Cumartesi, Aralık 30, 2006

Teeerbük ederüng..

Benden yana dükkan bikaç gün kapalı.. Jubelum, Türkekırgın ve Su Kabağı uğrarlar mı, bilmem..
Görüşmek üzere..
Afiyetle kalın..

Cuma, Aralık 29, 2006

Estetik...

Kepler, dünyanın, evrenin merkezi değil de kendi halinde bir gezegen olduğunu ortaya koyan Kopernik’ ten çok etkilenmiştir. Ancak konu üzerinde uzun süre çalışmasına rağmen gök cisimlerinin hareketlerinin matematiksel yasalarını bir türlü çözemez, formüle edemez. Ne yapıp etse de işin içinden çıkamaz. Çünkü yaşadığı devirde güzellik ve mükemmellik dairesel olarak tanımlanmıştır. Örneğin o devirde, kadınların yuvarlak yüzlü olanları güzel kabul edilmektedir. Çağının koşullanmalarından, estetik önyargılarından etkilenen Kepler de, ilahi alemin ve göklerin düzenini mükemmellik anlayışı gereği dairesellikle ilişkilendirmeye çalışmış; yani elips şeklini uygun bulmamıştır. Espri ile de olsa o devrin güzellik anlayışının Kepler’ e 11 yıl kaybettirdiği söylenir durur.

Perşembe, Aralık 28, 2006

Samuel BECKETT

ever tried,
ever failed.
no matter.
try again,
fail again,
fail better.

hep denedin,
hep yenildin.
sorun değil.
tekrar dene,
tekrar yenil,
daha iyi yenil.

Yalancılar..

İzmir'de kavak ağacı görmedim..
Evreşe'nin yolları geniş..
Muş'ta hiç yokuş yok..
Silifke'de yoğurt moğurt meşhur değil abim ya..
Kim atıyo lan bunları ?

Çarşamba, Aralık 27, 2006

Yılbaşı..

25 Aralık tarihinden yedi gün sonra gelen ayın birinci günü yılbaşıdır. Bu günün yılbaşı olarak kabul edilmesi ne astrolojik ne de önemli bir tarihi olaya dayanır. Romalılar yılbaşını konsüllerinin seçildiği gün yaparlardı. İlk dönemlerde bu seçimler Mayıs ayında yapılıyordu ve Mayısın ilk günü yılbaşı sayılıyordu. Zamanla o da değişti. İmparatorluk büyüdükçe konsüllerin komuta ettikleri ordunun başına geçmesi için belirli bir süre gerekiyordu. Bu yüzden seçim tarihini geriye çekmeye başladılar. Son şeklini millattan önce 153 yılında aldı. İspanya’da patlak veren bir isyanı bastırmak için konsülün erken hareket etmesi gerekiyordu ve o dönem seçimi Ocak ayının birinci gününe aldılar. 1 Ocağın bugün kullandığımız takvimin ilk günü olması ve yılbaşı kutlamaları konsül seçimlerinin değişen tarihi yüzündendir. Başka bir deyişle konsül seçimlerini kutluyoruz. Ehh ne yapalım maksat eğlence olsun.

Cuma, Aralık 22, 2006

Silah mı yardım mı?

Dünya'da gidişat nedir, durumu değiştirebilir miyiz üzerine bir flash video. (FPIF-eski staj yaptığım yerde bir bölüm, 10. yılını kutluyor) ABD kendini sorguluyor mu diyenler için.

http://ggn.irc-online.org/neighbor/3613

Turkekirgin

Perşembe, Aralık 21, 2006

Nereden nereye..

Zamanın büyük hükümdarı olan Timur, Nasrettin Hoca'nın köyüne, bakmaları için iki fil yollar. Bu filler, zaten karınlarını zor doyuran yoksul köy halkını canından bezdirir. Ekinleri fil tarafından ezilir, ama, tabii ki koca Timur’a “al bu filleri” diyecek cesaret de kimselerde yok. Sonunda, bu eziyet köylünün canına artık tak der ve hep beraber Nasrettin Hoca'ya giderler. “Aman hocam, canım hocam, senin Timur’la aran iyidir, kurtar bizi bu dertten” derler. Hoca, düşünür taşınır ve der ki; “Tamam ama, ben yalnız gitmem, Timur’a tüm köylü beraber gideceğiz.” “Tamam” der, köylüler, “Söz, beraber gideceğiz!” ve Hoca önde, köylüler arkada yola çıkarlar. Hoca, bu uzun yolda arada bir arkasına bakar; arkasındaki köylü topluluğu gittikçe azalmaktadır. Önemsemez ve yola devam eder. Bir konaklama sırasında Hoca yine köylülere bir göz atar; çok miktarda azalma vardır. Devam ederler yola, sonunda Timur'un bölgesine gelirler, hoca yine arkasına bakar; arkada artık üç beş kişi kalmıştır. Kaçış yoktur, çünkü Timur geleceklerini öğrenmiş ve köylüleri beklemektedir.

