz sadece. Bunu bilinçli yapmadığınız kesin. Eminim farkında bile değilsiniz!
Zaten sorun da burada!..
Emniyetli uçuşlar...
Bahadır Altan (Kaptan Pilot)


2-

BULGULARIYLA TK 1951 KAZASI


Yakıt problemi, kuş çarpması, buzlanma, windshear, wake turbulence, motor arızası, uçuş kumanda system arızası bulunamamıştır.

-Uçuş kaidelerine uygun olarak ikinci pilota havayolu operasyonları eğitimi verilmekte ve diğer bir ikinci pilot gözlemci olarak kokpitte bulunmaktadır.

- Otomatik güç ve 2 nolu otomatik pilot (autopilot and autothrottle) kullanılmaktadır.

- O anda uçan pilotun tecrübesizliği nedeniyle uçak ILS alçalmasının başlangıcında ILS’i yüksek hızla ve irtifada yakalayabilmiş ve iniş pozisyonuna geç intibak etmiştir. (Aircraft was initially high and fast on the approach),

-DFDR, Radyo altimetre iki bin feet irtifada iken birden -8 feet gösterdiğini, CVR kayıtları ise aynı anda iniş takımları uyarısı alındığını kaydetmiştir. (GPWS sistemi uçağın inmek üzere olduğunu düşünerek, pilotları iniş takımlarının hala açılmadığı hakkında uyarıyor.) Pilotlar öbür irtifa göstergelerinin doğru irtifayı göstermesinden dolayı ve haklı olarak bu olayın üzerine düşmüyor. (Fakat bu sırada akıllarına gelmeyen başka birşey daha oluyor ve R/A arızası uçağın yere inmek üzere olduğu sinyalini Autohrottle sistemine göndererek onun "retard" moduna girerek motorların gücünü rölantiye (flight idle) almasına neden oluyor. Başlangıçta zaten süratlerini düşürmek isteyen pilotlar istedikleri sürate erişip de, daha da altına düşmesine rağmen 100 saniye boyunca sürat göstergelerini kontrol etmemiş ve neticede uçağın sürati olması gerekenin 40 kt. daha altına inmiş.

-Bütün bunlar olurken her şeyi normal çalışan 2 nolu radyo altimetrede herhangi bir arıza tespit edilmemiş, onun sinyal verdiği 2 nolu A/P normal olarak uçağı ILS Glide slope üzerinden alçalmasına devam ettirmiş.

-Uçakta bulunan her üç pilot da o anda uçuş için en önemli olan sürat göstergesine bakmayı ihmal etmiş. CVR kayıtları bu sırada kaptanın ikinci pilotla iniş öncesi çek list kontrolü yaptığını kaydetmiş.

-Uçak 400 feet’e vardığında STALL alarmının (stick shaker) titreşime başlaması üzerine ikinci pilot hemen motorlara tam güç vermiş.

-Kaptan acil durum üzerine lövyeyi ikinci pilottan alırken, ikinci pilot motor kumandasından elini çektiği halde kaptan elini motor güç kolları üzerine koymamış. (İkinci pilotun kaptanın elini motor kolunda hissetmeden çekmemesi, kaptanın da bu durumda otomatik bir şekilde elini gaz kolları üzerine getirerek tam gaz pozisyonunda tutması gerekirdi. (Birçok havayolunda iniş ve kalkış anında her iki pilotun da elleri gaz kolları üzerinde bulunur.) Bir numaralı R/A’den yanlış sinyal almaya devam eden A/T sistemi "retard" modunda kalmış her iki pilotun da elinin gaz kolunu tutmaması nedeniyle de geriye rölanti durumuna geri gitmiştir.

-6 saniye sonra bunun farkına varan kaptanın gaz kollarını tam gaza getirmesine rağmen geriye kalan irtifanın azlığı nedeniyle uçak yere vurmuştur. Tam gaz motor gücünün yarattığı ivme nedeniyle çarpma sırasında uçağın burnu son saniyelerde havaya kalkmıştır.

-Avrupa’nın en tecrübeli kontrolörleri arasında gösterilen Amsterdam kontrolörleri, çok iyi olduklarının bilincinde olarak, hava trafiğini mümkün olduğu kadar akıcı tutmak gayesiyle, bazen pilotlara oldukça zor komutlar verdikleri, aniden yaptıkları değişikliklerle onları zor durumda bıraktıkları biliniyor. Yaklaşmanın en zor bir kısmında olağandışı bir komut alan pilotlar, eğer alçalma için mükemmel bir konfigurasyona da girmemişlerse, riskli bir iniş yapmakla go around opsiyonu arasında kalabiliyorlar. (Bu konu araştırılarak, pilotların son ve kritik bir anda gelen bir “son dakika zorlu manevra”yla karşı karşıya kalıp kalmadıkları tespit edilmelidir.)

-Bu kaza nedeniyle Boeing yayınladığı en son bildiriyle, pilotların bilhassa uçuşun en kritik anlarında sürat ve irtifa unsurlarına dikkat etmelerini tavsiye ediyor.