Sonunda, Timur'un huzuruna kabul edilmek üzere yan odada bekletilirken, Hoca bir de bakar ki, ardında artık kimseler kalmamış! Timur'un önüne tek başına çıkmak zorundadır. Timur;

- Söyle bakalım Hoca efendi, derdiniz nedir?

Hoca cevap verir;

- Hükümdarım, bizim köye iki fil yollamıştınız ya, der.

Timur kaşlarını çatarak;

-Eeeeeee!? Ne olmuş yani?

Hoca yanıtlar;,

- Köylü iki filden pek memnun, bize şöyle üç beş fil daha verirmisiniz?!

Çarşamba, Aralık 20, 2006

Ula Temel, bu ne siçum iştur da?

Blog Dostlukları ve Fıkralar

Giriş

Bundan 3-5 sene öncesine kadar, bilmiyorum ama, sanırım yüzlerce fıkra bilirdim.. Belki 1000.. Belki daha da fazla.. Yıllar önce iyi bir ekiple Haçlı seferlerindeyken (:)>), Köyceğiz'de, bir köy evinin bahçesinde, bir sarı lambanın altında, yanımızda gittikçe çoğalan boş rakı şişeleri eşliğinde gece saat 22.00'de başlayan maratonu sabaha karşı 04'te bitirdiğimi hatırlarız zaman zaman..
Non-stop derler ya.. Aha işte ondan...
Bana fıkra anlatmaya çalışanlar bunu bildikleri için bilmediğim bir şeyi yakalamak adına önce fıkranın ilk cümlelerini, hâttâ birazda değiştirerek sıralarlar ve daha sonra, klâsik "biliyomusun?"u sorarlardı.. Ve çok zordu bilmediğim bir taneyi yakalamaları.. Hâlâda öyledir..
Ya da öyle sayılır..
Bunun nedeni sürekli tekrar, sürekli anlatmaktı..
Sonra.. bir gün tüfek icâd oldu..
Fıkraların internette yayılması ile ben de eski pratiğimi yapamaz olduğumdan, bugün belki yine eskisi kadar biliyorum ama değil 6 saat, 6 dakikalık bir marathon için bile kendimi güçsüz hissediyorum.. Öyle geçmişte olduğu gibi "Hadi bakalım.. Anlat.."dendiğinde gelebilemililemilemiyor zaaart diye aklıma yüzlercesi..
Bu işler sadece beyinle değil tüm duyularla bağlantılı çünkü..
Ağızla, kulakla, gözle.. Sanal ortam bunu bok etti.. ediyor..

Gelişme

Bir insanın başka birisini kaybetmesi (ölümü) ile oluşacak olan üzüntünün çokluğu, o insanın ne kadar çok eşi, dostu, arkadaşı, sevgilisi, akrabası, tanıdığı olması ile doğru orantılıdır.. Bunu geçen gün düşündüm..
Bu insanlar ne kadar çok ise, hayatınızda onlardan birinin kaybolma oranı da o kadar çoktur..
Risk o denli fazlalaşır.. değil mi?
Ben meselâ..
Bana derler ki "Sen yedi bilmem neyle barışıksın.."(Unuttum burada ne dendiğini..)
Doğrudur bu.. Hakikaten küçükten büyüğe, çöpçüden müdüre herkesle muhabbetim vardır..
Ne bileyim.. İnsanlar önemlidir benim için.. Ve küslük yoktur benim için meselâ..
Ufak tefek kırgınlıklar olmuştur.. Ama bitmiştir..
Neyse.. (dağılmayalım..)
Şimdi diycen ki; "Kardeşim.. Yan apartmanın kapıcısının ölmesi ile çok sevdiğin bir dostunun ölmesi arasında fark yok mu?"
Ben de diycem ki; "Lan elbetteki var.. Var.. Ama çok tanımasan bile, duygularını çok bilmesen de, sana kendini çok ifade etmemiş te olsa.. yine de duyular var burada da.."
Yani, ben o adamı, ailesini, çoluk çombalağını tanımışım.. Defalarca gözgöze gelmiş, konuşmuşum.. Ağızla.. Kulakla.. Gözle..
Anlatabildim mi? Ya da algılatabildim mi bilmiyorum..
O'nun kaybı da yakar beni.. Çok yakın bir dostun ki kadar olmasa da..