-DFDR’ın kaydettiği en son 8 uçuştan 2’sinde R/A arızası kaydedilmiş fakat “hard fault” olarak rapor edilmemiş ve THY’nin bakım kayıtlarında arıza raporu ve işlem yok.



Emniyetli bir uçuş için uçağın irtifası ve sürati bu kadar önemliyken, uçakta bulunan üç pilot da aniden gelişen olaylar karşısında süratin aniden limitlerin altına indiğini fark edememiş. İrtifanın gelişmesini otomatik pilota bırakırken, A/T’ın da sürati kontrol altında tutacağına inanarak, bu arada aniden gelişen “Radyo altimetredeki arıza” ve bunun neticesinde oluşan “iniş takımları açık değil alarmı” ile ve gittikçe yaklaştıkları piste varmadan yapılması gereken çek list üzerine konsantre olmuşlar. İkinci pilot uçuşu yapan olduğu halde tecrübe ve eğitim eksikliği nedeniyle bunu fark etmemiş, kaptan bütün olaylara hakim olması gerekirken, aniden ortaya çıkarak hızla gelişen olaylar sırasında o da bunu ihmal etmiş. Üçüncü pilotun ise o kadar tecrübesine rağmen olayları yakından takip edemediği veya yanlış durumlara konsantre olarak, o kadar önemli olmasına rağmen onun da sürat düşüşünü göremediği veya gördüğü halde kaptanın zamanında müdahale edeceğini sandığı veya kaptana olan saygısından dolayı müdahale edemediğini tahmin ediyoruz. CRM.

Modern uçakların sağladığı “otomasyon ve güvenilirlik” pilotların daha fazla bu sistemlere güvenmesine ve onları daha fazla kullanmasına yol açıyor. Yakıt masraflarını oldukça azaltığından dolayıda şirketlerin de bunu teşvik etmesi, devamlı ful otomasyonla uçan pilotları birer sistem kontrolörü ve personel menejeri durumuna getirdi. Bütün bunlar pilotların manuel uçuşla kazandıkları ve formda tuttukları melekelerini kaybetmelerine ve en ihtiyaç duydukları anlarda bu eksiklikler nedeniyle basit hatalar yaparak, kazalara neden olabiliyor.

Bu kazada olduğu gibi “otomatik uçuşa aşırı güven” nedeniyle her şeyin yolunda gittiğine dair kokpitte aşırı bir rahatlık duygusunun hakim olduğu o kadar önemli olduğu halde sürat göstergenin 3 çift göz tarafından görülememesine neden olduğu görülüyor.

Uçak piste bir kilometre kala saatte 175 Km hızla tarlaya evvela kuyruğunu çarpmış, daha sonra iniş takımları tarlaya gömülerek kırılmış. Bu ağırlıkta bir uçağın iniş sırasındaki hızının saatte 260 km olması gerekirdi. Tarlanın ıslak killi çamur olması nedeniyle uçak 150 metre mesafe içinde fazla sürüklenmeden üç parçaya kırılarak durmuştur.

Motorlar yere vurmanın şiddetiyle bağlantı cıvatalarının kırılması nedeniyle kopmuş, durmanın ani oluşu nedeniyle hala palleri döner bir şekilde uçağın 250 m. ilerisine doğru dönerek yuvarlanmıştır.

NOT:

Boeing uçaklarında motorlar, kullanılan cıvataların özelliği nedeniyle belli bir şiddete maruz kalınca kırılacak bir şekilde tasarlanmıştır.

Airbus uçaklarında ise motorların kopmaması için mümkün olan en sağlam cıvatalar kullanılır.

Uçuş sırasında bölgede bulunan alçak bulutlar ve havanın puslu olması nedeniyle pistin görüş mesafesi düşüktür. Pilotların kaza anına kadar onu görebildiği şüpheli olup pilotların aynı zamanda pisti görmeye konsantre olduğu tahmin edilmektedir.

Hollanda Savcılığı kaza data kayıtlarını elde etmek istemektedir. Fakat kanunlar gereği olayda rehine alınması, terörizm ve cinayet varsa bu datalar kendilerine verilir.

Şu anda kaza hakkında birbirine paralel iki araştırma yapılmaktadır:

1- Ortada bir suç unsuru ve suçlu olup olmadığını araştıran kriminal araştırma.

2- Kazanın sebeplerini bularak, bunların tekrar etmemesi için dersler çıkaracak olan bağımsız bir havacılık araştırması.

Kaza araştırma grubu, ilk datalar değerlendirildikten sonra Boeing’e bir uyarı mektubu göndererek, Radyo altimetresi arızası durumunda otomatik pilotun ve otomatik gücün belirgin bir arıza sinyali vererek, devre dışı kalarak bu sistemin son yaklaşma ve inişte kullanılmaması tavsiyesinde bulunmuş ve bu yönde gerekli düzeltmelerin yapılmasını istemiştir.

NOT: Bu eksikliğin ortaya çıkması ambulans avcılarını son derece sevindirecek ve Boeing şirketinin başını oldukça ağrıtacak. Kazaya uğrayanların ABD’de açılacak davalar sonucu oldukça yüklü tazminat almaları beklenebilir.

NOT: Boeing kısa bir zaman önce kısa süreli gelip geçici R/A arızalarının olduğunu bunun içinde bazı bakım önlemlerin alınması gerektiği yazısını bu uçağın işletmecilerine göndermişti. Bu yazınında daha sonra kaza raporlarına ve dava dosyalarına girmesi beklenmektedir.

Araştırma ekibi şu ana kadar uçakta 1 nolu R/A arızası haricinde başka bir arıza tespit edememiştir.

Uçakta bulunan ve iki bin 500 feet altında çalışan bu iki R/A sistemleri, pilotlara uçağın yerden yüksekliğini gösterdiği gibi aynı zamanda pilotlara uçağın iniş için her yönden hazır olmadığını hatırlatan ve sesli uyarı sinyalleri veren çok önemli bir sisteme GPWS’e de sinyal gönderir.

1 nolu R/A arızası durumunda:

1- İki R/A göstergesinin gösterdiği irtifada farklılıklar gösterir veya göstergesinde kırmızı İNOP bayrağı görülür.

2- Her iki otomatik pilotun birden APPROACH modunda (dual channel APP) kullanılmasını önler.

3- Flight Director göstergesinde Command Bar’lar ortadan kaybolur. (Arıza belirtisi) muhtemelen kırmızı İNOP bayrağı görülür. (Bu olay da uçuşun en kritik anında uçucuların dikkatlerini dağıtmaya ve bu konuda onları biraz düşünmeye zorlar)
4- GPWS alçalma, go-around ve ilk yükselme safhalarında aniden ve sebepsiz yere Configuration alarmı verir.
5– Zamanı gelmeden FMA’de RETARD mesajı görülür (Flight Mode Annunciation) A/T’a verdiği retard komutuyla beraber motor güç kollarını rölantiye çeker. (Bu komutun 27 ft yükseklikte verilmesi gerekir)


SONUÇ:

PİLOTLAR:

1- Uçuşun kritik safhasında uçağın süratini kontrol etmeyerek beklemedikleri bir anda ve alçakta stall’a düşmesine neden olmak.

2- Stall’ın geleceğini zamanında tespit edememek.

3- 400 Feet’de gelen stall titreşimleri üzerine kaptan kumandaları almasına rağmen güç kollarına elini koymaması üzerine A/T sisteminin onu geriye çekmesi ve kaptanın bunu 6 saniye gecikmeyle düzeltmesi fakat kalan irtifa ve süratin uçağın kurtulması için yeterli olmaması.

4- R/A’nin arızası nedeniyle A/T’ın uçağın motor güç kollarını rölantiye aldığını zamanında tespit edememek.

5- RETARD mesajını doğru algılayamayarak A/T sistemini OFF’a alarak uçuşu manuel olarak devam ettirmemek.

6- Durum muhakemesini kaybederek olayları doğru ve zamanında tahlil edemeyerek gereken reaksiyonları zamanında gösterememek.

7- Uçuşu yapan pilot 1000 ft. altında uçarken bir elini gaz kolu üzerinde tutması gerekirken bunu yapmamak.

8- Yaklaşmayı zamanında ve doğru yapamayarak yapılması gerekenleri “fully configured” son saniyelere bıraktıklarından durumu daha da zorlaştıracak faktörlerin aniden ortaya çıkması sonucunda çaresiz kalmak.

9- CVR ve DFDR kayıtlarından iniş takımlarının ve flapların ne zaman ve ne süratteyken açıldığı belirtilmemiş. Pilotların bu işlemi de yapmadan önce muhakkak uçağın süratini kontrol etmeleri gerekirdi, bunun yapılmadığını ve configurasyon işlemlerinden sonra uçakta sürat düşmesinin daha da ve aniden artığını tahmin ediyoruz.

10- Uçuşun en kritik bir anında sessizce RETARD mesajının belirmesi, onun kolayca dikkate alınmamasına neden olmuştur. Pilotların bu mesajın neden ve nasıl oluştuğu ve bu durumda neler yapmaları gerektiği hakkında eğitimlerinin yeterli olup olmadığı sorgulanmalıdır.

11- Alçalma sırasında genellikle rölantide çalışan motorların A/T tarafından tekrar rölantiye çekilmesi veya orada tutulması da pilotları kaygılandırmamış olabilir fakat bu onların sürat göstergesini devamlı olarak kontrol altında tutmaması için bir mazeret olamaz.

BOEİNG:

1- Bir nolu R/A arızalı olduğu halde A/T sistemini faal halde tutması ve bunun birde sessizce belirgin bir uyarı vermeden uçağın motor güç kollarını rölantiye alması kabul edilemez bir durumdur.