Sonuca doğru..

Ama..
Hiç görmediğin, karşılıklı konuşmadığın, yani dokunmadığın, karşılıklı bulunmadığın ve sesini bire bir duymadığın ama kendisini sana belki de çok yakın dostlarından bile daha fazla ifade edebilen insanlarla tanışıyorsun bu sanal alemde.. "Blog" denen bu dünyada.. Çok cesur insanların duygularını okuyorsun.. Dünyaya ONLAR'ın gözlerinden bakabiliyorsun..
"Vay bee.." diyorsun.. "Breh breh breh.." diyorsun..

Ama ONLAR'la sadece beyninde dost oluyorsun..

Ve çok muhtemeldir ki;

Birinin kaybında diğerlerinin, O'nu o kadar iyi tanımalarına rağmen, hiç haberi olmuyor..
Sonra da unutuluyorlar..

Fıkralar gibi.. .. ..

Bu da Fıkra gibi..di mi?

En baba sonuç

Fuckin'sanal dünya..

Manik Depresyon

Aşağıda Psikiyatri Profesörü M.Kerem DOKSAT'ın bir yazısını bulacaksınız.

Klâsik ismiyle Manik Depresif Hastalık (Manik Depresyon), yeni adı ile "Bipolar Disorder" konusunda sizlere kısaca malûmat vermek istiyorum.

Bu hastalık psişik çökkünlük ve taşkınlık dönemleri, hecmeleri ile karakterizedir.

Depresyon hecmelerinde çökkünlük, keyifsizlik, hayattan haz alamama, kendine güvenememe, kolay hüsrana uğrama (öfkelenme, kavgacılık, ağlama, pes etme gibi), hâfıza (hipomnezi) ve konsantrasyon sorunları, çağrışımlarda, konuşmada ve yazmada yavaşlama, dikkat azalması, cinsel isteksizlik, ölüm hâttâ intihar düşünceleri, iştahsızlık veya aşırı karbohidrat tüketimiyle karakterize iştah artışı, uykusuzluk veya aşırı uyuma isteği görülür. Bâzı vak'alarda kendini suçlayıcı hallüsinasyon ve hezeyanlarla karakterize psikotik belirtiler eklenebilir. Başta alkol olmak üzere, her türlü uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanımı artar.

Mani hecmelerinde bunların ayna hayâli gibi belirtiler zuhur eder: Taşkınlık, aşırı keyiflilik, hayattan aşırı haz alma, kendine aşırı güvenme ve grandiyozite, hüsrana uğrayamama (öfkelenme, kavgacılık, inat ve ısrarla üzerine gitme gibi), hâfızada artış (hipermnezi) ve konsantrasyonun artışı ama akabinde dağılması, çağrışımlarda hızlanma ve saçma sapan çağrışımlar ile saçma sapan fikirlere, hükümlere varma, aşırı konuşma ve yazma (graphomania), spontan ve irâdî (volonter) dikkatin artması akabinde de irâdî dikkatin dağılması, aşırı ve kolay dağılabilir dikkatlilik (distractibility), cinsellik artışı, öldürme hâttâ katil düşünceleri, iştahta farklılaşmalar, uykuda azalma görülür. Bâzı vak'alarda başkalarını suçlayıcı hallüsinasyon ve hezeyanlarla karakterize psikotik belirtiler eklenebilir. Manik vak'alar mütecâviz, tehditkâr, kolay alevlenen ve fevrî tavırlarıyla dikkati çekerler. Başta alkol olmak üzere, her türlü uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanımı bunlarda da artar.

Pek çok vak'ada karma epizod dediğimiz tabloyu görürüz: Hem mani hem de depresyon belirtileri iç içedir.