2- Auto throttle sisteminin R/A hatası durumunda belirgin bir sinyal vererek “RETARD, RETARD” sesli uyarısıyla devre dışı kalması daha güvenli olurdu. Uçuşun en kritik bir anında sessizce RETARD mesajının belirmesi onun kolayca dikkate alınmamasına neden olmuştur.

3- Auto throttle sistemi uçağın yere yakınlığı sinyalini 1 nolu R/A sisteminden alır. Pilotlar bu sistemin o anda kullandıkları 2 nolu A/P sistemiyle bağlantılı olmadığını düşünerek 1 nolu sistemdeki arızayı dikkate almamışlardır. Bunun mühendislerce önemli bir sebebi olmasına rağmen mantığa uymaması kullanıcıları yanıltmıştır. Bütün aynı taraftaki sistemler beraber çalışsaydı yanlış anlaşılma olmayacak ve pilotlar yalnız o taraftaki sistemin çöktüğüne inanarak ve hiçbir yanlış anlaşılmaya fırsat kalmadan arızalı taraftaki A/P ve A/T’ı devre dışında bırakarak full manuel uçuşa geçerek bu duruma düşmeyeceklerdi. Sistemin bu şekilde çalıştığını uçucu ve bakımcılardan bilen çok azdır, bunun ne kadar önemli bir programlama hatası olduğu bu kazayla ortaya çıkmıştır.

4- R/A sistemi bu kadar hatalı bir sinyal gönderdiği halde sistem bilgisayarları bunun yanlış olduğunu diğer R/A sinyalinden çözerek anlayamamış ve onu devreden çıkartmadığı gibi bir de hatalı sinyale uygun olarak işlem yaptırmıştır. Ayrıca R/A göstergesinin hatalı mesaj vermesi durumunda kırmızı bozuk bayrağının “RED FLAG” görülmesi sistemin anlaşılabilirliği ve güvenliği için gereklidir.

5- Uçağın stall süratine yaklaştığını, titreşimli ikaz sisteminden daha evvel devreye girecek sesli bir uyarının "deceleration alert" sisteme ilave edilmesinde fayda vardır. 400 feet’e kadar alçalmış bir uçakta stick shaker’in sağladığı uyarının ne kadar usta olursun hiç bir pilota faydası yoktur.

6- Uçağın bilgisayarları R/A’den hatalı sinyal aldıklarında A/T sistemini ya devreden çıkartmalı yahut da doğru çalışan sistemden sinyal alacak şekilde programlanmalıdır. Bunun yapılması ve uygulanması çok kolay olup Boeing bu değişikliği en kısa zamanda yerine getirmelidir.

7- Radyo altimetre imkansız olan bir değer okuduğunda (-8 ft.) göstergesinde kırmızı İNOP bayrağının görülmesi ve sistemin tamamen devreden çıkması gerekirken yanlış dataları sisteme göndermeye devam etmiştir.

8- Aynen bu kazada olduğu gibi kesin ve açık mesaj içermeyen system hataları en sonunda bir kazaya sebep olacaktır. Bu yanlışlığın en kısa zamanda düzeltilmesi gerekir.

THY:

1- Uçuş İşletme başkanı, Başpilot, ve Eğitim Başkanının o makamlara uygunlukları tartışılmalı, gereken tedbirler acilen alınmalıdır.

2- Şirketin hat eğitimi mercek altına alınarak;

a- Bu ekibin daha rahat havaalanları varken Avrupa’nın en zor ve stresli bir havalimanına uçuş eğitimi yapabilecek kapasite olup olmadıkları araştırılmalı, eğer değillerse mesul olanlar hakkında gerekli işlemler yapılmalıdır.

b- Uçuşu yapan üçlünün bu sefer için ne kadar uygun olduğu araştırılmalıdır. (Üçüncü pilot eğer daha kıdemli ve tecrübeli biri olsaydı yapılan hataları zamanında görür ve icabında müdahale etmekten de çekinmezdi.

3- Pilotların üçünün de uçuşta en önemli sürat ve irtifayı devamlı kontrol etmemesi THY’nin de ciddi bir eğitim eksikliğini ve CRM zafiyetini ortaya koymaktadır.

4- Şirketin büyümesiyle orantılı olarak eğitim ve kontrol fonksiyonlarını yerine getirmediği bu kazayla bir kere daha ortaya çıkmıştır.

5-Kokpit hiyerarşisinin askeri rütbe, yaş ve uçuş saatine bağlı olmadığını, eğitim ve tecrübesine güvenenin o anda kokpitteki konumu ne olursa olsun, tehlikeli gördüğü anda gerekli uyarmayı zamanında yapması veya anında duruma müdahale etmesi gerektiği bir kere daha ortaya çıkmıştır. CRM

6- THY ve diğer birçok havayolları pilotlarının son yaklaşmaları otomatik pilotla yapmasını tercih etmektedir. Bunun sebebi de yanlış veya kötü yaklaşma nedeniyle pas geçerek boşuna yakıt sarfiyatına neden olmamaktır. Bu sebepten şirketlerin bundan sonra pilotların hiç olmazsa ideal durumlarda manuel iniş yapmalarını tavsiye etmeleri ve pilotların bunları sıkça yaparak uçuş melekelerini korumaları gerekmektedir.

SHGM:

Yukarıdaki maddelerin hepsi ve Isparta kazası hakkında yazdıklarımız bu organizasyondaki zafiyeti açıklamak için fazlasıyla yeterlidir.

THY Bakım:

Uçaklarda bazı elektronik arızalar çok kısa süreli, kendini belli etmeyen, ne zaman ve nasıl kendisini göstereceği belli olmayan arızalar olup, bunların devamlı olarak kendisini gösterene kadar teşhisi ve tamiri imkansız gibidir. Ancak modern uçaklarda bunlarla ilgili bilgisayarlarda uçağın bilgisayar hafızasını sorgulayarak arızalar bulunabilmektedir. Eğer pilotlar arızayı görmez ve rapor etmezse bakımcıların bilgisayarları hafızası yoklaması gerekmez.

Bakım kayıtlarından böyle bir arıza kaydı yok. Bu durumda daha evvelki arızaların çok kısa süreli olduğu ve pilotların dikkatini çekmeyecek bir şekilde olduğu ve bu nedenle rapor edilmediği sanılıyor. Boeing’in B-737 uçakları için hazırladığı R/A ile ilgili yazıyı zamanında aldıkları ve gerekeni yerine getirdikleri anlaşılırsa bu uçak için bakım zafiyetinden bahsetmek olanaksızdır.

ULAŞTIRMA BAKANLIĞI:

Isparta ve THY kazasının ardından yazılanları artık dikkate almalı, korunamayacak, affedilemeyecek duruma düşenleri sistemden ayıklamalıdır.

TALPA:

Şimdiye kadar yaptığı basın toplantılarının videolarını seyrederek artık neler yapmamaları ve neler söylememelerini öğrenmelerini ve bu kazalardan alınması gereken dersleri öğrenmeleri ve öğretmelerini diliyoruz.


ÜNAL BAŞUSTA



İngilizce kısaltmalar ve manaları:

R/A: Radyo altimeter

CVR: Cockpit voice recorder ses kaydı

DFDR: Digital flight data recorder data kaydı

A/P: Auto Pilot otomatik pilot

GPWS: Ground proximity warning system-Yere hazır olmadan yaklaşma yapıldığında alarm veren system

STALL: Uçağın havada tutunamayacak süratte kalarak düşmesi

İNOP: Bozuk

APPROACH: Yaklaşma

Cuma, Mart 20, 2009

Kafes

Üçünüzü, beşinizi belki de topunuzu kıstırmışlardır bir köşeye...
Aval aval bekleyenlerin içinden bir cesur öne atılırken öylece seyredersiniz onu.
Cesur olan, açığı olmayan, biat etmeyen başlar uğraşısına...
Tırnaklarıyla...
Seyredersiniz.
O uğraşır.
Saatler, günler, aylar ve belki de yıllarca.
Tırnaklarıyla...
Siz seyredersiniz.
O yükseldikçe siz ne kadar aşağıda, ne kadar geride kaldığınızı farkedersiniz.
Büyük çoğunluğunuz "Salak bu..." der. "Boşuna bu uğraşısı..."
O tırnaklarıyla asılmaktadır hâlâ...
Bazılarınız "Acaba başarabilecek mi hakikaten?" diye düşünmeye başlar.
Sonunda, en sonunda siz seyrederken, düşünürken ve konuşurken, o başarır.
Özgürce yürüyüp giderken,
ardından bakmak kalır yine size.
Aval aval.
"Vay be" diye düşünür büyük çoğunluk.
Kafası çalışan bir kaç korkak ise bulundukları o kafese bile yakışmadığını farkeder.


Çarşamba, Mart 18, 2009

eine kleine pause...

Pşşt arkadaşlar,
beni merak eden varsa etmesin, herşey yolunda...
hepinizi okuyorum ama biraz farklı bir konuya yoğunlaştığım için buraya bişey yazamıyorum.
Bir kaç gün içinde dönerim.

Bazen gözlerimizden yaşlar süzülür ya ılık ılık
En kötü şartlarda bile yaparız bi rakı balık
Sanma ki ey blogır, çok uzayacaktır bu ayrılık
Yazmasamda bırakırım bi kaç yorum alık alık

c u mama... (görüşürüz annem)

Çarşamba, Mart 11, 2009

BiRiNCi KADINKEN MESELE YOK...