İlk ve son baharlarda bu hastalık azar. Hastaların ekserîsinin bahar mevsimlerinde hecmeleri gelir veya mevcutsa şiddetlenir. Bunun evrimsel ve biyolojik kökenleri vardır.

Çok erken başlangıçlı, psikiyatrik tedavi görmeyen hastalarda narsisist, antisosyal ve hudutta (borderline) kişilik özellikleri yerleşir. Hecmelerin arasındaki "normâl" yâni ruh hâlinin dengede olduğu (euthymic) dönemler kaybolur ve bu hastalar kaotik, erratik, erotik, marjinal bir hayat sürer hâle gelirler. Zaman zaman münzevîleşir, zaman zaman da keşif ve icat fikirleri, hâttâ hezeyanlarıyla ortaya çıkar, her tarafa bulaşır hâttâ saldırırlar. Uyaran arayıcı (stimulus seeking) ve bunun için de tahrik edici tavırları tipiktir. Ciddiye alındıkça daha fazla saçmalarlar ve durumu farkında olmayanları da etkileyebilirler. Tedavi edilmedikçe, bu hastalara aldırış etmemek, kendileriyle tartışmaya girmemek en doğrusudur. Çünkü tenkide gelemezler ve itirazlardan dolayı saldırganlaşabilir, hakaret edebilir, daha da ileri gidebilirler. Cezadan da anlamazlar; bir süre seslerini kesseler bile, tekrar ve daha şiddetle yaygaraya başlarlar.

Manik depresif hastalığın klâsik formu (Bipolar 1 Disorder) genel toplumda %1.5 civarında iken, Bipolar Spektrum Hastalıkları dediğimiz bu karma ve teşhis ve tedaviden mahrum vak'aların toplumun %10 ilâ 15'ini oluşturdukları düşünülmektedir.

Prof.Mehmet Kerem Doksat
Tüm bilgi ve M.Kerem DOKSAT linki için TIKLAYINIZ.

Salı, Aralık 19, 2006

1001 gece..

ATV'de biraz önce "Bir Demet Tiyatro"da reyting muhabbetine 1001 gece'yi ti'ye almaları şık değildi..

Ama doğruyu söylemek gerekirse değiştirilen isim hârikaydı.

Bindirbir gece!

Nineko


Fotoğraftaki kadın benim ilk sevgilim..
Büyük ninem.. Anne dedemin annesi..

Adı: Gülzade...

Selanik'te Zübeyde Hanımın kapı komşusuymuş.. Belki de Küçük Mustafa'yı tanımış olmaktan, böylesi gülüyor, fotoğrafın çekildiği sırada görmeyen gözleri.. Ya da torununun çocuğunun O'na bu kadar büyük bir sevgiyle sarılmasından.. Bilmiyorum..

Burası Karantina'da karakol yokuşunda bir evin verandası.. Ben kafamı sağa çevirdiğimde körfezi ve Karşıyaka'yı olanca netliği ile görebiliyorum. Hiç yüksek apartman yok..
Arka detaylarda, dedemin imalâtı demirlere asılı, yine dedemin, annesi için yapmış olduğu baston görünüyor.. Geri plânda Perizat hanım teyzelerin evi var.. Ağacın çatalının ortasına yerleştirilmiş tenekedeki çiçek ise yine dedemin doğaya ve çiçeğe doyamayışının göstergesi..
O ağaçtan, yukarıya, verandaya tırmandığım zamanlarda olmuştur..:))

Bu fotoğrafta, son zamanlarda farkettiğim ve beni çok güldüren bir şey ise;
Ninemin, gözleri hiç görmemesine karşın, gözlük takıyor oluşu..

Ah be güzel Ninekom be.. Ömürdün sen hepimize..
Sevginin, mutluluğun tohumlarını sen serptin hepimizin içine..
Yattığın yer cennet olsun diyeceğim ama, senin bulunduğun yeri cennete çevirmemen zaten imkânsız ki..

Pazartesi, Aralık 18, 2006

Fark

What's the difference between stress, tension and panic?
----------------------
Stress is when wife is pregnant,
Tension is when girlfriend is pregnant,
and Panic is when both are pregnant.