Emesen'den seni kim silmiş ya da Feysbuk profiline kim kaç defa bakmış veya kim kaç defa ne yapmış tarzı abukluklardan hiç hazetmediğim gibi bunları bana gönderenlere de ince ince kızarım.
Kim silmişse silmiş, bunu mu merak edicem?
Ama, yıllardır iyi-kötü bazı şeyleri paylaştığımız bir bayan arkadaşımızın beni sildiğini tesadüfen gördüğümde, bunun kasıtla yapılıp yapılmadığını düşünürken, bir de üzerine üstlük A.W., "A-aa, Beni de silmiş." dediğinde çok fazla yapacak bir şey kalmıyor belki ama yazacak şeyler oluyor o zaman.
Bu bir tavır.
Bu, beni ve eşimi artık arkadaşı olarak görmek istemediğinin net ifadesi. Derdi varsa bunu tartışmak yerine feysbok'tan bi hareket yapmış.

* * * *

Ayşe ile Ali geçtiğimiz yıllarda birlikte çok gezdiğimiz, filmler izlediğimiz, yemekler yediğimiz, gırgır muhabbetler ettiğimiz bir çiftken, Ali'nin işlerinin bozulmasını takip eden günlerde ikilinin birlikteliklerine kara bulutlar çöktü...
Öyle ya da böyle, şu veya bu sebepten anlaşamadılar ve ayrıldılar.
Kavgalı ayrıldılar. Kızgın ayrıldılar birbirlerine.
Her ikisinin de birbirlerini suçladıkları şeyler ve neredeyse yetişkine yakın iki çocuk vardı ortada.
Üzüldük normal olarak.
Ben suçun çok büyük bir kısmının Ali'de olduğunu düşünmüş ve bunu da kendisine açık olarak defalarca söylemiştim.
Ancak,
Ali'nin Türkiye'de problemli işleri vardı. Ne şekilde denk geldiğini bilmediğim gibi beni/bizi hiç ilgilendirmeyen bir konu ise, Ali'nin çok uzun yıllar önce, yani Ayşe ile olan birlikteliğinden önce tanıdığı söylenen bir kız arkadaşı ile tekrar buluşması, kızın yurt dışında yaşıyor oluşu ve Ali'nin de zaman zaman orada kalıyor oluşuydu. Bana neydi... Bize neydi...
Keşke Ali yeni partneri, eşi, arkadaşı ile mutlu olsundu... Ve Ayşe'de yeni birisi ile mutlu olsundu... Onların mutluluğu çocuklarının mutluluğu ve ruh sağlığı demekti. Ve en önemlisi de buydu.

* * * *

Ama burası Türkiye idi ve bizler Türk'tük.
Bu yüzden arkadaşları, Ayşe terkedilen-mağdur durumunda olduğundan Ali'ye ve Ali'nin yeni kız arkadaşına için için öfkeleniyordu.
Bu öfke yumağı konuşmalar zaten kızgın olan Ayşe'yi daha da beter bir hale getiriyor, düne kadar çokta samimi olmadığı insanlara üç saat boyunca kendi haklılığını anlatmaya, ispat etmeye çalışıyor ve iki çocuğun babalarına duydukları kızgınlıktan, onları kendine yakın bulduğundan, için için zevk alıyordu.
Aslında, Ali evden ayrıldıktan sonra Ayşe'yi ve çocuklarını arayıp bir şeye ihtiyaçlarının olup olmadığını ilk soranlardan biriydim. Bilmiyorum, bunu yapan başka feysbuk arkadaşları var mıydı?
"Kap çocuklarını da, yemeğe gelin bize..." diyen başka kaç ortak arkadaş vardı, bilemem.
Ha, geldi mi, gelmedi...
Neden?
Çünkü bir gün telefonda bana "Bütün suç %100 Ali'de..." dediğinde, "Olmaz öyle şey Ayşe..." demiştim.
"Bir ilişki biterken suçun % 100'ü tek tarafta olamaz. Kabul ederim ki fazlası Ali'de. Ama mutlaka ki seninde kabahatlerin var. Bizdeki alkış ve bağlı olarak "bir elin nesi var iki elin sesi var" sözümüzün, psikiyatride (Çarpışma olması için iki elin birbirine çarpması gerekir.) diye bir açıklaması olduğundan" bahsetmiş ve Ayşe'yi kızdırmıştım.
Ayşe, Ali'ye % 5'lik haklılık payı verilmesine bile tahammül edemiyordu.

* * * *

Bu arada zaman zaman Ali ile emesen muhabbeti yapıyorduk. Hala kıçını toparlamamıştı ama daha iyi geliyordu sesi eskiye göre. Bir akşam, yeni kız arkadaşının oğlunun bir bilgisayar filmi problemi olduğunu söylemiş, ben de o gece ve ertesi gün bir kaç saat ayırarak işlerini halletmiştim. Bu süre içinde bir kaç kelime konuşarak yeni arkadaşı ile tanışmıştım Ali'nin. Ve onun sesi de iyi gelmiş, sevmiştim sesinden.
Sanırım o da aynı şeyi düşünmüş olacak ki; Ali, bir kaç hafta sonra Türkiye'ye geldiklerinde birlikte bize uğramak istediklerinden bahsetti. Memnun oluruz dedim.
Laf olsun diye değildi bu.
Ali ve Ayşe ilişkisi bitmişti. Ve Ali yeni arkadaşı ile bize gelecekti.
Yarın Ayşe'de yeni arkadaşı ile bize gelebilirdi.

* * * *

Gelmelerinden bir gün önce hem A.W. hem de bizim ufaklık halsiz düşüp, ciddi öksürük ve grip olunca iptal ettik... Böylece yüz yüze tanışamadık Ali'nin yeni kız arkadaşı ile...
Bir kaç gün sonra, akşam üzeri çalan telefonumda Ali, kız arkadaşının yurt dışına döndüğünü, kendisinin de bir kaç gün sonra gideceğini, beni özlediğini, akşam üzeri bi'yerde bi kaç tek atmak istediğini söyledi.
Çıktık. İki bira içtik bir yerde. Özleşmiştik. Bir saat değildi tamamı.

* * * *

Bu duyulmuş ve insanlar kızmıştı abi...

* * * *


Kadınlar...

Elbette ki, istisnalar kaideyi bozmaz ama büyük bir çoğunluğu bu tip evlilik ve boşanma olaylarında çifte standartla davranıyorlar.

Birinci kadın olduğu zaman sorun yok. Hatta başka erkek arkadaşlarının ikinci kadınlarını kabul etmekte beis görmeyip, zorlanmıyorlar.
Ama erkek kendisini terkettiğinde, erkeğin yeni karısının, kendisinin eski arkadaşları ile dost olabilme olasılığına hoş bakmıyorlar ve gönül koyuyorlar.

Sonra sizi bok'tan mok'tan siliyorlar.

Bu durumda da size, Ali'nin haklılık olasılığını % 5'ten daha da yukarılara çekmekten başka bir şey kalmıyor yapacak.

Perşembe, Mart 05, 2009

Limonata tebessümler...

Sabah uyandığında,
kahvaltısından sonra uzun paçalı donlarını yıkayıp astığında,
ve öğlen yemeğini yerken,
akşam üzeri fenalaşacağını ve öleceğini bilemezdi, elbette.

* * * *

1903 yılında Serez'de doğmuştu.
Balkan yarımadasında on yıllardır süren karışıklığın 1912 de Balkan Savaşı'na dönüşmesinden bir kaç yıl önce, Rumlar, babası Emin'in kafasını keserek öldürmüşlerdi.
Bunları yaşadığında henüz beş-altı yaşlarındaydı Emine...
Savaşın başlamasından sonra annesi ve bir kaç akrabası ile İzmir'e göçmüşlerdi. 1919 yılında kendileri gibi göçmen olan Debre'li Arnavut bir ailenin 1894 doğumlu oğlu Tevfik ile evlenmişti.
Emine çok uzun yıllar sonra, torunlarına, 9 Eylül 1922'de İzmir'de, babasının intikamını almak için yanıp tutuşan annesinin, ölü Yunan askerlerini nasıl tekmelediğini anlatacaktı.

Yük ağır olunca, ömürden gider derler ya, Emine'nin annesi de henüz kırk yaşındayken ölünce, Tevfik bey ve Emine Hanım kendi başlarına, yalnız bir hayat kurmuşlardı.
Emine ilk çocuğunu doğurduğunda 21, son çocuğunu doğurduğunda ise 27 yaşındaydı.
Kısa süre yaşayan ve ölen Sedat ismini verdikleri ortanca çocukta dâhil, hepsi erkekti evlatların.

Aile, büyük oğlu Tahir'den iki kız toruna, küçük oğlu Samim'den ise iki erkek toruna kavuşacak ancak Tevfik bey, 1959 yılı Haziran'ında ilk erkek torununu kucağına alıp sevmeye başlamasından 10 ay sonra ölecek ve 1962'de doğacak olan ailenin ikinci torununa bu yüzden Tevfik adı konacaktı...

* * * *

Yıllar yılları kovalamıştı.
Emine hanım, kocasını kaybettikten sonra bir müddet daha Tevfik beyle oturdukları 137 sokaktaki iki katlı eski Rum evinde yaşamış sonra bir kaç sokak yukarıda, Hatay caddesine yakın, 153 sokakta bir apartman dairesine taşınmıştı.
Ne oğullarına, ne gelinlerine yük olmayan bir kadındı Emine hanım... Gelinleri sağlam bir kaynana olduğunu iddia etseler bile, ilk erkek torunu Ferit, çok zor günler geçirmiş, çok çile çekmiş olan ve çokta gülmeyen belki de gülemeyen bu kadını severdi.
Emine hanımın da Ferit'i ayrı tuttuğu söylemleri vardı ara ara... Belki ilk erkek torun olmasındandı bu...
Her işini kendisi gören, kimseden bir şey istemeyen, yalnız yaşayan ve çok gülmeyen bir kadın...
Bayramlarda, taze limonlardan elleriyle yaptığı limonatayı torunlarıyla paylaşırken, yüzünde hafif bir tebessüm olan yalnız kadın...
İlerlemiş yaşına karşın, canının istediği herşeyi ama azar azar yiyen bir kadın...