Pazar, Aralık 17, 2006

Yaratıcı Gençlik

Televizyon kanallarında uzun yıllardır beni acaip gıcık eden bir şey var..
Ne zaman acıklı bir haber olsa, örneğin yoksul bir ailenin dramı veya bir kızın garip öyküsü gibi, fonda Hababam Sınıfı 'nın müziği..
Ve.. Ne zaman sporla ilgili küçük ya da büyük bir başarı öyküsünün haberi olsa, Rocky'nin film müziği; Eye Of The Tiger.. (Dın... Dın Dın Dın.. Dın Dın Dın... Dın Dın Dııııııınn..)

Ulen.. Bu kadar yaratıcılıktan uzak.. bu kadar kolaycı.. bu kadar yeknesak.. bu kadar umursamaz.. insanlar mısınız siz yahu?

Hadi o filmlerin müzikleri ile büyümüş, bu gün kırk yaşını aşmış insanlardan ümidi kestim.. de..
Yok mu bu işlerin içinde, şöyle yirmili yaşlarında canavar gibi, yaratıcı asistanlar, müzik editörleri, büdütörleri..
"Yeter lan yeter.. Ben değiştiriyorum bunları.." diyebilecek yapıda gençler..

Yok mu aranızda bu eski papazların yavan alışkanlıklarına dur diyecek birileri..

Ayıp be.. Utanın be..

Çarşamba, Aralık 13, 2006

Great Expectations







Ben bu filmi sık sık seyrediyorum..
ama çok daha sık bu filmin müziğini dinliyor ve bozuyorum..

Pazartesi, Aralık 11, 2006

Kartalın yeniden doğuşu..

Kartal, kuş türleri içinde en uzun yaşayanıdır. 70 yıla kadar yaşayanları vardır. Ancak bu yaşa ulaşmak için, 40 yaşlarındayken çok ciddi ve zor bir kararı vermek zorundadır.
Kartalın yaşı 40'a dayandığında pençeleri sertleşir, esnekliğini yitirir ve bu nedenle de beslenmesini sağladığı avlarını kavrayıp tutamaz duruma gelir.
Gagası uzunlaşır ve göğsüne doğru kıvrılır. Kanatları yaşlanır ve ağırlaşır. Tüyleri kartlaşır ve kalınlaşır. Artık uçması iyice zorlaşmıştır. Dolayısıyla kartalın burada iki seçimden birisini yapması gerekir. Ya ölümü seçecektir ya da yeniden doğuşun acılı ve zorlu sürecini göğüsleyecektir. Bu yeniden doğuş süreci 150 gün kadar sürecektir. Bu yönde karar verirse, bir dağın tepesine uçar ve orada bir kaya duvarda, artık uçmasına gerek olmayan bir yerde yuvasında kalır.Bu uygun yeri bulduktan sonra kartal gagasını sert bir şekilde kayaya vurmaya başlar. En sonunda gagası yerinden sökülür ve düşer. Bir süre yeni gagasının çıkmasını bekler. Gagası çıktıktan sonra bu yeni gaga ile pençelerini yerinden söker çıkarır. Yeni pençeleri çıkınca kartal bu kez eski kartlaşmış tüylerini yolmaya başlar. 5 ay sonra kartal, kendisine 20 veya daha uzun süreli bir yaşam bağışlayan meşhur yeniden doğuş uçuşunu yapmaya hazır duruma gelir.

Kendi yaşamımızda sık sık bir yeniden doğuş süreci yaşamak zorunda kalırız. Zafer uçuşunu sürdürmek için, bize acı veren eski alışkanlıklarımızdan, geleneklerimizden ve anılarımızdan kurtulmak zorundayız. Ancak geçmişin gereksiz safrasından kurtulduğumuzda, yeniden doğuşumuzun getireceği olağanüstü sonuçlardan tam olarak yararlanabiliriz.

'Geride kalanları unutmak ve önümüzde bizi bekleyenlere ulaşmak için hedefime doğru ilerliyorum.'

Teşekkürler Hülya..

Haset..

Tam bende kendi şarkılarımı buraya koyup tercüme edecekken..
Ulen.. Yapılır mı ulen bu bana..?
Return2.. Seni Return2 seniii..
Ne de olsa aynı mahallenin çocuklarıyız..
Ne de olsa.. Hayatımızın bi çok ortak noktası var..
derdin ki hep; "Abi bişi yapmıştır.. sonra ben muhakkak aynısını yaşamışımdır.."
Ama son üç beş yıldır hep önde olan sensin..:))
Ahan da blog.., ahan da müzik.. Yuh demek istiyorum sana.. YUHHH...

O zaman ben de başka bişi yapıyorum..

Burada bi cd var..

Adı; Goodnight, if it's possible.. eski yıllarda yapılmış.(kendince)
bir hikaye anlatıyor.. eski yıllarda yaşanmış.. (kendince..)
seveceğinizi umduğum..

Şarkıların orijinal adlarını değil de kendi koyduğum adları yazıyorum aşağıya..


1 -it's four o'clock in the morning
2 -did you ever touch the loneliness of a broken man?
3 -Hopelessly searchin'for
4 -she was an unremarkable girl
5 -Visionary mountains above and afar
6 -What if
7 -Decision
8 -That's what happens when a girl becomes a wife..
9 -There's so much to know
10-it's a classical dillema
11-you can't turn back the tide..
12-what did I do?
13-don't leave me all alone in this crazy world..
14-where is the healing you promised me?
15-I know you can make it..
16-this one will last forever
17-everything is never quite enough..

return2'nun dediği gibi gece olması ve elde kadeh buna da şarttır.. hani info olarak..:)
Bakalım beğenecek misiniz?

Pazar, Aralık 10, 2006

Uzatmayalım..

Herşeyi tadında bırakmak.. çok üzerine gitmemek lâzım..
Ne demişler;
Ölüyle bile çok oynarsan ya osurur ya sıçar..

Cumartesi, Aralık 09, 2006

Soru..

Diyelim ki, aynı evde yaşayan iki kişi bir aracı ortak kullanıyor. Bir gün biri, iki gün diğeri.. Kimin işi varsa O alıyor yani..
Araç çoğunlukla aynı yere parkediliyor. Ancak yer bulunamadığında başka yerlere de bırakılabiliniyor, tabîdir ki..
Bugün araç X'e lazım.. Ama bir gün önce Y kullanmış.
X , aracı çoğunlukla bırakılan yerinde bulamayınca, Y'yi suçluyor.
"Neden giderken bana nereye parkettiğini söylemiyorsun?" diye..

Soru: Prensip olarak, sizce, aracı o gün kullanacak olan kişi giderken diğerine "Araç nerede?" diye sormalı mıdır? Yoksa birgün önce aracı parkeden kişi diğerine "Ben dün aracı şuraya parkettim.." diye açıklamada mı bulunmalıdır?
Yoksa bunların hepsi börek kürek mevzular mıdır? Yazmaya ve hâttâ konuşmaya değer midir?
Yanıtlarınızı bekliyorum..

Hürmetler..

Perşembe, Aralık 07, 2006

Globalleşme

Aralık ayı geldi.. Havalar hâlâ iyi gidiyor..
Odamda pencereler açık..
Bir dostla skype'den sohbet ediyoruz.. Kendisi uzun yıllardır yurt dışında yaşıyor.
Binlerce kilometre uzakta.
Sabah evinin önünde kar kürediğini anlatırken..
aniden sokağa dağılan böğürtü odama doldu.. "Mandaliiin.. Beşyüüuuzss.."

"Çok ucuz lan oralar." dedi arkadaşım, hiç duraksamadan.

Yaylalar, yaylalar

Bazılarının tutucu liberal olduğunu iddia ettiği ve "düşünce özgürlüğü" için mücadele verdiğini söylediği , bazılarının da Kemalizme açıkça saldırdığını iddia ettiği Gazi Üniversitesi "eski" Profesörü Atilla Yayla'nın International Herald Tribune'de Türkiye'yi şikayet eden "masumane" yazısı yayınlandı.

O naralar atan Profesör'den geriye kalan, liberal teoriler maskesi ile sözde düşünce özgürlüğü ve kürt hakları ardına gizlenmiş şeriat düzeni yaltakçılığıdır. Düşünce özgürlüğünün çarpıtılmış hali olan şeriat sempatizanlığına, özellikle 11 Eylül'den sonra, batılı da uyanmıştır diyor, yabancı kamuoyunu ikna şansının çok az olduğunu vurguluyor, ilahi Profesörümüze serbest meslek hayatında başarılar diliyorum.

Profesörün şikayet mektubu için:
http://www.iht.com/articles/2006/12/06/opinion/edyayla.php

Turkekirgin

Salı, Aralık 05, 2006

Bilmelisin ki ...