* * * *

Ferit doğduğunda 55 yaşında olan Emine, Ferit'in kendini bildiği yaşlarda neredeyse 70 yaşlarındaydı ama zımba gibiydi. 1994 yılına kadar, Ferit onun 70'lerinden 90'lı yaşlarına yürüyüşüne tanık olmuş, yüzüne oturan büyük et benlerini izlemiş ama diğer yandan doksanbir yaşında bile kimseden bir şey istemeyen ve kendi kendisine yeten bu kadını hayranlıkla izler olmuştu.

* * * *

8 Ağustos 1994... Zor zamanlardı... Akşam üzeri çalan telefonu açan Ferit'e, babaannesinin karşı komşusu "Babaanneniz sizi istiyor." demişti.
İlk kez böyle bir şey oluyordu.
Emine öyle kolay kolay çağırmazdı kimseyi...
Apar topar evden çıktı ve yoldan babasını da alarak hızla vardı 153 sokağa...

Kapıdan girip koridordan geçerken, banyoda asılı ve henüz kurumamış bir kaç uzun donu farketmedi.

Emine'nin yattığı odaya girdi... Başında üç beş kadın...
Önden giren torunu Ferit'i gördüğünde, "Tamam işte, geldi benimki... Ben artık gidebilirim..." diye mırıldandı. "Olur mu öyle şey?" filan dedilerse de, Ferit hissediyordu...
Emine defteri kapatıyordu.
Kapatmak istiyordu...
Olağanüstü rahat ve huzurluydu...
"Yeter artık" dedi, kısık bir sesle...
Oğlu Samim annesinin yanına ilişip bir şeyler söylemeye çalışırken, bir kaç dakika sonra ruhunu teslim edecek olan Emine'nin gözü ve kulağı odanın diğer tarafında komşularla konuşan torunu Ferit'teydi...
Çünkü,
Komşulardan bir tanesinin "Babaannenize bakan doktoru çağırın, şu merdivenlerden Hatay caddesine çıkınca, sağa dönün, 100 metre kadar sonra sol tarafta doktorun adını göreceksiniz..." cümlesine,
yattığı yerden "Yüz metre değil, 25-30 metre..." diye müdahele etmesinin başka bir anlamı yoktu... 91 yaşındayken bile bilincinin zıpkın gibi açık oluşunun dışında...

Emine babaanne, bir kaç dakika sonra devir teslim işini bitirdi.
Komşulardan biri ağzına ayna tutup, buğulanıyor mu diye bakarken, Ferit "Babare"sinin gözlerini kapattı usulca...
Sonra bir ambulans ve doktor geldi... Alıp beraberce hastaneye götürdüler.
Gecenin sessizliğinde, Ferit morga gitti, son bir kez görmek için...
Odada üzerinde beyaz bir çarşaf örtülü yalnız bir kadın...
Çarşafı kaldırdı, gözlerinin tekrar açık olduğunu gördüğünde irkildi...
Soğuk tene tekrar dokunarak, uzunca bir müddet kapalı tuttu gözleri...
Elini usulca çekti. Baktı. Tamamdı bu defa...
Ve Emine'nin yüzünde, Ferit'in limonata ikramlarından bildiği tebessüm vardı...

* * * *

Ertesi gün babare'nin evine gittiğinde, donlarını sabah kendisinin yıkadığını, öğlen mis gibi yemekler yaptığını öğrenecekti.
Bir de komşu kadınların başucuna bıraktıkları bir bardak suyun Allah'ın yaz gününde buharlaşmasını, "O'nun ruhu şimdi onbeş gün buraya gelip azar azar bu suyu içip bitirecek" diye nitelendirmesini...

Öğrenecek çok şey vardı şu garip hayatta...

Babare'nin odasından çıkarken, başucunda duran camsız gümüş çerçeveli kendi resmini aldı...


Bir de kurmalı çalar saati...
Çalar saatin altındaki etiket saat tamircisine aitti. "Emine hanım, 12.7.94-5TL"

Emine hanım 91 yaşındaki ölümüne bir ay kala çalar saatini tamirciye götürüp tamir ettirip alabilen bir kadındı...

* * * *

Ferit, Emine hanımı sadece limonataları yüzünden sevmemişti.

Salı, Mart 03, 2009

Hadi beah...

- Kablo net, iyi akşamlar, ben Duygu. Nasıl yardımcı olabilirim?
- İyi akşamlar Duygu Hanım. İsmim Abi. Öğrenmek istediğim bazı şeyler var.
- Buyrun Abi bey.
- Uzun yıllardır Kablo tv abonesiyim. İnternet bağlantısı için ttnet kullanıyorum. Kablo net'e geçmek istiyorum. Neler gerekeceğini öğrenmek istemiştim.
- Öncelikle evinizde bilgisayar olması lazım. (!)
- İyi akşamlar Duygu hanım. Vazgeçtim. En azından sizden vazgeçtim.