CAN BABA

Bilmelisin ki ...
Şartlar ve olaylar, kim olduğumuzu etkilemiş olabilir.
Ama ne olduğumuzdan kendimiz sorumluyuz.

Bilmelisin ki ...
İki kişi münakaşa ediyorsa, bu birbirlerini sevmedikleri anlamına gelmez.
Etmemeleri de sevdikleri anlamına gelmez.

Bilmelisin ki ...
Her problem kendi içinde bir fırsat saklar.
Ve problem, fırsatın yanında cüce kalır.

Bilmelisin ki ...
Sevgiyi çabuk kaybediyorsun,
ancak pişmanlığın uzun yıllar sürüyor.

Can YÜCEL

Kadınları anlamak.. (mı?)

Pakize Suda Kadınlar hakkında bir yazı yazmıştı.. Önce oradan bir kaç alıntı..

*Bütün kadınlar birbirlerini rakip olarak görürler. Birbirlerini kıskanmaları için aynı meslekten olmaları ya da menfaatlerinin çatışması falan şart değildir.
*Nedense bütün aşk şiirleri, en duygulu şarkı sözleri hep erkekler tarafından yazılmıştır. Çok duygulu oldukları söylenen kadınların bu sırada ne yaptıkları merak konusudur. Bence kadınlar o sırada diğer kadınları incelemekle meşguldürler. "Ne giymiş, ne takmış, benden güzel mi?" Vs...
*Erkekler (eğer ruh hastası değillerse) eşlerini çok yakın arkadaşlarından, akrabalarından, yani olur olmaz herkesten kıskanmazlar.
Oysa kadınlar, hiç ayrım yapmaksızın, ömür boyunca, istisnasız her dişiden kıskanırlar kocalarını.

*************************************

Çok sevdiğim bir çift var.. Yakın arkadaşlarımız..
Erkek, lâfta zampara.. Gırgır yapar sürekli..
Karısı ise dellenir bu duruma.. Neyse..
Bir gün bu konuları konuşuyoruz..
Kadın şöyle bir yorumda bulundu..
"Eğer bir gün kocamı bir kadın ile yatakta yakalarsam, yemin ederim, ikisinide vururum.."
Sordum;
"Peki, diyelim ki odaya girdin.. Ana, bi baktın.. Kocan yatakta başka bir erkekle beraber.. O zaman tepkin ne olur?"
Güldü..ve ekledi;
"Yazık be.. evet,(yazık be.) derim. Güler, geçerim.."

******************************************

Neden kadınlar Fatih Ürek'ti Kuşum Aydın'dı kıskanmazlar?
Bilmiyorum, benim daha fazla yorum yapmama gerek var mı?
Bu yazıyı Pakize Suda'nın yazısının sonundaki iki cümleyle noktalıyorum.
NOT: İstisnalar kaideyi bozmaz!
(Bu yazıyı okuyan bütün kadınlar kendini istisna olarak kabul edecektir.)

(Otoyol kaç şeritli olsun?)

Cumartesi, Aralık 02, 2006

FENEĞBAĞSE

Bu Feneğbağse'ye alfabenin yivmidokus havfini doğvu vuvgulayan bi baskan ne zaman gelezek azaba?
Ne Ali Sen, ne Aziz Yıldıvım.. Olmuyov..Olmuyovv..

Devlet yada ovdu bu ise el koysun.. Bu isi onlar sössün..
Onlavda sösemeslevse ctu'dan yavdım alıvız.
Cek Bauev ne güne duvuyov?
Go Home Ulusoy..! Sevvefsis fedevasyon..

Papa Kıble'ye döndü..

O Prada ayakkabılar var ya.. iki dakkada yürürdü oradan.. eğer güvenlik olmasaydı..
Hera'nın dediği gibi..



İstisnâlar fahişeyi bozmaz..

Cuma, Aralık 01, 2006

New Kids On The Blog(NKOTB)

diye bir şey şeettiriyim dedim. Laf olsun diye:)
Apartman blokları etrafındaki çoluk çocuğu internete taşıyan efsane...
Bi de Bloke diye bir kelime var ya İngilizce'de, o da Bloge olsun gayri yeter... virtüel(sanal) yumuşamaya uğramış Bloke=Bloge. Hatta Türkçesi de Bloğ olsun. Bazı insanımız diyalog yerine diyaloğ der ya...diye saçmalarken...